
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Pabuçları dama atılan eski siyasetçiler...
Siyaseti geçmişte hakkıyla yapanlar var.
İsimleri herhangi kötü bir olaya karışmamış, kimsenin kalbini kırmamış, görev yaptığı süre boyunca elinden geldiğince hem partisine hem de şehrine hizmet etmiş isimler.
Bir de bunun yanı sıra…
Siyaseti geçmişte kötü yapanlar da var.
Hizmet adına eline geçen görevleri kendi menfaati için kullanan, halktan aldığı yetkiyi halk için kullanması gerekirken, başka işlerde değerlendiren isimler.
Geçmişte siyaseti iyi yapanlar da kötü yapanlar da bugün için aktif siyaset sahnesinde değiller.
Geçmişin iyi siyasetçileri:
Güzel siyaset yapmalarına rağmen aktif siyasete girmek adına herhangi bir çaba harcamıyor.
Buna ihtiyaç dahi duymuyor.
Sadece, ihtiyaç duyulan zamanda ve yerde çıkıyorlar ortaya.
Köşelerinde, mütevazi bir yaşam sürüp, “biz yapacağımızı yaptık. Sıra başkalarında” düşüncesi çerçevesinde vakur bir davranış sergiliyorlar.
Hatta…
-“herhalde ihtiyaç duyulsa kapımızı çalarlar” diye düşünüyorlar…
Diğer tarafta…
Geçmişte kötü siyaset yapanlar ise, aktif siyasete dönmek için adeta 9 takla atıyor.
Kendilerine zerre kadar ihtiyaç duyulmamasına rağmen, kendilerini sürekli gündemde tutmak için çaba harcıyorlar.
üstelik bu çabayı harcarken, geçmişteki defoları akıllarına dahi gelmiyor.
xxx
Bilirsiniz…
Bizim, atasözlerimiz ve bu atasözlerimize ait yaşanmış hikayelerimiz vardır.
Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkârların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu.
Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı.
Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu.
Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu.
Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu.
Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.
Hatta…
Bu utanç yüzünden mesleğini bırakmak durumunda kalıyordu birçoğu.
Bugün için ne yazık ki, siyasette pabuçları dama atılmış bir yığın eski siyasetçi var.
Defolu pabuçları hala atıldığı damlarda duruyor.
Ama onlar bu durumdan hiç mi hiç rahatsız değil.
Var olan ve kimsenin unutmadığı defolarına rağmen onlar hala “Bu işi en iyi ben yaparım” diye dört dönüyor orta yerde…
Hala…
Partilerindeki mevcut seçilmiş ve yöneticilere karşı insanları kışkırtıp, bir şekilde yine dükkanın başına geçmenin hayalini kuruyorlar.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Bir türlü gelmeyen zam…
Emekli bir dostumuz aradı.
Her gün gazete haberlerini internetten tabip ediyormuş.
Yaklaşık bir yıldır “Emeklilere zam” haberi okuyorum dedi.
Bazı günler “Emeklilere çifte zam”, “Emeklilere zam üstüne zam” haberleri de okuduğunu söyleyen dostumuz “Ben hemen her ay iki-üç kere “Emeklilere zam” haberi okuyordum ama o zam bir türlü gelemedi” diye de ekledi.
Dostumuz, defalarca aynı haberin yayınlanmasına rağmen bir tülü gelmeyen zammın ne zaman geleceğini sordu.
Diyecek bir şey bulamadık…
-“Herhalde bir gün gelir” dedik.
Bize de kızdı. Kapattı telefonu…
***
Eskiden neydi? Şimdi ne oldu?
Futboldan zerre kadar anlamayız.
Futboldan anlamadığımız gibi, futbol dünyası içinde gelişen olayları da anlamakta zorlanıyoruz.
O yüzden, gelişen olayları "en son yazmak bize düşer" diye düşünsek de, sonrasında yazmaya karar verdik…
Bildiğimiz kadarıyla…
-Eskiden işi düzgün olan insanlar kulüp başkan ve yöneticisi olurdu.
Bu gün, işini düzgün hale getirmek isteyenler oluyor.
-Eskiden, yönetime talip olan Başkan ve yöneticiler "Şu kadar para vereceğim" diye işe başlardı…
Bu gün, "Şu kadar para alacağım var" diye işe başlanıyor.
-Eskiden kulüp yöneticileri kulübe otomobil bağışlardı.
Bu gün yöneticiler, kulübe bağışlanan otomobilleri gönül rahatlığıyla kullanıyor. Daha yetmedi eşine dostuna kullandırıyor.
-Eskiden, kulüp yöneticileri şehrin tanınmış kişileri olurdu…
Bu gün tanınmayan, tanınsa da iyi tanınmayan yöneticiler var.
-Eskiden, kulübe giren ilk para futbolculara verilirdi.
Bu gün en son futbolcular alıyor parasını tabi alabilirse…
-Eskiden, imkânsızlıklarla boğuşulurdu.
