4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

SENDİKALAR, ÖNCE İCRAATLARINI SORGULAMALI...

Partiler ve sendikalar, düşüncede saplandıkları kalıplaşmadan çok zor kurtulurlar. Bunun sonucu olarak da siyasette ve sendikacılık alanında bir gelişme olmaz. Ortama da "Eski tas eski hamam" felsefesi hakim olur.
1 Mayısla ilgili tartışmalarda, bunu net bir şekilde görüyoruz. Yıllardır, siyasi otorite 1 Mayısı kutlamaları için "Taksim meydanı" nı vermemekte, sendikalarda, 1 Mayıs bayramını burada kutlamak için uğraş verdiler. Oysa bu kısır çekişmeler, her iki tarafa da fayda sağlamadığı gibi, bilakis her iki tarafa ve ülkeye de zarar verdi.
Öte yanda, bir toplumda İnsan hak ve hürriyetlerini kısıtlayan devlet, toplum nazarında kan kaybeder. Bu durum, sosyal, ekonomik ve politik alana da hemen tesir eder. Bu gerçeğe rağmen, ülkedeki tüm sorunların, ekonomik yapının düzeltilmesiyle ortan kalkacağı kanısı topluma mal edilmeye çalışılır.
Siyasi otoritenin, son aldığı kararla, bu yıl, 1 Mayıs, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanacak. Ancak Başbakan Erdoğan grup toplantısında "Ayaklar baş olursa kıyamet kopar' cümlesi, sendikalardan büyük tepki aldı. Ortamı da daha gerdi. Oysa 1886 yılından beri kutlanan 1 Mayıs'ın, "küresel", ve "uluslararası" bayram olarak kutlanıyor. Dünyada 166 ülkede 1 Mayıs tatildir
Başbakan bu talihsiz sözü niçin, söyledi en iyi kendisi bilir ama kendisi de bir zaman işçi idi, bugün başbakandır. Ancak kıyamet kopmadı. Ayrıca 1 Mayıs' ın, tatil olmamasının gerekçesi olarak da 2 milyar YTL' lik iş kaybına" yol açabileceği gösterilmesi ise hükümetin olaya nasıl gayriciddî baktığının da bir tescili oldu.
Diğer yandan, Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türkel: "Böyle bir kararı kabul edemeyiz." derken, KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul: "Hükümet lütfetmiş. Zahmet etmesin, malumu ilan etmek için kararname hazırlamasına gerek yok. Biz zaten 1 Mayıs'ı yıllardır birlik beraberlik dayanışma günü olarak kutluyoruz." dedi. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ise "Dağ fare doğurdu. Özgürlüklerden bahsedilirken, işçilerin özgürlüğüne set koyan bir yaklaşımla karşı karşıyayız. 1 Mayıs, 150'ye yakın ülkede resmi tatil olarak kutlanıyor." diyerek umursamaz bir tavır takındı. .
Hükümetin, 1 Mayıs' ı tatil ilan etmemesi ve Taksim meydanını açmaması, huzuru bozacak niteliktedir. Arzu edilmeyen gelişmelerden de hükümet sorumlu olacaktır. Ancak bugün istenmeyen tablodan, siyasi iktidar kadar, sendikaların da sorumluluğu yok mu?
Yıllardır, Sendikalar, emekçilerle ilgi gelişmelerin ve alınan kararların başında, tepki gösterdiler; ancak bir müddet sonrada balon gibi söndüler ve alınan kararlara da razı oldular. En önemlisi de yaptıkları grevlerden arzu edilen sonuçları alamadılar. Hatta bu grevleri, ideolojik amaçları için de kullandılar. Yılların bu alışkanlığını bilen, siyasi iktidarlar da onların tepkisini ve tehdidini hiç dikkate almadılar.
Ayrıca sendikalar, asli görevleri olan çalışma yaşamına ilişkin sorunlarını çözmek, ortak çıkarlarını ve haklarını korumak, geliştirmek için hiçbir dönem yeteri kadar gayret ve caba göstermediler. Sendikalar, dil, din, renk ve siyasi görüşüne bakmaksızın bütün işçileri kapsayan bir kitle örgütlenmesi olmasına rağmen, aralarında birliktelik sağlayamadıkları gibi, siyasi ve ideolojik akımların ya temsilcisi ya da tarafı olarak hareket ettiler. Sonuçta da bölük pörçük oldular.
Sendikalar, çalışanların ortak hak ve çıkarlarını gözeten, ekonomik ve demokratik örgütlenmesini güçlendiren, devlete, siyasi iktidara, partilere karşı bağımsız bir örgütlenmedir. En önemlisi de işçinin birliğini, etkin bir güce dönüştüren mekanizmaları olmalarına rağmen bu tabloyu hiçbir dönem sergilemediler.
Bugünkü tabloda ve elde edilemeyen haklarda, sendika yönetimlerinin sorumluluğu vardır. Ancak sendikalarda kayıtlı üyelerinin hiç mi sorumluluğu yok?
Elbette mevcut tabloda ve gelişmelerde, sendikalara üye olan insanlarımızın da sorumluluğu vardır. Çünkü Demokrasi ile yönetilen ülkelerde ve sendikalarda, sorunların çözümü seçmen hüviyetinde olan üyelerin tercihindedir.
Sendikal mücadele ancak tüm kitlenin ortak tavrı, kararlı mücadele, gerekirse üretimden gelen gücünü kullanıp, kitlesel eylemlerle ve iş bırakarak verilir. Ancak o zaman, ülkeyi yöneten erk karşısında, masaya yumruğunu vuracak bir pazarlık gücü elde edilebilir.
Bize öyle mi? Maalesef bizdeki sendikacılık, bürokratik, tablo olarak da, sarı sendika görünümündedir. Türkiye'deki sendikalar, "mücadeleci sınıf sendikacılığını" yeniden inşa etmek zorundadır. Çalışanlar ve emekçiler için, tek çözüm ve kurtuluş da budur...

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi