Sevginin anlamı ya da anlamlı sevgi

Ne zaman ihtiyaç sözcüğünü duysam, okusam veya hatırlasam bunu sınırsız sıfatı ile bitiştiririm. Sınırsız ihtiyaçlar dediğimde ise aklıma kısıtlı kaynaklar gelir. Buna iktisat deniyor.

İktisat biliminin bu zor sorusu karşısında iki tür cevap verebiliriz. Ya kısıtlı olan kaynaklarımızı zenginleştirip genişletmeye çalışacağız, ya da sınırsız dediğimiz ihtiyaçların bir bölümünden vazgeçeceğiz. Eğer acilen bir konuta ihtiyacınız varsa, bu durumda bir araba edinmekten vazgeçebilirsiniz. Pazar yerine gittiğinizde pahalı olan kestaneyi almaktan vazgeçerek daha uygun fiyatlı olan portakalı almayı tercih edebilirsiniz.

Günlük yaşamda önümüzdeki fırsatlar konusunda seçimler yapmak kolaydır. Ama konuya bir de duygusal ihtiyaçlarınız açısından bakınız. Sevgiden vazgeçebilir misiniz? Sevmek ve sevilmek yerine neyi koyabilirsiniz? Sevginin yerini ikame edebilecek bir kaynak var mıdır? Muhtemelen siz de benimle aynı kanıyı paylaşacaksınız ki, insanı ayırt eden en önemli faktörlerden birisidir sevgi. Özetle; sevgi ihtiyacı, yok sayılabilecek ya da başka bir duygu ile ikame edilebilecek bir ihtiyaç değildir.

Sevgi ihtiyacının niteliği üzerine yeterince ve doğru biçimde kafa yormuyoruz. Portakal veya araba almak kadar basit bakmasak da, üzerinde yeterince düşündüğümüz söylenemez. Çoğu zaman sevmeyi ve sevilmeyi içimizde bir özlem olarak tutuyoruz. Bu özlemin bir paniğe dönüştüğü de oluyor. Eğer makul bir zaman dilimi içinde sevip sevilebileceğimiz bir iklime ulaşamazsak bir hayal kırıklığı ve karamsarlık içine düştüğümüz de oluyor.

Sevgi konusundaki duygusal yaklaşımımız, daha çocukluğumuzdan başlayarak şekilleniyor. Anne ve babamızın bize karşı olan duygusal tutumları, ilerleyen yıllarda bir sevgi ilişkinin oluşup oluşmamasına veya bu ilişkinin yürüyüş biçimine yansıyor. Eğer sağlam bir sevgi altyapısı edinmediysek, o zaman çevrenin etkisiyle sığ bir sevgi kavramı oluşturuyoruz. Ancak beğeni veya hayranlık olarak niteleyebileceklerimizi sevgi olarak isimlendirip yanılıyoruz.

Bir toplum içinde yaşayan bireyin, içinde yaşadığı koşulları aşarak kendini önce fark edip sonra değiştirerek sosyal değerlerin üstünde konumlaması hiç kolay değildir. Eğer kadın-erkek ilişkilerinin doğru düzenlenmediği, sevgi kavramının doğru şekillenmediği bir toplumda yaşıyorsanız, karşımızdaki sorun birkaç kat daha zor demektir.

Ama unutulmamalıdır ki; toplumun bireye etiketlediği olumsuz özellikleri aşıp doğru sevgi kavramına ulaşmak, öncelikle yine bireyin kendisinin başarması gereken bir konudur. Sevmek ve sevilmek isteyen kişi, önce kendisi duygusal bütünlüğe ve olgunluğa erişmek zorundadır. Eksik ve zayıf duygusal ilişkilerin neredeyse tamamında bireylerin başlangıçta, daha kendi başlarına iken sevgi ve ilişki sorunları olduğunu bilirsiniz.

Doğru bir ilişki, duygu ve karakter olarak iki bütün insanın ilişkisidir. İki yarım insan, bir araya gelerek bir bütün oluşturamazlar. Sorunları olan iki insanın ilişkisi, sorunların öncesine oranla iki kat arttığı bir ilişki anlamına gelir. Bir sevgi ilişkisini özlüyor ve hayal ediyorsak, öncelikle böyle bir ilişki ne denli donanımlı ve hazır olduğumuzu kendimize sormamız gerekir.

Bazı insanlar vardır; bir ilişki yakalayıp –ona sahip olup– sonsuza kadar mutlu olmak isterler. Bazıları için ise sevmek, sonsuz sahiplikten daha çok bir duygusal ilişkinin tadını yaşamak anlamında değerlidir. Türdeş özlemlerin bir araya geldiği bir ilişkinin, muhtemel sorunlara rağmen acısız olacağını söyleyebilirim. Ama sonsuz mutluluk beklentisi ile o anı yaşayıp paylaşmak isteyen özlemlerin birlikteliğinde acıdan fazlasını beklemek hayal olur.

Son söz: Mutluluk veren ilişki sürmeli; acı üreten ilişki, son bulmalıdır. Sevginin çatısını mutluluk verecek ve anlam üretecek biçimde kurmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi