
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
SİYASİLER VE YOKSULLUK
Her seçim öncesi siyasi partiler, yoksullarla ilgili vaatlerini gündeme getiriler. Siyasi prim elde etmek için de adet yarışırlar. Haziran ayında, yapılacak olan seçimlerden önce meydanlarda, yine yoksullarla ilgili vaatler nakarat gibi gündemde.
Nitekim Sayın KILIÇDAROĞLU, Türkiye'de önce bir yoksulluk envanteri çıkarılıp, yoksulların belirleneceğini, ondan sonra da o ailelere düzenli yardımlara başlayacaklarını vurgulayarak, devletin, ya da belediyenin işçi alımı sırasında yoksul ailelerin bireylerine öncelik tanınacağını her vesile vurguluyor.
MHP Genel Başkanı, Hilal Kart projesinden bahsederek,"Verdiğimiz Hilal Kart ile nereye gitseniz istediğinizi alacaksınız, paket gözlemeye gerek yok. Kaynaklar sizin helalinizdir ve AKP'nin değildir" diyerek yoksulları umutlandırıyor.
AKP Parti Genel Başkanı Sayın ERDOĞAN' ın, ise CHP ve MHP' nin yoksullarla ilgili vaatlerini, hayali görüyor. Hala yoksullar, uygulanan yöntemde ısrarlıdır. AKP iktidarında, kömür ve gıda dağıtımı devam edecek.
Şu bir gerçek ki yıllardır, yoksullara yardım yapmanın dışında, çözüm aranmadı. İşin hep kolay kısmı tercih edildi. Bu stratejiler sonunda, yoksulların sayısı her yıl arttı. Nitekim Türkiye'de yoksulluk oranı 0.97 puan artışla yüzde 18.8'e çıktı. 12 milyon 751 bin kişi, aylık 825 lira olan gıda ve gıda dışı harcamalarını içeren yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 3 milyon kişi günde, 4.3 dolardan daha azla geçiniyor.
Türkiye'de yoksullara uygulanan bugünkü stratejiler, çözüm olmadığı gibi, yoksulların sayısı her yıl artacaktır. Nitekim Leo Tolstoy, " NE KADAR ÇOK YARDIM EDİLİRSE, İNSANLAR, KENDİLERİNİ İÇİN O KADAR AZ ÇALIŞACAKLARDIR. VE NE KADAR AZ ÇALIŞIRLARSA, FAKİRLİK O ÖLÇÜDE ARTACAKTIR." demiştir
Türkiye'de, yıllardır yapılan yardımlar, yoksullar için çözüm değildir. Nitekim Amargi Yayın Kurulu'ndan sosyolog Pınar Selek'in de dile getirdiği gibi, "bu tür sosyal yardım politikaları, bir yoksul kimliği yaratıyor ve yoksulluğu, hep kalıcı durumuna getiriyor. Bir süre sonra, artık yoksulluk kader oluyor. Karşı taraf için de fitre ve zekât vermekle bu iş dengeleniyor; dolayısıyla yoksulluğu sorgulamak, yoksulluk koşullarını değiştirmek de mümkün olmuyor. Bu yardımlar, aslında ağızlara çalınan bir parmak bal. Değil yarını, bugünü bile kurtarmıyor, sadece rahatlatıyor." tespitlerine katılmamak mümkün mü?
Yine, Amargi' nin yoksulluk dosyasında, Filiz Kardam / İlknur Yüksel imzalı ortak çalışmada, yoksulluğun son dönemde özellikle kadınlar üzerinde daha derin etkileri olduğuna işaret edilirken şu ilginç tespit yapılıyor: "Bu yardımlara başvuranlar, kuyrukta bekleyenler de çoğunlukla kadınlardır. Ancak bu durum, onların geleneksel rollerinin bir devamından öteye gitmez. Üstelik kimin karısının, ne kadar yardım alabildiği, erkekler arasında kahve muhabbeti bile olabiliyor; komşu kadınlara kıyasla başarısız olanlar, eşleri tarafından beceriksiz olarak nitelendiriliyor!" Maalesef ülkemizde tablo budur.
Yoksulluğun, iki önemli nedeni var. İlki, ülkemizde, üretim kapasitesi düşüktür ve toplumun çok büyük çoğunluğu yoksuldur. Bu tür yoksulluk, ülkemizin genel karakterinden kaynaklanmaktadır. İkincisi ise, yoksulluk, sistemin, insan merkezli olmayışından kaynaklanmaktadır ve tamamen gelir dağılımı bozukluğunun sonucudur. Hangi sebepten olursa olsun, "YOKSULLUK KADER DEĞİLDİR."
Yoksulluğun, kurtuluş ve çözüm yolu vardır. Nitekim1970'lerde, Dünya Bankası aracılığıyla sürdürülen, "küçük üreticiliğin desteklenmesi" politikası, tarım ve tarım dışı kesimlerde, üretim temelinde küçük toprak mülkiyetinin ve küçük sermayenin güçlendirilmesini esas almıştır. Ancak uygulama stratejisi iyi planlanmadığı için, istenilen sonuçları vermemiş, üretim temelinde yapılan destekler tüketim için kullanılmıştır. Bu sonuçlardan yola çıkan Dünya Bankası ve IMF, Bengaldeş' teki "mikro kredi" örneğini de göz önünde bulundurarak tarım ve tarım dışı kesimlerde "küçük üreticiliğin desteklenmesi" politikasını "doğrudan gelir desteği" ne dönüştürmüştür.
Türkiye' de, bu destek üretime yönelmediği için, başarılı sonuçlar alamadı. Aslında yoksulluğu kabullenmek ne kadar zor olsa bile, gerçek açık; bugünkü eğilimler devam ettiği sürece, gelir dağılımı bozulacak, talep daralacak, işsizlik ve yoksullukla beraber istikrarsızlık da artacaktır. Türkiye, özellikle de siyasi otorite, yoksulluğu tartışmıyor. Kalıcı çözümler bulmuyor. Çünkü yoksulluk, "SİYASİ PRİM" olarak düşünülüyor. Yoksulluk siyasi malzeme olduğu sürece de, Türkiye'de yoksulluğa çözüm bulunamaz. Sonuçta da Atatürk' ün, " Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan, rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getiren milletler, evvela haysiyetini, sonra hürriyetlerini ve daha sonrada "istiklallerini" kaybetmeye mahkûmdurlar" sözü hayata geçer.
Hala bu gerçeği göremeyen, siyasi liderler varsa ne denebilir ki?