7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Sanatçı Bilgen Ertekin ile bir söyleşi gerçekleştirdik.Eskişehir'deki sanat ortamı standartların çok üzerine çıktı"

BİLGEN
ERTEKİN’İN
öZGEçMİŞİ


1944 Söğüt doğumludur. İlkokula Bozüyük’te başladı. Babasının görevi dolayısı ile çocukluk ve gençlik yıllarım Gölpazarı’nda geçti. Bilecik Ertuğrul Gazi Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Eğitim Enstitüsü yılları… Ardından 44 yıl süren Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği… İlk atandığı kent, Ardahan. Daha sonra Şanlıurfa’nın Hilvan Ortaokulunda iki yıl görev yaptı.  1968’de Bozüyük’e atanıp Bozüyük Lisesinde göreve başladı. 1994’te emekli oluncaya kadar 26 yıl aynı okulda görev yaptı.


 


Sohbet:


Sayın Hocam, bir kültür ve sanat insanı olarak öğretmenliğinizin yanı sıra öyküler yazıyorsunuz, tarihsel araştırmalar yapıyorsunuz, anılarınızı kaleme alıyorsunuz, yağlıboya resim, rölyef sergileri açıyorsunuz, Türk Halk Müziğinde sazendelik icra ediyorsunuz. Bu kadar geniş bir yelpazede bulunan kültürel ve sanatsal çalışmalarınızı nasıl başarıyorsunuz?
çocukların eğitilmesinde okullar kadar ailenin de etkisi vardır. Hep söylendiği gibi büyükler davranışlarıyla çocuklarına örnek olmalıdırlar.Okuma merakım çocukluk yıllarında başladı. Lisede Felsefe öğretmenimin özendirmesiyle klasikleri okumaya başladım. İstanbul, her bakımdan benim ve arkadaşlarımın ufkunu açmıştı. Her hafta pazar günleri dönüşümlü olarak Münir Nurettin Selçuk’un, Cemal Reşit Rey’in yönettiği Şan Sinemasındaki konserlerini dinlemeye giderdik. Sergi salonlarını, müzeleri, kütüphaneleri gezerdik, İstanbul’u gezerdik. üst üste konulan bilgi birikimleri, kazanılan deneyimler, zamanı iyi, faydalı değerlendirme isteği beni okumaya, resim yapma, müzik dinleme, bir enstrüman çalma konularında isteklendirmiş olmalı. Bir hobi olarak yağlıboya resim, rölyef çalışmalarıyla meşgul oldum. Yaptığım resimleri evimizde, çocuklarımızın evlerinde duvarlara astık. Bunları seyretmekten zevk alıyoruz. Dostlarımızın, arkadaşlarımızın bu konuda olumlu yargıları beni her zaman resim yapmaya özendirmiştir. Yıllar önce ut çalmaya heveslendim. Büyük kızım ilkokulda mandoline başlamıştı, ben de onunla nota ile çalmayı öğrendim. Benim zevklerim, maddi bir karşılığı beklemediğim, ruhumu dinginleştiren bir saz semaisini çalmak, fırçaya sürdüğüm renklerle tasarladıklarımı bir tuval üzerinde yansıtabilmek…Yazma konusuna gelince… “Sait Faik Abasıyanık’ın dediği gibi: ”Yazmasam çıldıracaktım.” Yazmak da okumak, resim yapmak, müzikle uğraşmak gibi bir tutku haline geliyor. Duygularınızı, düşüncelerinizi karşınızdaki okuyucuyla paylaşma isteği bir kere yaşantınıza girince şiirler, romanlar, anılar yazılıyor.
Sanata kendilerini adayarak “sanatçı”  unvanını hak etmiş kimseler bu uğurda yıllarını harcamış kimselerdir. Bir keman sanatçısı, bir ressam, bir heykeltıraş aldığı akademik eğitimin yanında uzun yılların birikimleri ile bu unvanı hak eder. Benim müzikle,resimle uğraşılarım; anı, öyküler yazmam; arıların her çiçekten bal yapmak için polentopladığı misali. Hayatı dolu dolu yaşama, “ Günlerimiz güzel geçiyor.” diyebilme; huzurlu, kendisiyle ve çevresi ile barışık yaşayabilme konularında sanatın katkısı yadsınamaz.

Sayın Ertekin, nasıl bir kültürel ortamda yetiştiniz?
Babam Söğütlü Hasan Ertekin, tarih öğretmeniydi. Dede Korkut Hikayeleri’nde söz edilen “Gölgelice kaba ağaç” gibi bir tarih bilginiydi. Söğüt’te 1. Dünya Savaşı’ndan beri yapılamayan Ertuğrul Gazi İhtifallerinin yeniden ihyasına öncülük etmiş, ölümüne kadar 20 yıl her törende Söğütlüler adına o nutuk söylemişti. Atatürk’ün sağlığında Gazi Terbiye Enstitüsünde okumuş gerçek aydın, Atatürkçü bir öğretmendi. Onun şimdi Bozüyük’teki evimizde bulunan zengin kütüphanesinden, arşivinden yararlanma şansımı iyi kullandığımı sanıyorum.  Ortaokul yıllarında yazları Söğüt’e giderdik. Dedemin yaşlıların devam ettiği kahvesinde ona yardım ederdik. çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda savaşmış gazilerin sohbetlerini dinlerdik. Dinlediğim anılar, tarihimize olan ilgimin gelişmesine etkili olmuştur. Benim ve benim gibi Anadolu’dan İstanbul’a gelmiş öğrenci arkadaşlarımın kültür-sanat bakımından gözlerimizin açılması çapa Eğitim Enstitüsü yıllarında olmuştur.  Biz, o okulda aldığımız eğitim ve öğretimle kendimizi geliştirme imkânı bulduk. Bunda çok değerli hocalarımızın varlığı önemlidir.Nihad Sami Banarlı, Behçet Necatigil, Orhan Şaik Gökyay, edebiyat hocalarımız; Niyazi Akşit, çağatay Uluçay tarih hocalarımızdı.

44 yıllık öğretmenlik hayatınızda öğrencilerinize Türk kültürü, Türk dili ve Türk tarihi üzerine neler vermek istediniz?
Uzun bir öğretmenliğim süresinde Türk kültürü, Türk dili ve tarihi konularında öğrencilere kazandırmak istediğim amaçlar, Milli Eğitim Bakanlığının lise ders programında belirtilen amaçlar doğrultusunda olmuştur. Türkçeyi sevdirme, dilimizin bağlı olduğu kuralları sezdirme, dilimizi kullanmalarında güven kazanmaları konularında çaba harcayarak öğrencilerimin Türk ve dünya edebiyatına ilgilerinin artırılması, sanata ve sanatçıya değer veren bireyler olarak yetiştirilmesi en önde gelen amaçlarımdandı. öğrencilerimizin milli benliğinin, yurt ve ulus sevgisinin kazandırılmasında tarih ve edebiyat derslerinin büyük önemi vardır. Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunu kurmasının amacı da bu yüzdendir. öğrenciler kitap okuyarak anadillerini geliştirir, kelime hazineleri genişler. öğrencilerime kitap okuma ödevleri verirdim. Belli bir plana göre ödevlerini yapan öğrenciler okuduğu kitapla birlikte ödevini bana verirdi. Geçen haftalarda çok eski bir öğrencimden telefonuma gelen mesaj şöyle idi: “Sevgili hocam, bizler öğrenciyken dönem ödevi diye bir görevimiz vardı. Genelde ansiklopediden bire bir yazılan ödevlerdi. Siz ödevlerin önemini anlatmak için ‘Otuz Beş Yaş’ şiirindeki ‘Dante gibi ortasındayız ömrün’ mısrasının anlamını bir öğrencinin ödevinden öğrendiğinizi, Dante’nin İlahi Komedya’yı otuz beş yaşında yazmaya başladığını söylemiştiniz. Yıllar, hem de çok uzun yıllar geçti, bu sözünüzü unutmadım. Bana araştırma, okuma ve bunlardan zevk almayı siz öğrettiniz. Ellerinizden öpüyorum. Saygılarımla.”

Bugüne kadar üç kitap yayımladınız. Kitaplarınız ve konuları hakkında bilgi verir misiniz?
“Kurtuluş Savaşı’nda Söğüt Kazası” 2011’de İnönü Zaferlerinin 90’ıncı yılında yayımlandı. O tarihte Söğüt ilçe merkezi ile ona bağlı Bozüyük, İnönü ve Mihalgazi bucaklarında Kurtuluş Savaşı’mızın sonuna kadar geçen sürede yaşanılan olayların araştırılıp incelendiği bir tarih kitabıdır. Kitabın hazırlanmasında yıllarca okuduğum kitaplardan, topladığım belgelerden, kendi arşivimizdeki belgelerden yararlandım. Söğütlülerin Kurtuluş Savaşı’nda çok önemli fakat bilinmeyen onurlu katkısını ortaya çıkarmaya çalıştım. İki büyük meydan muharebesinin yapıldığı bu topraklarda Söğütlülerin Milli Mücadele’ye katılım ve katkılarının bu topraklarda bir erdemlilik ve yurt savunması uğruna bütün varlıklarını feda etme derecesine ulaştığını belgelerle anlatmaya çalıştım.
“Mavi Gölgeler” bir anı kitabıdır. Anıların en büyük özelliği, yazarın eserini içtenlikle yazabilmesi olmasıdır. Bu kitabımda çocukluk yıllarımdan emeklilik yıllarına kadar yaşadığım, anık olduğum uzun yılların iz bırakmış hatıralar yer alıyor. “Boğaziçi Senfonisi ise bir öykü kitabı… Bu iki kitap hakkında Edirne Serhat gazetesinde bir eleştirmenin yazdıkları:
“Mavi Gölgeler duru bir Türkçe ile yazılmış, sıkılmadan okunabilecek sürükleyici bir anlatım içeriyor. Okudukça kendim yeniden yaşadım diyebilirim. çünkü ben de bir kasabada büyüdüm, o da öyle. Yaşantımız birçok yerde buluşuyor anlayacağınız. Anı kitapları başka oluyor zaten.”
“Boğaziçi Senfonisi de aynı yazar dostun. Yüz küsur sayfa ve sekiz öyküden oluşmakta. Eserin anlatımı yine özgün.  Hepsi birbirinden güzel… Tümü sıkılmadan okunabilir nitelikte. Kitabın tümünde bir anlatım güzelliği var. Ufkunuzu açacak, sizi kanatsız uçuracak tatlar…”

Yağlıboya resim ve rölyef çalışmaları yapıyorsunuz. Bu çalışmalar ve sergileriniz konusunda neler söylersiniz?
Lisede resim derslerinde yağlıboya çalışırdık. Resim yapmayı severdim. Bozüyük’e yerleştikten sonra bir hobi olarak tarihi Türk evlerinin rölyeflerini yapmaya başladım. Bugün çoğu yok olmuş evleri, konakları üç boyutlu tablolar halinde oluşturmaya çalıştım. İlk sergimi 1999 yılında Eskişehir Güzel Sanatlar Galerisinde açtım. Daha sonra İstanbul’da Beyoğlu Vakıfbank Sanat Galerisinde, Bilecik, Söğüt, Bozüyük, Osmaneli gibi birçok kentte kişisel sergiler açtım, karma sergilere katıldım.(Toplam 13 sergi) İstanbul sergimi ziyaret eden birçok ressamın benim yağlıboyaya yönelmemi önermeleri üzerine yaptığım yağlıboya resimlerimi babamın ölümünün 50. yılında Gölpazarı’nda yapılan anma töreninde sergiledim.

Sayın Hocam, Söğüt doğumlusunuz. Söğüt, kuruluş döneminde tarihsel açıdan çok önemli bir merkezdir. Siz bir Söğüt sevdalısı insan olarak bize Söğüt’ü nasıl tanıtabilirsiniz?
1071’de Malazgirt’te Selçuklu Türklerinin Bizans’a karşı kazandığı büyük zafer ile Anadolu’da Türklerin lehine, Bizanslıların aleyhine yeni bir dönem başlıyordu. Söğüt’ün Ertuğrul Gazi tarafından Bizans’tan fethedilerek Kayı boyunun uç beyliğinin merkezi olması ve Osman Bey’in Osmanlı Devletinin kurması, Türk ve dünya tarihi bakımından önemlidir. Söğüt, Osmanlı Türklerinin Viyana kapılarına kadar büyük ilerleyişinin ve büyük bir cihan imparatorluğu olmasının ilk hareket ve kuvvet noktası olmuştur. Türkler bu ilerleyişleriyle İstanbul’u fethederek Bizans İmparatorluğunu tarihten silmişlerdi. Türklerin Bizans İmparatorluğunu tarihe gömmesinin kinini yaşayan istilacı Yunan orduları Bursa’da Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin türbelerini tahrip ettikleri gibi Söğüt’te de Ertuğrul Gazi’nin türbesini tahrip ederek 2. İnönü zaferinden sonra geri çekilirken Söğüt’ü yakıp öç almak istemişlerdir.
Söğüt, tarihi kimliği, Ertuğrul Gazi’nin türbesinin burada olması, tarihi eserleri, müzeleri, zengin folkloru, doğa güzellikleri dolayısıyla yurdumuzun dört bir köşesinde tanınmaktadır. Her yıl yapılagelen Ertuğrul Gazi’yi Anma Şenliklerine on binlerce misafir katılmaktadır. Söğüt bu bakımdan bir turizm merkezi olma aşamasındadır. Söğüt’ün yalnızca “kuruluş” bakımından öne çıkartılıp Kurtuluş Savaşı’ndaki çok önemli konumunun da ihmal edilmemesi gerekir.

Eskişehir’deki kültür sanat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eskişehir’deki kültür- sanat ortamı Türkiye standartlarının çok üzerine çıkmıştır. Eskişehir’in bana ve eşime sunduğu sonsuz olanaklardan azami derecede yararlanmak istiyoruz. Bütün sanat etkinliklerine –yetişebilirsek- katılıyoruz. ETOS (Eskişehir Toplum Sanat Derneği) üyesiyim. Derneğimizin gerçekleştirdiği çok yoğun ve güzel etkinliklerin içinde yer alıyorum. Bu kuruluşa katkılarım devam etti. Arkadaşım Karikatürist Ekrem Borazan’ın Eskişehir Büyükşehir Belediyesi için hazırladığı “Yüz” adlı, Eskişehir’deki 100 önemli kişi için hazırladığı portre- karikatür kitabında bana da yer ayırmasını bir kadirşinaslık olarak değerlendiriyorum.
Hobi çalışmalarım konusunda bir plan yapmasam da gerçekleşmesini umduğum tasarılarım hep olmuştur. 7-8 yıldan beri üzerinde çalıştığım bir romanı bitirme aşamasındayım. Basılması için uygun bir zamanı bekliyorum. Yağlıboya resimlerimi 11-17 Ekim 2019’da Tepebaşı Belediyesi Karikatürlü Ev’de sergileyeceğim. Yurt içi ve yurt dışı gezilerimiz olabilir. Tabii bunları gerçekleştirebilmek için sağlık önemli. Her şeyin başı sağlık. Sohbetimizi Yunus Emre ile bitirelim:
“Bizi bilmeyen ne bilir / Bilenlere selam olsun”

Bir öğretmenli anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Eskişehir Gelişim Kolejinde sık sık şiir dinletileri yapardık. Müzik öğretmenleri piyano, flüt, gitar çaldıkları fon müziği ile öğrencilerimiz şiir okurlardı. Ben de birkaç dinletide ud ile bu etkinliklere katılmıştım. Devlet Güzel Sanatlar Galerisi ile Büyükşehir Sanat Merkezi Sergi Salonunda resimlerim sergilenmişti. Bir gün bir öğrencim, bana “Niçin hem resim hem müzikle uğraşıyorsunuz?” diye sormuştu. Ben de ona gülümseyip espri olsun diye “çok yaşlanınca gözüm görmezse ud çalarım, kulağım duymazsa resimle avunurum.” demiştim. Sanatın birçok dalından haz almanın güzelliklerinden söz etmiştim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi