
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
SENDE Mİ BRÜTÜS?
22 Temmuz seçimlerinden yenilgiyle çıkan CHP'de, Haluk Koç. CHP Genel Başkanlığı için aday olduğunu açıkladı. Ayrıca da sivil ve solcu duruşla da, CHP'yi güçlendireceğini belirtti. Ve "CHP sol ideolojiden ve sosyal demokrasinin evrensel değerlerinden uzaklaşılmıştır. Hiç kimse kendini avutmasın, parti içi demokrasi olmadan ülkede demokrasi olamaz. " sözlerinin gereğini yapar mı zaman gösterecek ama CHP önümüzdeki günlerde, pek çok gelişmeye de gebe olduğu bir gerçektir.
CHP'de, Mart ayında toplanacak kurultay öncesinde, Baykal ve yönetime karşı kendilerini "Çoban Ateşi hareketi" olarak adlandıran muhalifler, eski grup başkanvekili Haluk Koç'un genel başkan adaylığı etrafında toplanmaya başladılar.
Haluk Koç'un adaylığından sonra, Baykal ekibinde de değerlendirmeler yapılıyor. CHP Lideri Baykal'ın da kurmaylarına, bu adaylığı değerlendirirken, "Haluk Koç ismi bir Mustafa Sarıgül değildir. Haluk ciddi bir aday olarak görülüyor. Ben önemsiyorum, siz de önemseyin ve buna göre çalışın" talimatı verdiği söyleniyor.
Parti tabanında da aynı gelişmeler yaşanıyor. Nitekim CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a yıllarca en yakın isimlerden biri olan, 22 Temmuz'da milletvekili seçilince İstanbul İl Başkanlığı'nı bırakan Şinasi Öktem, merkezden yapılan yönetici atamalarına isyan etti:
Öktem, "Bu, genel merkezi kurultayda yeniden iktidara getirecek operasyonun kendisidir. Parti örgütleri katlediliyor." dedi.
Oysa Sayın Koç ve Öktem Sayın Baykal' ın, çok güvendiği insanlardan ikisi idi. Bu durum ve Sayın Koç'un, Perşembe günkü sert söylemleri, M.Ö 83 yılındaki bir olayı hatırlattı.
Gaius Julius Sezar, M.Ö 83 yılında akıllı, iyi konuşan, nazik bir politikacı olarak siyasete atılmıştı. Politik yaşamının 5 yılını sürgünde geçirdi. Tekrar Roma'ya döndüğünde, Senatoya konsül olarak girdi. Ve ünlü Pampeus' da yanına alarak Roma'da üçlü bir yönetim kurarak başına geçti. M.Ö 58'de Galye seferi'nde muzaffer olarak döndü. Beş yıl içinde de Roma' nın en güçlü adamı durumuna geldi. Önce kader arkadaşları Crasüs ve pompeus' u yok etti. Mısır ve arkasından Pontus zaferleri Sezar'ın başını döndürmüştü. Kendisini imparator ve diktatör ilan etti. Bir gün senatoya geliyordu ki, başlarında Casius ve en yakın dostu, evladı kardeşi,sağ kolu Bürütüs tarafından hançerlenerek öldürüldü. O büyük Sezar, kendisine son ve öldürücü darbeyi indiren Brütüs' ün gözlerine bakarak "SENDE Mİ BRÜTÜS?" Brütüs'ün cevabı "EVET" idi. Sezar boynunu büktü. "O halde öl Sezar" dedi.
Aslında CHP ve DSP' de, bugüne kadar pek çok benzer olaylar yaşandı.
Rahmetli Ecevit tarafından yurt dışından getirilen, Kemal Derviş ve Ecevit'in sağ kolu sayılan üç adamı ayrılarak yeni bir oluşum meydana getirdiler. Daha sonra bu oluşma katkıda bulunanlarda, birer Brütüs olarak siyasi literatürde yerini aldılar.
Elbette Türkiye' de, sosyal demokrat kesimdeki bu olayların sebep/sebepleri vardı. En önemli sebeplerden biri, "Parti İçi Demokrasi" dir. Oysa sosyal demokrasi, sosyal ödevler yükleyip ekonomik yaşama halk kitleleri yararına müdahale olanakları sağlaması, sınıflar arası farklılık ve gerginlikleri yumuşatıcı bir rol oynamış, kapitalizmi ve batı tipi demokrasiyi aşmayı amaçlayan radikal devrimci akımlara, karşı da bir set oluşturmuştur.
Sosyal Demokrasi, insanın ve emeğin sömürüsüne ve her türlü gelişmeye karşı demokrasiyi, özgürlüğü, eşitliği ve çağdaş değerleri savunan, insanın değerini yücelten sol ve demokrat bir oluşumun adıdır. Hal böyle olunca da Parti içi demokrasi olmayan siyasi oluşumların, bu düşünceyi temsil ettiği söylenebilir mi?
Ayrıca Sosyal Demokrasi, emek ve sermayenin, birlikte varlığını savunan, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleri çerçevesinde hakların demokratik mücadele içinde gelişmesini, emeğin korunmasını ve yücelmesini sağlayan ideolojidir. Bu düşünceye sahip olan kesimlerin, "parti içi demokrasiye" hayır demeleri mümkün mü?
Maalesef yıllardır sosyal demokrat olduklarını söyleyen kişi/kişiler, sosyal demokrasinin gereğini yapmadılar. Tam tersi bir uygulama içinde oldular. Oluşturdukları siyasi partilere de, "TEK ADAM" felsefesi hakim kıldılar. Lider olabilecek insanları ya pasifize ettiler, ya da partilerden uzaklaştırdılar.
CHP ve DSP sosyal demokrat parti olarak, iktidar olmak istiyorsa, Sosyal demokrasinin gereği olan , kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve adaletsizlikleri demokratik sistem içinde kabul edilebilir düzeye indirmeye gayret etmek ve parti içi demokrasiyi de bünyelerine hakim kılmak zorundadırlar.
Aksi halde, CHP ve DSP' de yaşananlar ne ilk, ne de son olacaktır