
Gürcan Banger
Yeni güne başlarken
Güler yüzlü bir insan aydınlık gün gibidir. Onunla neşelenirsiniz, yaşam sevincinizde yükselme oluşur. Gülümsemesini bilen insanların yanında olmayı istememizdeki nedenlerden biri budur. Olumlu enerjiye sahip insanlar mutluluk serumu gibidir. Onlarla kendimizi daha iyi hissederiz. Ama bu güzelliği paylaşmak lazım… Güler yüzlü insanların bize verdiği enerjiyi bizim de yayabilmemiz gerekir. Çevrenizle neyi paylaşmak istersiniz? Neşeyi mi hüznü mü? Sevdiğiniz insanların mutluluğu mu yoksa acıları mı kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar?
Tasa, güç bir durumdan kurtulmayı düşünerek yaşadığımız üzüntüdür. Bugünü tasalarımızdan birinden kurtulmak için güzel bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Nasıl kurtulacağımıza gelince; bu amaçla eski başarılarımızdan yararlanabiliriz. Daha önce böyle bir durumdan nasıl kurtulduğunuzu hatırlamaya çalışın. Eğer kendi yaşamınızdan bir örnek bulamazsanız, yakın çevrenizi araştırmayı deneyebilirsiniz. Benzetmeler, her zaman iyi ipuçları verirler. Sonuç olarak yakaladığınız deneyimlerden de yararlanarak sizi olumsuz etkileyen tasanızın üzerine yürüyün. Eminim, gerekli kurtuluş yolunu geliştirebileceksiniz. Olumlu olabilmenin, mutlu bir yaşamı yakalamanın birinci koşulu kendine, kendi yaşam deneyimine güvenmeye başlamaktır.
Bazen bizi karamsarlığa sürükleyen bir tasamız, sandığımızdan çok daha az önemli olabilir. Belki de ona gereğinden fazla değer vererek yaşamımızı olumsuz etkilemesine neden oluyoruz. Bu durumu doğru anlayabilecek –mümkünse özel– bir insanla konuyu konuşmak çok yararlı olabilir. Ruhsal danışmanların yerine getirdikleri işlev de esasen budur.
Bazen ayağımıza takılan sorunlarımız sadece küçük çakış taşlarıdır. Duygusal olarak sendelememize neden olurlar. Genelde onlara yeterli dikkat ve önemle bakmadığımız için bize ciddi sorunlar olarak görünürler. Mutluluğumuzun önünde engeller oluşturan küçük engelleri incelemek için ayıracağımız birkaç dakika, bize mutlu bir yaşamı geri kazandırabilir.
Dedikodular, laf getirip götürmeler… Nasıl da karartıverir ufkumuzu çevremizdeki bazı insanların haksız sözleri… Beynimizden vurulmuşa döneriz. Çoğu zaman doğru olup olmadığını bile sorgulamadan hakkımızda söylenenlerin bizi etkilemesine izin veririz.
Her şeyin bir çaresi var. Diyelim ki, hakkımızda konuşulduğu doğru olsun. Çevreden gelen seslerin bir radyodan yayılan konuşmalara benzediğini hatırlayın. Eğer dinlemek istemiyorsanız ses düğmesini kısın, olsun bitsin. Kendinizi doğru motive ederek bunu yapabilirsiniz. Duyup duymamak, dinleyip dinlememek tamamen sizin elinizde…
Çoğu durumda bir sorunun çözümü bir çocuk oyunu kadar kolaydır. Eğer sözler kâğıt üzerinde sözcükler ise bu durumda yine yukarıda anlattığım yaklaşımı kullanabilirsiniz. Siz o sözcükleri ne kadar okumak isterseniz yazılar o denli büyürler ve beyninizi oymaya devam ederler. Eğer tüm bunların sizin mutluluğunuzu çaldıklarını fark eder ve bunlara hak ettikleri değeri verirseniz kum taneleri gibi küçülür ve sizin mutluluk rüzgârınızda savrulur giderler.
İnsanın kendisiyle konuşması, hesaplaşması yaşadıklarından dersler çıkarması açısından yararlı olabilir. Ama bunun bir ölçüsü olması gerekir. İç konuşmalar genelde çok hızla büyüme özelliğine sahiptir. Bir hortum bizi içine alabilir. Bu durumda iç ses bize katkı koyacağına olumsuz olarak etkilemeye başlar. İç konuşmanın ses düğmesini kısmamız gereken zamanlar olabilir. Özetle; iç konuşmalarımızın çokluğunu ve niteliğini düşünmek üzere kendimize birkaç dakika ayırmak yararlı bir davranış olur. Ama iç konuşmanın sınırını da bilin.