1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Sizin anladığınız birlik-beraberlik bu mu yahu!

Ülke tarihinin en kötü sürecini yaşıyor.
Patlayan her bomba, sönen her ocağın sonrasında, herkesin ağzında "birlik-beraberlik" vurgusu var.
Ama havada kalan bir "birlik-beraberlik" vurgusu bu...
İnanılmadan söylenmiş.
Başka bir cümle akla gelmediği için laf olsun diye söylenmiş bir vurgu.
"Birlik-beraberlik" diyor adam önce, ardından verip veriştiriyor hükümete "İşte ülkeyi getirdiği nokta" diye...
"Birlik-beraberlik" diyor adam, sonrasına "CHP zihniyetinin yol açtığı manzara" diye ekliyor.
"Birlik-beraberlik" diyor önce de, devamına "Tüm bunların sorumlusu hükümete koltuk değneği olan MHP değil mi?" sorusunu da eklemeden edemiyor.
Bakın siyasetçilerin söylemlerine...
Bakın verilen demeçlere.
Bakın TV'lerde analiz yaptığını zannettiğiniz, aslında hükümete yağ çekmek için dokuz takla atanların düştüğü hallere.
Ve bakın isterseniz sosyal medya üzerinden komplo teorileri üreten paylaşımlara.
Hepsi "birlik-beraberlik" ile başlıyor sözlerin.
Bu sözlerin hepsinin arkasına "birlik-beraberlik" ile tam tersine ne kadar söylem varsa sıralanıyor.
"Birlik-beraberlik içinde bu terörün üstesinden geleceğiz"
"birlik-beraberliğimizi kimse bozamayacak"
"Birlik-beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var"
"Bu ülke birlik-beraberlikle her şeyin üstesinden gelecektir"
Ne güzel sözler değil mi hepsi?
Ne kadar ihtiyacımız olan temenniler değil mi hepsi?
Ne kadar gerekli bir durum değil mi şu yaşadığımız kütü süreçte?
Peki, arkasından ne geliyor bu sözlerin ve temennilerin?
-"Başkanlık olduğunda bunların hepsi bitecek"
-"Başkanlık olsun diye ülke ateş çemberine sokuldu"
-"AKP ülkeyi Ortadoğu batağına sürükledi"
-"CHP bu terörün ortağıdır"
-"MHP iktidarın yedek lastiği... Tüm bunlar onun suçu"
-"mecliste teröristler var"
Sizin anlayacağınız...
-"birlik-beraberlik" diyenler doğru söylemiyor.
-"birlik beraberlik" deyip, bu temennisinin arkasına siyasal düşüncesi doğrultusunda bir şeyler sokuşturanlar, yaptığı temenniye de inanmıyor.
-"birlik-beraberlik" cümlesini sadece ve sadece laf olsun diye söylüyor.
Dahası...
Terörü de terörde canını yitirenleri de resmen kullanıyor.
Bomba patlamış, gencecik, fidan gibi canlar şehit olmuş, ülke travma yaşıyor.
İnsan böyle bir durumda, hele hele "birlik-beraberlik" mesajı verirken, bu mesajın arkasına kendi siyasal görüşü doğrultusunda bir söz eklemeye utanır yahu!
Ama hiçbiri utanmıyor.
Çünkü...
Amaçları ve istedikleri " birlik-beraberlik" değil ki!
.....
Lanet olsun!

İstanbul'da önemli bir futbol müsabakası var.
Futbol fanatizminin kendini bir kez daha gösterebileceği bir müsabaka daha...
Sabahın erken saatlerinde güvenlik tedbirleri alınmaya başlanıyor stadyum etrafında.
Her iki takımın taraftarları kavga etmesin, birbirini yaralayıp öldürmesin diye önce bir takımın taraftarı yerleşiyor tribünlere, sonra diğer takımın taraftarı.
Maç oynanıp bitiyor.
Yine fanatizmin yaratabileceği endişe ile önce bir takımın taraftarı tahliye ediliyor stadyumdan, sonra diğer takımın taraftarları.
Tüm bu taraftarın tahliye işinin bitmesiyle birlikte oluyor mu saatin bilmem kaçı.
O saate kadar o stadyum etrafında bekleyen, futbol fanatizminin ortalığı yakıp yıkmasına engel olmak için tetikte olan o polis memurlarının nihayet işleri bitiyor.
Tam da evlerine gidecekler artık.
Tam da o yorgun günü bitirecekler.
Tam da kendi zamanlarını yaşayacaklar belki gecenin o saatinde.
Bir bomba patlıyor...
Arkasından bir daha...
Ortalık savaş alanına dönüveriyor.
Hain terör bir kez daha gösteriyor yüzünü.
Cansız bedenler, yaralı bedenler...
Patlamayla birlikte yaşanan o müthiş travma.
Devre arkadaşı yanında can verip şehit olanlar.
Gecenin o vakti evlere düşen ateş.
Ailelere o vakitte verilen "oğlunuz şehit oldu" haberleri.
Çoluğuna-çocuğuna,annesine,babasına ulaşamayanlar...
Acı, gözyaşı, korku ve endişe dolu saatler.
Futbolun fanatikleri evlerine varmış, bir sonraki maçın hesabını yapmaya başlamış bile...
Diğer tarafta, cenaze kalkan her evde hayat boyu hiç dinmeyecek acılar...

Lanet olsun!
.....
Bu işe bir yerinden başlamak lazım...

Diğer ülkeler ile bizim ülkemiz kıyaslandığında herkesin verdiği ilk örnektir "Yaya kaldırımdan yola adımını atar atmaz araçların hepsi durur" örneği.
Sinyalizasyonun olmadığı fakat yaya geçidinin bulunduğu her yolda durum gerçekten de bu anlatıldığı gibidir.
Yaya geçidi olan her yolda, yayalar kaldırımdan ilk adımlarını attığında tüm araçlar durur ve yayaların güvenle karşıya geçmelerini bekler.
O ülkelerde yayalar da araç sahipleri de öylesine benimsemişlerdir ki bu alışkanlığı, yayalar gayrı ihtiyari atarlar kendini yola.
-"Bir araç gelip de çarpar mı?" diye düşünmez.
Gelen araçların kendisini yaya geçidine ayak bastığı an duracağını bilir.
Bizde ise sinyalizasyon sisteminin olmadığı yollar üzerinde bulunan yaya geçitlerinin hiçbir fonksiyonu yoktur.
Yaya kaldırımdan ayağını attığı anda durmayı kesinlikle düşünmeyen araçların altında ezilmeleri mümkündür.
Şans eseri ezilmese dahi, bırakın durmayı, yavaşlamayı bile düşünmeyen araç şoförlerinden okkalı bir küfür yer.
Aslında, yaya geçidinden geçecek olan yayalara yol verilmesi için araçların durmasını sağlamak, bunu alışkanlık haline getirmek, bu çok zor olsa da, buna bir yerden başlamak gerekiyor.
Hani diyoruz ki:
Özel araçlar durmuyor yayayı gördüklerinde.
Ticari araçlar da durmuyor.
Taksiler, dolmuşlar,otobüsler hiç durmuyor.
İşin kötüsü...
Resmi araçlar da yolda yaya gördüğünde gazı kesmiyor.
Hiç olmazsa resmi plakalı araçlar dursa...
Devletin aracını kullanan şoförler, o insanların vergileriyle alınan o resmi araçları yolda yaya gördüğü anda durabilse.
Resmi araç kullanan şoförlere birileri çıkıp "Yaya geçidine yaklaştığınızda yavaşlayacaksınız. Yola adımını atan bir yaya gördüğünüzde de durup, geçmesini bekleyeceksiniz" talimatını verse.
Hatta...
O birileri, bu talimata uymayan resmi araç şoförlerinin ipini kesse.
Böylece...
Resmi kurum araçlarının başlatacağı ve titizlikle uygulayacağı bu davranış diğer araçları kullananlara da örnek olsa...
Olur mu?
Zor ama olsun diye söylüyoruz işte...
.....
Biraz da gülmek lazım
Temel İzmir'e ilk kez gelmiş ve Kordon boyunda methedilen sinek barı arayıp durmuş. En sonunda sinek barı bulmuş ve içeri girmiş. İçkisini içerken kendi kendine düşünmüş; "Ya bu sinekli barın ne özelliği var herkes methetti hiçbir özelliği yok!" İhtiyaçtan tuvalete gittiğinde bir de ne görsün pisuvar altındanmış ve pırıl pırıl parlıyormuş; "Demek buranın özelliği buymuş.." demiş. Geri dönüp içkisini içmiş. Ertesi akşam yine gelmiş. İçkisini bitirince tuvalete gitmiş ki altın pisuvar orada yokmuş. Kızgın bir şekilde geri dönmüş. Barmene çatmış:
- "Hani buranın altın pisuvarı kardeşim bir özelliğiniz vardı, o da yok şimdi.."
Barmen kenarda duran iri yarı adama seslenmiş:
- "Sadullah abi gel, dün akşam senin saksafona işeyen adamı buldum.."

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi