1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Şaklaban...

- Sıradan konuşmalar ve espriler yapıp, zavallı olarak görüldüğü halde anlattıklarına başkalarının inandığını ve güldüğünü zanneden insanlardır.
- Asıl amaçları sektörden beslenmektir.
- Cinsiyeti fark etmez. Kadın da olabilirler Erkek de...
- Boş ve kaba konuşup kafa şişiren, komik olduğunu zannedip çevresindekileri kendisine ifrit eden ve çok konuşup çok yanılandırlar.
- -Oturmuş kişilikleri yoktur ama bedensel ve zihinsel eksikliklerini "Cahil cesareti" ile kapatırlar.
- En önemli işi yaptığına, en çok faydayı sağladığına inandırmışlardır kendilerini.
- Gücü aldığı kişiden daha fazla güç sahibi olduklarını zannederler. Ve bu gücü kullanarak başkalarına zulmedip, nefret uyandırırlar.
- Dokunulmaz olduklarını ve başta bulunan insanın, kendisi olmadan hiçbir haltı beceremeyeceğini düşünürler. Bunu her yerde söylemekten de çekinmezler. Dedik ya Cahil cesareti var diye...
- Krala yakın olmak isteyenlerin ilk arasını sıcak tutacağı kişilerdir her biri.
- Aslında görevleri sadece bedensel ve diğer özürleriyle başta bulunan insanı güldürmekten başka bir şey değildir, ama onlar bu görevi bile "Yönetiyorum" olarak algılar ve buna inanırlar.
- Tarihte kralların en çok sevdiği insanlardır Şaklabanlar. Çünkü keyifli olduklarında onlarla eğlenir, sinirli olduklarında onları tekmelerler.
- Tekmelendiklerinde ağırlarına gitmez, çünkü eğlendirdiklerinde aldıkları altın keselerini düşünürler hep.
- Aslına bakarsanız, Kralların başını belaya sokan da hep onlar olmuştur.
Sonuç olarak...
-Tarihin en büyük Kralları vardır ve hep hatırlanır ama, "tarihin en büyük Şaklabanı" diye hiç birinin ismi hatırlanmaz.
Şaklaban olarak doğup, şaklaban olarak yaşarlar ve Şaklaban olarak da ölürler.
Şimdi bu yazıyı okuyan herkesin aklına mutlaka bir isim gelmiştir değil mi?
Zira...
Etrafta o kadar çok şaklaban var ki!
Yukarıda da söyledik Kadın-Erkek fark etmiyor.
Ama herkes onların şaklaban olduğunu biliyor.
İşin garip tarafı...
Onlar da kendilerinin şaklaban olduğunun farkında ama, başka türlü sistemden beslenemeyeceklerini çok iyi biliyorlar...
O yüzden, hiç kimse etrafındaki şaklabanlardan rahatsızlık duymasın.
Krallar var oldukça, Şaklabanlar eksik olmayacak.
Not: Hiç kimse bu yazıyı üzerine alınıp da kendince "En Şaklaban ben miyim?" yarışına girmesin. Çünkü bu yazı genel istek üzerine tüm Şaklabanlara geldi...
--------------------------------------
Belediyelerden bir-iki yıl kimse bir şey beklemesin
Belediye Başkanları mazbatalarını alıp göreve başladı.
Oluşan meclislerde komisyonlar belirlendi.
Sıra, kolları sıvayıp çalışmaya geldi.
Eskişehir'in merkezinde Belediyeler tarafından yapılacak çok hizmet var.
Bu hizmetler için elbette para gerekiyor.
Merkezde bulunan belediyelerin mali durumlarına baktığınızda tablo hiç de iç aç açıcı değil.
Var olduğu söylenilen borçlar neredeyse bütçelerine yaklaşmış durumda.
Belediyelerin borçlu olmaları elbette eleştirilecek bir durum değil.
Ancak, var olan borcun, belediyelerin rahat çalışmasına, birbiri ardına projeleri hayata geçirmesine engel olacağı da ortada.
Dolayısıyla...
Göreve başlayan yeni Belediye yönetimlerinin bu bir-iki yılı topa basarak, rutin belediye hizmetlerini yerine getirerek ve belki de proje hazırlığıyla geçireceği, bu geçen sürede de mali açıdan toparlanmayı amaçlayacağı görülüyor.
Kısacası...
Yeni Belediye yönetimlerinden bir-iki yıl pek de bir şey beklememek gerekiyor.
Hele hele...
Parasal güç isteyen büyük projeleri şu bir-iki yıl içinde hiç beklememek gerekiyor...
-----------------------------------------
Kendi partisini
davetiye ile işgal ettiren parti de gördük...
CHP'nin üst yönetimi oturup düşünmüş...
-"Gençler Gezi olaylarına nasıl da sahip çıktı. Keşke bizim partiye de bu kadar sahip çıksa" diye.
Ardından...
Akıllarına sn derece parlak bir fikir gelmiş!
Demişler ki kendi kendilerine:
-"Parti Genel merkezini işgal etsin bu gençler. "İşgal" lafını duyunca gelirler ve partiye de böylelikle sahip çıkarlar"
Bu parlak fikir! Hemen uygulamaya konulmuş.
Tüm gençlere çağrıda bulunulup "Gelin! Bizim partiyi bir güzel işgal edin. Sonra da partiye üye olursunuz"
Böylece parlak fikir hayata geçmiş.
Parti Genel Merkezi işgal edilmiş gençler tarafından.
Bu işten CHP ne kazandı bilemiyoruz ama...
Bildiğimiz tek şey, ilk kez bir partinin kendi Genel merkezini davetiye ile işgal ettirdiği siyaset tarihine geçmiş oldu.
------------------------------------------
Mehter Takımı meselesi...
Odunpazarı Belediyesinin yeni Başkanı Kazım Kurt ilk iş olarak Belediye Mehter Takımı'nın 6 Bin liralık ödeneğini kesmiş.
Bu, bazı kesimler tarafından eleştiriliyor.
"Nasıl keser" miş?, "Mehter Takımı Türklerin tarihsel simgesi" ymiş? Falan.
Belediye bünyesinde bir Mehter Takımı barındırmasının doğru ya da yanlış olduğu konusuna girmeyeceğiz.
Kaldı ki...
Mehter Takımı'nı izlemekten ve dinlemekten de zevk alırız.
Ancak...
Kazım Kurt'un Belediye Başkanı seçilmeden önce, adaylık döneminde söylediği ve seçilmesi halinde yapacaklarına ilişkin sözler var.
Demişti ki: "Mevcut belediye'nin bize göre iyi uygulamalarını devam ettiririz. Ancak, bizim Belediyecilik anlayışımıza paralellik sağlamayacak uygulamalara da son veririz"
Bu sözler gayet açık.
Demek ki, belediye bünyesinde bir Mehter Takımı barındırılması, Kazım Kurt'un seçim öncesi tarifini yaptığı Belediyecilik anlayışı ile bağdaşmıyor.
Bu nedenle de, Mehter Takımı'nın Belediye tarafından finanse edilmesine son vermiş.
Sonuçta bu karar Belediye yönetiminin bir tercihi.
O yüzden yapılan gayet doğal karşılanmalı.
Nasıl ki Tepebaşı Belediyesi'nde işbaşına gelen AK partili yönetim Pişmiş Toprak Sempozyumunu gereksiz bulup, faaliyetine son verdi?
Nasıl ki pek çok AK partili Büyükşehir belediyesinin Senfoni ve Operası'nı gereksiz buluyor.
Odunpazarı'nda yapılan bunun gibi bir şey...
Dedik ya "Tercih meselesi" diye.
Demek ki, Odunpazarı'nın yeni Başkanı, Mehter Takımı'na her ay ayrılan para ile başka bir hizmet yapılabileceğini düşünüyor ki, böyle bir karar almış.
Zaten, seçim sonucu aldığı yetki de bunu yapmasına imkân tanımıyor mu?
------------------------------------
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Azeri nin biri hamamı çok severmiş. Kalkmış bir gün hamama gitmiş. Güzelce yıkanmış. Göbek taşında yatmış. Sonra çıkmış dışarıda bir müddet uzanmış. Bir de limonlu çay içmiş. Sonra kurulanıp üzerini giymiş. Kasaya doğru yürümüş. Elini cüzdanına atmış. Cüzdan yok. Hamamcıya cüzdanının çalındığını söylemiş.
Hamamcı buna çok kızmış,
- biz hırsız mıyız diye.
Hamamcı ve adamları, adamı güzel bir dövmüşler.
Aradan bir iki ay geçmiş. Bizimki yine kalkmış gitmiş hamama. Yine yıkanmış. Keyif etmiş sonra çıkmış. Bir süre soyunma odasında uzandıktan sonra kurulanmış. Elbiselerini giymek için askıya bakmış. Bir de ne görsün. Sadece bir kemer kalmış. Bizimki kara kara düşünmeye başlamış. Hamamcıya söylese yine dayak yiyecek. Neyse kemeri beline bağlamış. Korka korka kasaya doğru yaklaşmış. Elbiselerinin çalındığını direk söyleyememiş. Demiş ki:
-Aya hele bak! Men buraya bele mi gelmiştim?

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi