
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Roller değişti, siyaset çadır tiyatrosuna döndü...
12 Eylül darbesi sonrasında siyasi yasaklar geldi.
Partilerde yönetici pozisyonunda olan insanlar 10 yıl boyunca siyasi yasaklı oldu.
Deneyimli siyasi kadrolar böylelikle darbe yönetimi tarafından tasfiye edildi.
Ortada deneyimli siyasetçi kalmayınca da siyaset “Z” takımına kalmış oldu.
Deneyimsiz siyasetçiler, siyasetin şeklini de, teamüllerini de, düşünce yapısını da tam anlamıyla bozdu.
Fikirler birbirine karıştı.
Kırmızı olan çizgiler ortadan kalktı.
Eskiden “Sağ” ile “Sol” olarak ayrılan siyasette frekanslar karıştı.
Benzetmek ne kadar uygun olur bilemiyoruz ama siyaset geldiği noktada önü ve arkası olmayan “Adana Şalvarı” na döndü.
Siyasetin bu gün geldiği noktada bu ayrımı daha çok görür hale geldik.
Son derece komik ve düşündürücü olay ve söylemlere şahit oluyoruz bugünün siyasetinde.
Ateistler, İslamcılara “Ulen Allahtan korkun be!” diyor…
Mecliste bulunan HDP’liler, Anayasa değişikliği teklifi görüşülürken MHP’lilere “Vatan Haini!” diye bağırıyor.
İşçiler ve işçi sendikaları, Asgari ücret Tespit komisyonunda işverenleri “Siyasi Köle” olmakla suçluyor…
Her şey ama her şey birbirine girdi bu ülkede.
Kavramlar birbirine karıştı.
Roller değişti, ülke siyasetinin resmen şirazesi kaydı.
Şakülü şaştı, terazisi oynadı…
***
örgütün şefkati!
Fetö soruşturması kapsamında gözaltına alınan isimlerden birisi itirafçı olmak istediğini söylemiş.
Sonra da başlamış itiraflarda bulunmaya…
örgütün Eskişehir’deki örgütlenmeye büyük önem verdiğini anlatmış.
Eskişehir’in de aralarında bulunduğu birkaç ilde özel çalışmalar yapıldığını ifade etmiş.
Eskişehir’den sorumlu olan kişinin de A.B simli biri olduğunu dile getirmiş…
Buraya kadar şaşırtıcı bir durum yok.
Asıl şaşırtıcı bilgi bundan sonra.
İtirafçı M.K, örgütten ayrılmak isteyenler için özel bir yönteme başvurulduğunu ve bu yöntemin de isminin “Şefkat Tokadı” olduğunu söylemiş.
“Şefkat Tokadı” yöntemini de şu şekilde açıklamış;
-“örgütten ayrılmak istediklerini söyleyenlerle önce ayrılmaması için ikna görüşmeleri yapılır, buna rağmen ayrılmak isteyenler de eşleri ve çocukları ile tehdit edilirdi” demiş.
Yani…
örgütten ayrılmak isteyenlere resmen “İstersen örgütten ayrılabilirsin. Ama eşine ve çocuklarına olacaklardan da sen sorumlu olursun” deniliyormuş…
Bu ifade ve bu itiraf, örgütün ne denli acımasız olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
öyle ki…
Söz konusu örgütü yönetenlerin, kendilerine iyi niyet ve duygularla yaklaşanlara dahi böylesine bir acımasızlık sergilemesi, onları eşleri ve çocukları ile tehdit etmesi, örgütün asıl amacının “Hizmet” olmadığını açıkça ortaya koyuyor…
***
İşte fark burada…
"Bu hafta bilgisayar bilimini destekleyen öğretmenlerle, öğrencilerle,iş yerleriyle ve Sivil Toplum örgütleriyle bir araya geldiğim için çok gururluyum.
Bu becerileri öğrenmek sadece geleceğiniz için değil ülkemizin geleceği için de önemlidir.
Eğer ülkemizin en ileri seviyede kalmasını istiyorsak, kullandığımız metodları değiştirecek araçlar ve teknolojide uzmanlaşacak sizin gibi gençlere ihtiyacımız var. Bu yüzden sizin de buna katılmanızı istiyorum.
Sadece oyun satın almayın. Bir tane de siz yapın.
Yeni çıkan bir uygulamayı indirmeyin. Tasarlamasında siz de olun.
Sadece telefonunuzla oynamayın. Onu programlayın.
Hiç kimse bir bilgisayar bilimcisi olarak doğmaz. Biraz sıkı çalışmayla herkes bilgisayar bilimcisi olabilir.
Kimsenin ’yapamazsın’ demesine izin vermeyin. Bunu yapma şansınız var.
Bilgisayar geleceğin bir parçası olacak ve bu yüzden geleceği şekillendirecek sizsiniz."
Bu sözler ABD Başkanı Obama’ya ait.
Obama’nın bu sözlerini okurken, bizim bir bakanımızın söylediği "Bu bilişime fazla kafa takarsan sıyırırsın. Kullan, nimetlerinden yararlan ama kafayı takma. Taktın mı işin zor" sözleri geliyor akla.
Aynı konuda söyledikleri, birbirlerine ne kadar tezat öyle değil mi?
Galiba fark da burada
***
Suçlama da savunma da siyaseten…
Hamamyolu projesi kapsamında başlayan bir tartışma var…
Bir taraf “Koskoca ağaçlar göz göre göre kesildi” diyor…
Bir taraf “Yüz yıllık ağaçlar yerlerinden söküldü” diyor.
Başka bir taraf ise “Kesme ve öldürme yok. Ağaçlar yerlerinden kökleriyle birlikte söküldü. Başka yere dikildi” diyor.
Bir taraf belediyeyi suçluyor.
Diğer taraf belediyeyi savunuyor…
İşin ilginç tarafı…
Belediye’yi suçlayanlar arasında da, belediyeyi savunanlar arasında da Hamamyolu’na gidip ne olup bittiğini görmeyenler var.
Orada ne yapıldığı hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayanlar var.
Suçluyor ama siyaseten…
Savunuyor ama siyaseten…
Her işimizde olduğu gibi bu mesele de siyaset üzerinden devam edip gidiyor işte…
***
BİRAZ DA GüLMEK LAZIM...
Alışverişten sonra evine dönen kadın, kocasını yatakta genç ve güzel bir kadınla yakalayınca dehşete düşer. Ortalığı dağıtmaya kalkışacağı sırada kocası onu durdurur. "..Şöyle açıklayabilirim..." der.. "Eve dönerken bu zavallı kızı gördüm. çok yorulmuştu. Onu arabama aldım. Karnı da acıkmıştı, o yüzden onu eve getirdim ve senin buzdolabında unuttuğun rostoyu pişirdim. Kızın ayakkabıları delinmişti. Modası geçti diye artik giymediğin ayakkabılarından bir çift verdim ona. üşümüştü, o yüzden sana doğum gününde aldığım fakat rengini beğenmediğin için hiç giymediğin süveteri ona verdim. Kızın pantolonu parça parça olmuştu, artık senin kalçalarının sığmadığı bir pantolonunu da verdim. Tam çıkmak üzereyken bana "Karınızın artık kullanmadığı başka bir sey var mı bu evde?" diye sordu.. ve işte buradayız..’