Bu gün var olan imkan paylaşılamaz hale geldi.
-Eskiden her yöneticinin kendine göre bir ağırlığı vardı.
Bu gün her yönetici Başkana en yakın adam olma mücadelesine girdi.
-Eskiden, takım yenilse bile taraftar alkışlayıp, motive ederdi.
Bu gün, takım kazansa bile taraftarın içinden alkışlamak gelmiyor.
-Eskiden, laf ağızdan çıkardı…
Bu gün, yöneticilerin söylediği ertesi gün değişiyor.
-Eskiden, yönetici maç öncesi dışarıda gördüğü futbolcuyu haşlar "Yarın maçın var" diye azarlardı…
Bu gün, yönetici futbolcu ile oturmaya can atar hale geldi.
-Eskiden, kulüp başkanı her olayı yönetimiyle paylaşırdı…
Bu gün, kulüp başkanı ne derse o oluyor.
-Eskiden, her yöneticinin her olaydan haberi olurdu…
Bu gün, çoğu yönetici olup biteni gazetelerden okuyor.
-Eskiden, kulüp başkan ve yöneticileri yaşamlarına dikkat ederdi.
Bu gün, herkes kulüp başkanı ve yöneticilerin nasıl yaşadıklarına dikkat eder hale geldi.
-Eskiden, kulüp denetim kurulları nefes bile aldırmazdı…
Bu gün, hiç sesleri bile çıkmaz oldu.
-Eskiden, kulübe para ve çek verip, kefil olanlar yargılanırdı.
Bu gün, kulübün imkânlarını yanlış kullananlar bile yargılanmaz oldu.
Eskiden, yöneticiler başkana kan kustururdu.
Bu gün her biri başkanın sözünden çıkmaz oldu.
-Eskiden, görev süresi biten başkan ve yöneticiler cepten harcadıkları için "kurtulduk" der sevinirdi.
Bu gün, "Gitseler de kurtulsak" diyenler çoğaldı.
Kısacası…
Görebildiğimiz kadarıyla dün’den bu güne hemen her şey değişti.
Olaylar tam anlamıyla tersine döndü.
İş çığırından çıktı, kabak tadı vermeye başladı.
Haa bu arada.
Dünden bu güne ne mi değişmedi.
Sadece bir tek şey…
Bu gün hala, tıpkı dün olduğu gibi taraftar taraftarlığını yapıyor…
Bu gün hala, son parasıyla bilet alıp Tribünde ki yerini bırakmıyor.
Bu gün hala, Eskişehirspor neredeyse, oranın yolunu tutuyor.
Taraftar bugün hala:
Galibiyet ve başarı ile sevinip, mağlubiyet ve başarısızlıkla kahroluyor.
Dünden bu güne ne değişirse değişsin, taraftar yaşam tarzı haline getirdiği Eskişehirspor sevgisini asla terk etmiyor…
Dünden bu güne her şeyi değiştirenlere inat bunu hala yapıyor…
Ne diyelim?
Hepsine helal olsun…
***
BİRAZ DA GüLMEK LAZIM
Film ekibi, çölün kızgın güneşi altında çekim yapmaktadır. Zor şartlar altında çalışırlarken, ihtiyar bir Kızılderili sete doğru yaklaşır ve yönetmenin yanına giderek ....
-"...Yağmur, yarın !" der ve gider. Şaşıran yönetmen, ertesi gün yağan yağmuru hayretle izler. Bu sırada ihtiyar Kızılderili yine gelir ve
- "Fırtına, yarın!" der ve yine aniden uzaklaşır. Gerçekten de müthiş bir fırtına çıkar ve çölü birbirine katar. Yönetmen emreder ..
- "çabuk bana o Kızılderiliyi getirin! İstediği parayı verin. O olmazsa biz bu filmi bitiremeyiz!".
Adamlar, Kızılderiliyi bulur ancak yaşlı apahçi bir türlü razı olmaz. En sonunda teklif edilen bir milyon doları reddedemez ve adamlarla birlikte kampa gelir. 1 ay boyunca, ihtiyar Kızılderililin söylediği her şey tutar.
Yağmur der yağmur, çöl fırtınası der, çöl fırtınası, kavurucu sıcak der, kavurucu sıcak. Yönetmen gayet memnun mesut durumda filmi çekmeye devam eder. Derken bir gün yaşlı Kızılderili susar ve hiçbir şey söylemez. Yönetmen...
-"Nasıl olsa geçer" diye düşünerek bekler.1 gün, 2 gün, 1 hafta, 1 ay derken yönetmenin Sabri taşar ve Kızılderiliyi bir kenara çekerek öfkeyle sorar ..
-"Bana bak! Sana bu is için dünyanın parasını ödedim! Eğer susmaya devam edersen, seni buradan atacağım en sonunda !".Kızılderili omuzlarını silker...
- "Radyo, kırıldı!"