7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Şair Halil Gürkan ile bir söyleşi gerçekleştirdik: "Şiirin farkı gizemli ve zarif olmasıdır."

HALİL GüRKAN
öZGEçMİŞ

1954 yılında Eskişehir İli, Mahmudiye İlçesi, Türkmenmecidiye Köyü’nde dünyaya geldi.  İlk ve Ortaokulu Mahmudiye’de bitirdikten sonra Ankara Erkek İlköğretmen  Okuluna  girdi. 1975 yılında sınıf öğretmeni olarak mezun olup, aynı yıl, Bingöl’de öğretmenliğe başladı.
Bingöl, Sakarya ve Eskişehir İllerinin çeşitli okullarında öğretmenlik ve idarecilik  yaptıktansonra, 1984 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne  naklen geçip 1990 yılına kadar Eskişehir-Sivrihisar İlçesi, Gençlik ve Spor İlçe  Müdürlüğü  görevini  yürüttü. 1988 yılında Anadolu üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.   1990 yılında tekrar öğretmenliğe döndü. 2001 yılında, Eskişehir Merkez  Şeker İlköğretim Okulu  Müdürü iken, kendi isteği ile emekli olarak görevinden  ayrıldı.
Emekli olduktan sonra, şiirle daha yakından ilgilenmeye başladı. Bir ŞİİR AKADEMİSİ olduğunu bildiği, Eskişehir Şairler  Derneği’ne  giderek, o sihirli havayı  teneffüs etmeye başladı. Değerli üstadların   teşvik  ve  desteği  ile  sevgi, dostluk  ve  aşk  üzerine şiirler yazdı. Daha  sonra  Eskişehir Şairler  Derneği’ne  üye oldu. Şu  anda  Dernek Yönetim Kurulu üyesidir.
Yazmış  olduğu  şiirler; çağrı, Türk Edebiyatı, Gülpınar, Anadolu Simav, Uzak, Sevgi Yolu, Kütahya Şiir Sevenler Derneği, Istranca Rüzgarı, Duygu Seli, İremcik, Antalya Güllük, Sarı Zeybek, Alternatif Sanat, Aykırı Sanat, Ozan Ağacı, İremcik, Cep Sanat gibi  mesleki ve sanat  dergilerind , İki Eylül, Ak Haber, Milli İrade, Kurtuluş, Burç, Araç’ın Sesi gibi  gazetelerde, Aşk Şiirleri Antolojisi, Hulusi Efendi Güldestesi, Eskişehir Şairler Derneği Şiir Antolojisi, Türk Dünyası Şiir Şöleni Antolojisi, Karadeniz Sevdası Antolojisi, Güldeste Seçme Şiirler Antolojisi, Türkiye Sevdası, Yunus’un Dilinden, Aşıklar Bayramından Bir Demet gibi çeşitli antolojilerde, yayınlandı. 2004 yılında Milli İrade Gazetesi’nde Eskişehir Şairler Derneği üyelerini tanıtan yazı dizisi yayınladı. Aynı yıl Eskişehir Şairler Antolojisini hazırladı. İLESAM üyesi. Osmangazi üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğrencisi Duygu ACAR tarafından 2004 yılında, Seval öZMEKİK tarafından da 2010 yılında, Kadir TAMAM tarafından 2013 yılında hakkında bitirme tezi hazırlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından yapılan değerlendirme sonucu, Halk Kültürü Bilgi ve Belge Merkezine Halk Şairi olarak kaydı yapıldı.  İhsan IŞIK tarafından hazırlanan Türk Edebiyatçıları ve Kültür Adamları Ansiklopedisi’nde yer aldı. Ozan-Aşıksanatını dünyaya tanıtıp, bu değerli sanatın gelecek nesillere aktarılmasına katkıda bulunması nedeniyle, Azerbaycan’da faaliyet gösteren “ULDUZ AŞIKLAR BİRLİĞİ” tarafından fahri üyeliğe kabul edildi.
2007 yılında “GöNüL DAĞARCIĞI” , 2011 yılında “ESKİŞEHİR ŞAİRLER DERNEĞİ ŞİİR ANTOLOJİSİ”, 2012 yılında “KARANLIK SEHER” adlı kitapları yayınlandı. Ulusal  ve  uluslararası şiir    yarışmalarında  birincilik dahil ödül alan çok sayıda şiiri vardır.


 


SOHBET:


 


Şiir dünyasına nasıl girdiniz? Aile ve çevrenizde bir edebiyat ortamı var mıydı?
   
Bilindiği gibi Türkler zaten şiir dünyasına doğarlar. Doğum sevinci türküyle dile getirilir, türkü bir şiirdir. Bebek ninni ile uyutulur, ninni bir şiirdir. Sevdalar, özlemler, acılar türküyle dile gelir. Bu nedenle her Türk, biraz şiir dünyasının içerisindedir. Bir de öğretmenseniz şiire yakınsınız demektir. Ancak şiir yazmak ayrı bir olay. Normalde insanlar şiir yazmaya başlar, yazdıklarını paylaşmak, şiir hakkında daha geniş bilgiler almak üzere şiirle ilgili her hangi bir sivil toplum kuruluşuna gider. Benimki tamamen tersi oldu. Yani önce, Eskişehir’de “Şiir Akademisi” olarak bilinen Eskişehir Şairler Derneği’ne gittim. Dernek Başkanı İbrahim Sağır, Muharrem Kubat, Nedim Uçar, İsmail çelik (Aşık Pervani) gibi ustalarla tanıştım. Oradaki havayı teneffüs ettim. O çatı altında, usta şairlerin teşvik ve desteğiyle şiiri daha iyi tanıdım ve sevgi, dostluk, aşk üzerine şiirler yazmaya başladım. Mevcut birikimi Hak vergisi yetenekle birleştirerek duygu ve düşüncelerimi şiirleştirip, ustaların denetimine sundum. Onların eleştiri ve önerileriyle eksiklerimi mümkün olduğunca gidermeye çalıştım. Yazdığım şiirler kısa süre sonra beğenilmeye ve hatta ödüller almaya başladı. Şiir çalışmalarımda elbette öğretmen oluşumun büyük etkisi oldu.

Şiirinizi edebi akımlardan hangisine yakın görüyorsunuz? Kendi şiiriniz hakkındaki görüşleriniz nedir?
Şiir yazmaya geleneksel şiirin en çok kullanılan türlerinden olan “koşma” ile başladım. Yazdığım şiirlerin kalitesi hakkında bilgi edinebilmek için çeşitli akımlara ait şiirlerden daha çok okumaya başladım. Serbest şiir denemelerim oldu. Ancak serbest şiirde, şiirde olması gerektiğine inandığım ahengi, melodiyi vermenin daha zor olduğunu gördüm yada bana öyle geldi. Yazdığımın şiirden uzaklaştığını fark ettim ve serbestten vazgeçtim. (ödül alan serbest şiirim olmasına rağmen). Her şeyde olduğu gibi şiirde de değişimin gerekli olduğu gerçeği beni bazı değişikliğe itti. Ancak bu değişiklikleri şiirin özünü bozmadan, geleneksel şiirden fazla uzaklaşmadan yapmaya çalıştım. örneğin; kafiye düzenini değiştirdim, mısra sayısını değiştirdim, aynı bentte değişik ölçüler kullandım, cinası değişik biçimlerde kullandım. Yani geleneksel şiirin gölgesinde bazı değişiklikler yapmaya çalıştım.
Geleneksel ve modern şiir hakkında ne düşünüyorsunuz? Geleneksel şiire yaslanmadan modern şiirde başarılı olunabilir mi?
Yukarıda da belirttiğim gibi geleneksel şiir, bizim öz şiirimiz. Ondan vazgeçmenin doğru bir fikir olduğuna inanmıyorum. Bu görüşümün değişime karşı olduğum şeklinde anlaşılmasını da istemem. Elbette günün koşullarına göre değişim olmalı. Ancak değişim adına özden ayrılıp şiirden uzaklaşılmamalı diye düşünüyorum. Elbette modern şiire karşı değilim. Tabii şiir olursa, sözle müzik arasında bir lezzet verirse. Karşı olmanın da mümkün olmadığını sanıyorum. Yoksa Arif Nihat Asya’nın henüz üzerine şiir yazılmamış olan “Bayrak” şiirini inkâr etmiş oluruz.
Sizin deyiminizle; geleneksel şiire yaslanmadan modern şiirde başarılı olunabileceğine inanmıyorum. Şiir yazmada başarılı olunabilmesi için öncelikle şiirin ne olduğunun doğru olarak öğrenilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bilindiği üzere şiirin pek çok tanımı var. Ancak hemen her şiir tanımında olmazsa olmaz olan “söyleyiş, ahenk ve melodi” gibi özellikler yer alır. İster geleneksel şiir olsun, ister modern şiir olsun bu özelliklerden mahrum ise bence o anlatım şiirden uzak kalmış bir anlatımdır. Zaten eskimeyen şiirlere baktığımız zaman bunu görürüz. Yani şiirin mensup olduğu tür yada akım bence çok önemli değil. önemli olan barındırdığı sihir ile diğer anlatımlardan farklı olmasıdır.
Edebiyat dergileri ve şiir sitelerinin bolluğu içerisinde şairlerin çokluğu dikkat çekmektedir. Oysa şiir kitaplarındaki baskı adedinin çok düşük seviyelerde olduğunu da görmekteyiz. Bu çelişkinin nedeni sizce nedir?
Hepimizin bildiği gibi şiir bir anlatım şeklidir. Elbette her anlatımda bir güzellik vardır. Ancak şiirin diğer anlatım şekillerinden en önemli farkı anlatımın gizemli, zarif, ince, güzel olmasıdır. Zaten bu özelliği ile de şiir güzellikle özdeşleşmiştir. Sanırım bu özelliğinden dolayı olsa gerek pek çok insan şiir yazmak istiyor. Şiir diye yazılanlar edebiyat dergilerinde, şiir sitelerinde, şiir etkinliklerinde beğeniye sunuluyor. Bence söz konusu yerler şiirin pazarı oluyor. Şiir okumak isteyen insan bu pazarlar sayesinde bol miktarda şiire ulaşabiliyor. Bence bu bir imkân, bir zenginlik.
Kitap konusuna gelince durum farklı. Yayınevleri bu işe haklı olarak ticari açıdan bakıyor ve her hangi bir kitap basımı söz konusu olduğu zaman satışını yada getireceği parayı düşünüyor. Maalesef şiir kitapları yayınevlerinin tanımına uymuyor. Yani onlara para kazandırmıyor. O zaman iş şaire düşüyor. Şairin de bu işi kendisi yapabilmesi için belli bir ekonomik güce ihtiyacı var. O gücü bulabilenler ancak kitap bastırabiliyor. Basılan kitapların büyük çoğunluğu maalesef kartvizit yerine dağıtılmaktan öte geçmiyor. Tabii ki bu durum “İnsanlar şiir okumuyor.” anlamına gelmemeli. Şiir okumak isteyenlerin çoğunluğu edebiyat dergileri ve şiir sitelerinden istediği kişinin istediği şiirini bulup okuyabiliyor, diye düşünüyorum. Sanırım bu durum basılan şiir kitabı sayısını azaltıyor.
Genel anlamda halkın şiire bakış açısını değerlendirir misiniz? Eskişehir halkının şiire ve şiir etkinliklerine katılımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
   Yukarıda da belirttiğim gibi bizim halkımız yaşamında şiir ile iç içedir. Sabah kalkan ev hanımının yaptığı ilk işlerden birisi radyoyu açmaktır. çünkü radyoda her türlü duyguyu dile getiren şarkı yada türküler vardır. O şarkı yada türkülerin her biri bir şiirdir. Pek çok yöremizde hala yitirilen canlar için ağıtlar yakılır, yakılan bu ağıtlar birer şiirdir. Sevgilerin, özlemlerin dile gelişi şiirledir. Biz dünyada, “çobanı da, padişahı da şair olan” tek milletiz. Bu nedenle Türk halkını şiirden uzak düşünmek mümkün değildir diye düşünüyorum.  Ancak şiir yaşamımızın içine o kadar çok girmiştir ki ayrıca elimize bir şiir kitabı alıp okumaya gerek duymuyoruz sanki.
Eskişehir halkının durumu da bence genele uyar. Yunus Emre’nin torunu olma özelliği şiirde ağırlığını gösterir. Yapılan şiir etkinlikleri ve ünü yurt dışına kadar yayılan çok sayıda şairi barındırması bunun örneğidir.
Şiir kitaplarınız ve içerikleri hakkında bilgi verir misiniz?
Büyük halk ozanı, büyük şair Merhum Feyzi Halıcı’nın “Gönül dağarcığı dolu, güçlü şair Halil Gürkan’ın şiirlerinde kendimi buluyorum. Şiirlerinin ilk yayınlandığı günden bu yana şiir kurgusu olarak adımlarını sağlam atıyor. Hiç acelesi yok. Yürüyeceği yolu iyi biliyor. İlk mısradan itibaren öyle bir ahenk yakalıyor ki, sözcükler içinde mutlu sonu görüyor, başarıya soluk almadan yürüyor.”diye önsözünü yazdığı “GöNüL DAĞARCIĞI” adlı ilk kitabım 2007 yılında okuyucu ile buluştu. Genellikle aşk, özlem, hüzün, gibi duyguların geleneksel şiir türleriyle sunduğum ilk kitabım olumlu eleştiriler aldı.
İkinci kitabım “KARANLIK SEHER”i ise Büyük Usta İbrahim Sağır önsözünde; “Halil Gürkan’ın  “KARANLIK SEHER” adlı kitabındaki şiirlerin şairin olgunluk dönemi şiirleri olarak değerlendirilmesi gerekir. Sanat yönüyle ciddi olduğu kadar, üslup cihetiyle de, özgün mazmunlar cihetiyle de, teknik mükemmellik cihetiyle de dikkatle okunması gereken bir kitap olarak şiir kitapları arasında hak ettiği değeri alacağına inanıyorum.Farklı bir tasarımla 9 bölümden oluşmaktadır. Her bölüm bir dörtlük ile başlamaktadır. Her bölümdeki şiirlerin farklı tema ve farklı birim teknikleri yönünden itina ile örgülenmiş olduğu görülmektedir.” diye tanıtıyor.
Yine ilimizin yetiştirdiği usta şairlerden, şiir adına çok şey öğrendiğim Muharrem Kubat “Karanlık Seher “ isimli kitabım hakkında   “Şairin katıldığı pek çok yarışmadan ödül alması sebepsiz olmasa gerek. Elinize aldığınız bu eserde yazılan şiirlere şöyle bir göz gezdirdiğinizde yalın sade, akıcı bir üslup bulacaksınız. Sözcükler sıcak, samimi, candan, tabir yerinde olur mu bilmem ama bin yıllık bir dost gibi kucaklayacaklar sizi.    Karanlık Seher’de hece ölçüsüyle yazılan şiir türlerinin tümü ipek gibi bir anlatımla kaleme alınmış. Bu nedenle Karanlık Seher zevkle ve keyifle gezineceğiniz bir şiir gülistanı.Şairle ilgili yıllar önce yaptığım bir yorumda yazıma başlık olarak “Eskişehir’de Bir Şiir Alpereni ; Halil GüRKAN” demiştim. Bu önsezimde bugün, bu eserle yanılmadığımı gördüm. Bu değerli yeteneğe daha niceleri diyor, Türk şiiri adına kendisini saygı ile selamlıyor, gözlerinden öpüyorum.”diyor.
Eskişehir ve ülke genelinde her yıl düzenlenmekte olan Yunus Emre Haftası sizce amacına uygun olarak anılıp kutlanıyor mu?
Keşke göğsümü gere gere evet diyebilseydim. Hele hele son birkaç yıldır ne Eskişehir’i ne de Yunus Emre’yi yeterince tanıttığına inanmıyorum. Halktan tamamen kopuk bir takım etkinlikler yapılma çalışılıyor. Ancak yeterli olmadığını düşünüyorum.
Şiirinizden ilham kaynağını belirterek bir örnek verir misiniz?
Geleneksel şiiri sıkıştığı kalıptan kurtarıp özünü bozmadan mümkün olan değişiklikle yenileştirmek amacıyla yazmış olduğum şiir.

