
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ SEÇMENİN ELİNDE!...
Türkiye genelinde olduğu gibi, İlimizde de memurun, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nu protesto etmek için, 1 saatlik iş yavaşlatma eylemi, siyasi otorite tarafından dikkate alınır mı bilinmez ama iktidar, "Sosyal Güvenlik Yasası"nda kararlı.
Son yıllarda, sağlık sektöründe katkı payının, "paran varsa özele, yoksa mezara" sloganı ile tanımlaması dikkat çekti. Çünkü 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda yapılan değişikliklerle, hastalardan ilave para talep edilmesi kurumsal hale getiriliyor. Sigortalı hastalardan kamuya ait hastanelerde farklı, özel hastanelerde farklı ilave ücret alınabilecek. Şimdiye kadar sadece ilaç ve tıbbi malzemeler için katılım payı ödeyen sigortalılara ilk defa, yatarak tedavide de katılım payı ödeme zorunluluğu getiriliyor. Özel oda, özel hoca talep etmeyen bir sigortalıdan, bile yatarak tedavi sırasında yaklaşık 600 YTL' ye kadar katılım payı alınacak.
5510 Sayılı Kanun, kamu ve özel hastane ayrımı yapmadan tüm sağlık kurumlarını aynı statüde kabul ediyor. Kanuna göre, çeşitli bakanlıklardan temsilcilerin katılımıyla oluşturulan Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu, kamu ya da özel tüm hastaneleri tıp eğitimi, hizmet basamağı, altyapısı, bulunduğu il gibi kriterlere göre ayrı ayrı sınıflandırarak hangi hastanede, hangi hastalığın tedavisi için, hangi fiyatın uygulanacağını belirleyecek.
Kamu, ya da özel olmak üzere, SGK ile anlaşmalı hastaneler sigortalılardan, sadece 'otelcilik hizmeti' ve 'öğretim üyesi' farkı alabilecek. Yani sigortalılar, özellikle bir öğretim üyesinden tedavi hizmeti alıp, özel bir odada kalmak isterse bunun farkını ödeyecek.
5510 Sayılı Kanun'da öngörülen, hastalardan otelcilik hizmeti ile öğretim üyesi tarafından sağlanan tedaviler karşılığı fark alınması hükmü, sadece kamu hastanelerinde söz konusu olacak. Ayrıca, "Kurumca belirlenmiş standartların üstündeki talepleri karşılayan otelcilik hizmetleri" ile "hayati öneme sahip olmama ve alternatif tedavilerin bulunması" gibi hususlar göz önüne alınarak, "istisnai sağlık hizmetleri" için, sigortalı hastalardan SGK'nın belirlediği fiyatların üç katına kadar ilave ücret alınabilecek.
Hastanede yatarak tedavi gören sigortalılar, tedavi bedelinin yüzde 1'i oranında katılım payı ödeyecek. Bu kişilerden ayrıca, yatarak tedavi sırasında kullanılan ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri için yüzde 20'ye varan oranlarda katılım payı alınacak.
Hastanelerde, araç ve gereçler için ödenecek katılım payı, brüt asgari ücretin yüzde 75'ine (yaklaşık 450 YTL) kadar ulaşabilecek. Her bir yatarak tedavide alınacak yüzde 1 oranındaki katılım payı tutarı ise 150 YTL' ye kadar olabilecek. Dolayısıyla, kamuya ait bir hastaneye tedaviye giden kişiden dahi, bu tedavi sırasında 600 YTL' ye kadar katılım payı alınacak. Sigortalı hasta, tedavisini özel hastanede yaptırırsa, 600 YTL' yi bulan katılım payının yanı sıra, SGK' nın özel hastaneye ödeyeceği toplam tutarın yüzde 20'si oranında ayrıca ilave ödemede bulunacak.
Tasarıya göre, ayakta tedavi kapsamında hekim ve diş hekimi muayenelerinde sigortalılardan muayene başına 2 YTL katılım payı alınacak. Aile Hekimliklerinde, katkı payı alınmayacak. Ama sağlık ocağına gitmeden doğrudan ikinci veya üçüncü basamak hastaneye başvuranlar için, bu para 10 YTL' ye çıkabilecek. Sigortalılardan ilaçta alınacak katılım payı ise ilaç bedelinin yüzde 10'u ile 20'si arasında olacak.
KESK, göre de 5510 sayılı yasadaki düzenlemelerin kabul edilmesi mümkün değildir. Taslak bu haliyle sağlık ve sosyal güvenlik hakkını karşılamadığı gibi, Anayasa Mahkemesi kararına da aykırıdır.
Muhalefet ise, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası'nda değişiklik öngören tasarıyla verilen hakların, geri alındığı kanısındadır.
Oysa Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, 20-30 yıl sonra sosyal güvenlik alanında iflas noktasına geleceğini kaydederek, "Ülkemiz nüfusunun geleceğini güvence altına almanın kararlarını, bedeli ne olursa olsun gerçekleştirmek durumundayız." Sözleri ile katkı paylarında, kararlı olduklarını gösterdi. Ancak hükümet işin, kolayına kaçtı. Çünkü işin doğrusu, yatırımları hızlandırmak ve kaçak işçi çalıştırmayı da önlemek, pirim ödeyen işçi sayısını çoğaltmaktır. Çünkü 2006 yılında, sosyal güvenlik sisteminde, 1 emekliye 2.04 çalışan düşerken, bu yıl ağustos ayında, 1 emekliye karşılık çalışan sayısı 1.99'a geriledi. Nüfusu yaşlı olmasına rağmen Batı Avrupa ülkelerinde, 1 emekliye karşılık dört çalışan bulunuyor.
Hülasa yıllardır, politikacıların yaptığı hatalar, her zaman olduğu gibi vatandaşa fatura edildi ama bunda, politikacılar kadar, seçmenine sorumluluğu var. Çünkü demokrasi ile yönetilen ülkelerde ve Türkiye'de, sorunların çözümü, seçmenin elindedir.
Gerçek bu iken, memurların, arzu etmedikleri sorunlarda, hiç mi payları yok?