1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Sevabıyla...Günahıyla...

-Süleyman Demirel Anadolu'yu gezerken müthiş bir ilgi görürmüş. Seçim otobüsünün ön camından sürekli sol kolunu aşağıya sarkıtır, yol boyunca da çekmezmiş o kolu.
Öpenler, asılanlar, ısıranlar. Kolu neredeyse yerinden çıkacak. Buna rağmen almazmış o kolunu içeriye.
Belli bir saatten sonra Şener adında ki yardımcısı kolonya ile masaj yapar, elini eski haline getirirmiş.
Bunu Kenan Evren denemiş bir defasında.
Yalova'da daha kolunu dışarıya çıkartır çıkartmaz biri öyle bir yapışmış ki; bileği yerinden çıkıvermiş. Doğruca GATA nın yolunu tutmuş tabii.
Mesut Yılmaz taklit etmek istemiş aynı yöntemi.
O'nun da kolu omzundan çıkmış daha ilk denemede.
Demek ki siyasette taklit işe yaramıyor. Siyaset, yöntemler aynı olsa da ustalık gerektiriyor.
***
-Nurcular kendini pek severler ve hep Süleyman Demirel'e oy verirlermiş.
Nitekim bir gün Demirel bir seçimde Nurculara kabinede bir Bakan vereceğini vaat etmiş.
Fakat seçim yapılıp kabine açıklandığında, beklenen nurcu bakan çıkmamış.
Bunun üzerine Nurcular da haklı olarak Demirel'e;
-"Sayın Demirel hani bize bir Bakan verecektiniz?" diye sormuşlar.
Demirel kendinden beklenen cevabı vermiş;
-"Ben varım ya"
Demek ki siyaset akıl yürütme ve hazır cevaplığı gerektiriyor.
***
-Kırıkkale'de cephane fabrikasında büyük bir patlama olur. Gazete manşetlerinde niçin önlem alınmadığı sayfa sayfa yer alır. Sonunda gazeteciler yakalar Demirel'i ve sorarlar niçin önlem alınmadığını.
Demirel, kendi üslubuyla olayı değerlendirir:
"kimin aklına gelirdi ki patlayacağı!"
Demek ki siyaset zekayı gerektiriyor...
***
-Erzurum depreminde mühendisliğini Süleyman Demirel'in yaptığı bina yıkılır.
Gazeteler yine manşet atarlar.
Demirel'in değerlendirmesi, yine sıra dışıdır:
"O bina 35 yıldır ayakta durdu diye kimse çıkıp takdir etmiyor da, niçin herkes yıkıldı diye eleştiriyor?"
Demek ki, siyaset sıkıştığınızda soruya soru ile karşılık verme sanatıdır.
***
-Tek geçim kaynağı olan At'ı ölen adam dayanmış Başbakanlık binası kapısına.
Bağırıp çağırıyor.
-"Ben şimdi ne yapacağım?" diyor ama, Demirel'den istediği para resmen iki at parası.
Demirel'den adama anında soru geliyor:
-"Şimdi sana niye iki at parası verelim ki? Biz mi öldürdük atını?"
Demek ki siyaset sorgulama sanatıdır.
***
İngiltere ile aralar son derece bozuk.
Yurtdışında bir toplantı ve Demirel o toplantıda İngiltere Dışişleri Bakanı ile karşılaşıp el sıkışıyor.
Türkiye'ye gelir gelmez Havaalanında gazeteciler kesiyor önünü Demirel'in.
-"Niçin İngiltere Dışişleri Bakanının elini sıktınız?"
Cevap anında geliyor Demirel'den:
-"Elini sıkmayıp da neresini sıksaydım gardeşim?"
Demek ki siyaset aynı zamanda mizah işidir.
***
Süleyman Demirel ile ilgili, yukarıda anlattıklarımızın dışında binlerce diyalog ve söz var.
Renkli bir siyaset adamıydı Süleyman Demirel.
Siyasetin tüm özelliklerini fazlasıyla taşıyordu üzerinde Süleyman Demirel.
Kendisine kızanı, sevmeyeni ve oy vermeyeni çoktu.
Düşmanı ise azdı.
Başbakanlık dönemleri kesinlikle eleştiriye açık yıllardı.
Özellikle 3 fidanın asılmasında günah ve sorumluluğu mutlaka vardı.
Ama...
Cumhurbaşkanlığı dönemi, Atatürk'e, Rejime ve Demokrasiye sahip çıkıldığı bir dönemdi.
Tarihe ve siyasi literatüre geçen pek çok sözü oldu Süleyman Demirel'in.
Fakat...
Bize göre, yaşamı boyunca en güzel sözünü,geçtiğimiz yıl kendisiyle ilgili müzenin açılışında, açılışa katılanlara söylemişti...
Doğduğu köyün o yıkık dökük evine ait müzedeki fotoğrafı göstererek:
-"Cumhuriyet bu ülkeye ne kazandırdı ki? Diyenlere beni örnek gösterin. Demirel işte bu yıkık dökük evde doğup, bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı görevine kadar çıktı. Bu ülke: işte böylesine güzel bir ülke. Bu Cumhuriyet: işte böyle faziletli bir Cumhuriyet 'deyin onlara!" demişti.
Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok galiba.
Türk siyasi hayatında bir Demirel vardı...
Bu gün yok...
Sevabıyla günahıyla...


------------------------------------

Eskişehir Cumhuriyetin kalesidir...

Cumhurbaşkanlığı görevi bittikten sonra, yılda bir gittik Süleyman Demirel'in yanına.
En son 3 yıl önce Orhan Kesikoğlu ile gitmiştik Ankara'da evinin bulunduğu o ünlü Güniz Sokağa.
Türkiye'nin her yerinden gelenleri kabul ettiği salonu ağzına kadar doluydu.
O ünmüş gibi hatırlıyoruz da...
Daha biz ağzımızı açmadan "Eskişehir ne alemde?, Yılmaz(Büyükerşen) napar?, Ekrem(Naycı) eyi mi?, Necati'nin(Okuroğlu) ailesi nasıl? Bir sıkıntıları var mı?" diye soru bombardımanı ile karşılaşmış, kişilerden sonra Çifteler'in Sakarbaşı'sından, Sivrihisar'ın Balık Damına, Şeker fabrikasından Osmangazi Üniversitesine kadar sormadığı soru kalmamıştı.
Biz röportaj yapıp, soru sormaya gitmiştik aslında ama, sorduğu sorulara cevap vermekten, doğru dürüst soru soramamıştık.
Bu sıkıntımızı hissettirdiğimizi anlamış ve "bakıyom da soru soracağım diye kıvranıyon ama, gel sen soru sorma da benim Eskişehir ile ilgili söylediklerimi yaz. Özellikle de Eskişehir ile ilgili söyleyeceklerimi yaz. En başına da Eskişehir'in Cumhuriyetin hiçbir zaman yıkılmayacak kalesi olduğunu yaz" demişti.
Tek bir soru bile sormadan, sırf anlattıklarıyla 2 gazete sayfası röportaj çıkmıştı ortaya.

----------------------------------------

Peki ya AK partideki diğer sorumlular?

Seçimlerden sonra Eskişehir'de büyük bir yenilgi alan AK partililerin ağızlarını bıçak açmıyordu.
Açmaması da normaldi aslında.
Kim neyi ne şekilde söyleyecekti ki?
Müthiş bir oy kaybı yaşanmış, bir milletvekili kaybedilmiş ve seçim günü dahi Eskişehir'de birinci parti olmaya kesin gözle bakılırken, akşamı her şey tam tersine dönmüştü.
Seçimlerin üzerinden 10 gün geçtiğinde, il başkanı Dündar Ünlü konuştu İstikbal'e.
-"yenilginin sorumlusu aranıyorsa o başta benim" dedi.
-"Sorumluluğun gereği neyse yerine getirmeye de hazırım" diye ilave etti.
Bize göre de AK partinin Eskişehir'de aldığı ağır yenilginin sorumluları arasında İl Başkanı olarak Dündar Ünlü var.
Fakat...
En az onun kadar sorumlu başkaları da var.
Üstelik, o başkaları seçim yenilgisinin sorumluları arasında olduklarını da çok iyi biliyor.
Peki bu sorumlular da tıpkı Dündar Ünlü gibi çıkıp "Biz de bu ağır yenilgiden sorumluyuz. Biz de bu sorumluluğun gereğini yerine getiririz" derler mi?
Yoksa...
-"Nasıl olsa Dündar Ünlü tüm sorumluluğu üstlendi. Bize gerek kalmadı" deyip, hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ederler mi?
Bekleyip öreceğiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi