Siyasal Kavram Olarak Demokrasi

Yasalar, sosyal yaşamın kuralları ve kültürel alışkanlıklar ile çepeçevre kuşatılmış haldeyiz. Toplum içinde değişik statü ve rollerimiz var. Çeşitli kurum ve toplulukların üyesiyiz. Bu yapıların –kimi zaman birbirleri ile çelişip çatışabilen amaçları, hedefleri ve kuralları var. Bir topluluk üyesi olmak, bireysel sorumlulukların ötesinde uymamız gereken yeni bir çerçeve tanımlıyor. Seçimlerimizi yaparken ve kararlarımızı verirken; ancak bu sosyal çerçeveye uygun ve uyumlu davrandığımızda, özgür ve bağımsız olabiliyoruz.

Kimi zaman kararlar, içinde yaşadığımız topluluğun –toplumun tamamını ilgilendiriyor. Herkes diyebileceğimiz bir topluluğu ilgilendiren kararların, hiç kuşkusuz kolektif bir anlayış içinde birlikte alınması gerekiyor. Demokrasi, bu türden bir kolektif alana ait bir kavramdır. Bir benzetme yaparsak; demokrasi, bir ormandaki tek tek ağaçları ilgilendirdiği kadar ormanı bir bütün olarak da ilgilendirir. Demokrasi, böylesine bir idealdir.

Bazı seçimler ve kararlar, sadece kendimizle ilgilidir. Bireysel kararın yansıları, dikkate alınabilir bir ölçekte diğer bireyleri etkilemez. Bu nedenle kendimizle ilgili bir kararı kendi başımıza vermeyi tercih etmemizde bir sakınca olmayabilir. Ama bir topluluğu ve kurumu ilgilendiren –sosyal yansıları olan kararlar için aynı iddiada bulunamayız. Bir topluluğu ilgilendiren kararların, tüm üyelerin katılımıyla gerçekleşmesi gerekir. Bu süreçte her birey, kendi tercihini belirlemede eşit hakka sahiptir. Bireylerin oy hakları; büyükten küçüğe, önemliden önemsize veya değerliden değersize bir sıralamaya tabi tutulamaz.

Demokrasiden söz edildiğinde; genellikle bunu bir siyasal kavram olarak algılama alışkanlığı vardır. Örneğin demokrasinin devletle ilgili bir konu olduğu düşünülür. Hâlbuki bir toplumda demokrasiden söz edilebilmesi için demokrasinin o toplumdaki tüm kurum, kuruluş ve yapılara ilişkin olduğu algılanmalıdır. Demokratik ilkeler ve süreç, başta devlet ve iktidar olmak üzere bir toplumdaki her türden sosyal yapının kolektif karar alma modeli ile ilgilidir. Bir toplum veya toplulukta geçerliliğini kanıtlamış bu yönlü bir algı modeli yoksa orada demokrasiden söz etmek kolay olmaz. Sosyal algı ve tepki modelinin genel hatları itibarıyla demokratik işleyişin önünü açar nitelikte olması gerekir.

Buna rağmen toplumun bütününü ilgilendiren konularda siyah-beyaz gibi çok keskin ayırımlar yapmak zordur. Bir toplumda ya da kurumda demokrasinin varlığı veya yokluğundan daha çok, demokratikleşme düzeyinden söz etmek daha doğru olur. Bu çerçevede bir kurumun üyelerinin veya toplumdaki bireylerin karar süreçlerine ne ölçüde ve biçimde katılabildiği, denetim fonksiyonunu ne kapsamda gerçekleştirebildikleri önemlidir.

Günümüzün temsili demokrasi anlayışı, bireylerin temsilcilerini seçmek için oy kullanabilmelerini ‘demokrasi’ olarak tanımlama alışkanlığındadır. Bu bağlamda temsilcilerin performans değerlendirilmeleri, ancak seçim dönemlerinde yapılır. Örneğin temsil süreci içinde kolay ve adil katılımlı bir denetim sürecinin olup olmadığına fazlaca dikkat edilmez. Özetle; kendine mevcut seçim sistemi ile meşruiyet bulduğunu kabul eden ‘geleneksel demokratik’ işleyişin, hiç kuşkusuz yeni açılımlarla geliştirilmeye ihtiyacı var.

Bir toplumda demokrasinin bir bütünsel olgu olarak yerleşebilmesi için; toplumu oluşturan her kurum, kuruluş ve sosyal yapı içinde demokratik işleyişin bir sürdürülebilir fonksiyon haline dönüşmesi şart. Her yapı içinde demokratik kurumsallaşmayı sağlamak için çaba, zaman ve kaynak harcamak gerekir. Ne “Ben demokratım” demekle, ne de demokrat olduğunu söyleyenleri bir araya getirerek demokrasi bir yaşam modeli haline gelmiyor. Demokrasiyi; aileden devlete, sivil toplumdan kültürel kurumlara her ölçekte kurumsallaştırmak gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi