
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
PARTİLER, ÖNCE İCRAATLARINI SORGULAMALI
MHP, 22 Temmuz seçimlerinden sonra, pek çok konuda, Ak Parti ile birlikte hareket ediyor, diğer yandan da Ak Parti'yi, en ağır şekilde eleştiriyor. En dikkat çeken tavrı ise, Ak Parti ile birlikte gerçekleştikleri icraatlardan, bir müddet sonra müşteki oluyor. Nitekim Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Hiçbir şart öne sürmeden meclise girerek, Sayın Gül' ün, Cumhurbaşkanı seçilmesine katkıda bulundu. Daha sonra da Sayın Gül' ün, icraatlarından müşteki oldu..
Yine MHP, Ak Parti, türban sorununu çözerek puan kazanmasın diye, türbanla ilgili Anayasa değişikliğini, öncelikli olarak savunmuş ve destek vermişti. Anayasa Mahkemesi bu değişikliği iptal ettikten sonra da, Yüce Mahkemeyi, en ağır şekilde eleştiri yapmaktan çekinmemiştir.
Bugün de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin Resmi Gazete'de yayımlanan üniversitelerde türbanla ilgili anayasa değişikliği konusundaki gerekçeli kararını, demokratik hukuk devleti ve parlamenter demokrasi yara almış ve toplumsal bir huzursuzluk konusu olan, üniversitelerde kılık-kıyafet sorunu çözümsüzlüğe itilmiştir şeklinde değerlendirdi. Meclis'te yapılacak anayasal düzenlemelere, ülkenin onca hayati ve öncelikli sorunu varken, MHP'nin samimiyetle katkıya hazır olduğunu bildirdi.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi'nin, iptal kararının hukuki değil siyasi bir karar olduğunu belirtti ve bu kararın, parlamenter demokrasinin, Anayasa düzeni içinde işleyişini etkileyecek çok ciddi sonuçlarının olacağını söyledi. Oysa Yüce Mahkeme, bu kararı ile ülkede, oluşabilecek tehlikeleri önledi. Politikacılara da doğru yolu gösterdi.
Ayrıca dünyada, küresel kriz, en öncelikli gündem maddesi iken, ülkeyi yeni bir tartışma ortamına sokacak olan, tavır ve davranışlarda ısrar etmek, ne ülkeye, ne MHP' yarar getirir. Özellikle de Anayasa Mahkemesi' nin, Anayasal çerçeve dışına çıktığını, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yetkilerine müdahale ettiğini, Anayasa'dan kaynaklanan görev ve yetkileri kısıtlanarak yargı ipoteği altına alınmıştır demek, her iki kurumada büyük zarar verdiği gibi, kamuoyu önünde de itibar kaybettirecektir. Hele yasama ile Anayasal yargı arasında çok ciddi bir 'yetki aşımı ve yetki çatışması' sorunu çıkmış, kuvvetler ayrılığı ilkesinin temeli tahrip edilmiş, demokratik hukuk devleti ve parlamenter demokrasi yara almış ve toplumsal bir huzursuzluk konusu olan üniversitelerde kılık-kıyafet sorunu çözümsüzlüğe itilmiştir" demek, Anayasa Mahkemesine karşı, büyük haksızlıktır. Çünkü Anaysa mahkemesi de TBMM gibi, Türk Milleti adına üstlendiği görevi yerine getirmiştir.
Üstelik Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, anayasal görev ve yetkilerine kabul edilemez müdahale karşısında, hareketsiz kalmaması gerektiğini söylemek, bunu da ortaya çıkan vahim durum olarak nitelendirmek, ülkeye yapılacak en büyük yanlışlıktır.
Diğer yandan küresel krizin, dünyada öncelikli sorun olarak gündemde olduğu, terörün hız kazandığı şu günlerde, MHP' nin, "Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri dahil olmak üzere, yapılması kararlaştırılacak değişiklikleri, samimiyetle ele almaya ve 70 milletvekili ile bu sürece katkıda bulunma kararlılığını göstermesi, özellikle de Ak Parti'yi yanlışa zorlaması, ve yeni bir tartışma ortamı yaratması, dikkat çekici olduğu kadar düşündürücüdür de.
Şu bir gerçek ki MHP, bir zaman Ak Parti ile aynı görüşe, bir zaman karşı görüşe, tekrar aynı görüşe, daha sonra karşı görüşe, kaymak suretiyle, bir fasit daire içinde dönüp duruyor. Partiler, böyle bir fasit daireye girdi mi, siyasi literatürde artık bozulma başlar.
Diyelim ki Anaya mahkemesi' nin kararı yanlıştır. Peki, partilerin, her aldığı karar doğru mu veya kendi bünyelerinde ve kararlarında, yanlışlık yok mu?
Bugün mevcut tüm partilerin bünyesinde, parti içi demokrasi yoktur. Halkımız, parti liderler ve yönetimlerinin seçtiği adayları, tercih etmek zorundadır. Ülkemizde, parti çıkarları hep ön plandadır. Nitekim türbanla ile ilgili Anayasa değişikliği, parti çıkarı için yapılmıştır. Patilerde, insan hak ve hürriyetleri kısıtlıdır. Parti icraatlarını eleştirenler, ya pasifize, ya da patilerden ihraç edilirler. Dokunulmaz zırhı ise büyük problemdir. Benzer onlarca sorun... Hal böyle olunca, önce partiler, kendi bünyelerindeki bu sorunları çözsün, daha sonra da devletin kurumlarının, icraatlarını eleştirsinler.
İşin, doğrusu da bu değil midir?
Bilinmelidir ki siyaset bilimi, sorun yaratan bir araç değil, tam aksine, sorunları çözen bir araçtır. Hala bu gerçeğin, farkında olmayan politikacılar varsa ne denebilir ki?