ŞİİRDEN İNCE

Kuşluğun kuytusunda bir yaralı kurt ulur,
Ayaz kusar al kışlar.
Zaman zaman hafızam cendereden kurtulur,
Anılarım alkışlar.
Zaman sanki bir tül, şiirden ince,
Hüzün gelir aklıma şiir denince.

Sırı kalkmış aynalar taşırken benden izi,
Şarkılarım telesir.
Mey diye kadeh kadeh içerim ben denizi,
Mızrap özgür tel esir.
Suya vurur hüznün kırışıkları,
Gel imdada vuslat kır ışıkları.

Kaderimse dembedem yoluma seren camı,
Can firkate alışır.
Gözyaşıyla yunmaktır sevincin serencamı,
Vuslat ki al al ışır.
Bir sırlı canavar vakti yer inde,
ömür biter ömrün orta yerinde.

İltifat hicret eder dilde kopar kıyamet,
Âşık bilir bu sesi.
Bahtımın karşısında sen ey kalbim kıyam et,
Bu ses aşkın busesi.
Sevmek sevilmektir kalbe cansuyu,
Soluk yoksa tende neyler can suyu.

Alçaldıkça alçalır üzerime gökkubbe,
özlemle ben dolmuşum.
Bazen tozpembe olur bazı zaman gök kubbe,
Eleme bend olmuşum.
Bir sükût ki günlerimi oyalar,
O dolar özüme ruhu o yalar.

Yıllar ıslık çalarken umudun yelesince,
Cüce emin, dev emin.
Dağılır hüzünlerim gönlümde yel esince,
Yükü sevda devemin.
Ufka dalar geçmişimi yoklarım,
Kimi varlarımı siler yoklarım

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi