
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
ŞURA VE EĞİTİM SİSİTEMİ
Antalya'daki, 19'uncu Milli Eğitim Şurası Genel Kurulunda, "Haftalık ders çizelgeleri ve öğretim programları", "Öğretmen niteliği arttırma" "Yönetici niteliğinin arttırılması" önerileri, "Okul güvenliği" ilgili komisyon kararlar kabul edildi. Genel kurulda alınan kararlar, tavsiye niteliği taşıyor. Bakanlık isterse, uygulama hakkına sahiptir.
Ayrıca Milli Eğitim Şurasında, eğitim öğretim alanında, ilginç olduğu kadar, dikkat çeken tartışmalı karalarlar da alındı.
Anaokulu eğitimi, oyun temelli olacak ve değerler eğitimi verilebilecek, okul öncesinde tekli eğitime geçilebilecek, Görsel sanatlar ve müzik dersi, haftada en az 2'şer saat verilebilecek, İlkokullarda ders saatleri, 30 saat ile sınırlandırılabilecek. Bunun 5 saati serbest etkinlik olarak değerlendirilebilecek. Serbest etkinliğin içeriğine, veli talebiyle okul müdürü karar verebilecek.
İlkokul, 1,2 ve 3'üncü sınıflarda, zorunlu din dersi verilebilecek. Ancak Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, programında Alevilik'e ilişkin içeriğin geliştirilmesi önerisi reddedildi. Ortaokulda, tam gün eğitime geçilebilecek.- Ortaokullarda, haftalık ders saatleri azaltılabilecek. Üstün yetenekli öğrencilerin, eğitimi için yeni bir müfredat hazırlanabilecek.
Ortaokullarda, okutulan inkılap tarihi ve Atatürkçülük, dersi gözden geçirilerek güncel anlayışlar ve yöntemler doğrultusunda yazılabilecek. Ortaokullarda, sağlık ve trafik dersi kaldırılabilecek. Hafız olmak isteyen öğrenciler için, ortaokul eğitimine ara verme süresi bir yıldan, iki yıla çıkabilecek.
Ulusların, en önemli sorunu, fikir-bilgi üretimi ve fikir-bilgi üretecek bireylerin eğitilmesi olmasına rağmen, şurada, bu alanda karalar alınması dikkat çekicidir. Oysa bilimin, her alanında, birinci derecede, insan eğitmek için, teknolojik transformasyondan önce, fikir-bilgi üretimini gerçekleştirecek transformasyona, öncelik vermek zorundadır
Hülasa Türkiye'nin, eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı sistem ve programları olmadı. Her gelen siyasi iktidar, sistem ve programları, kendi görüş ve düşüncesi doğrultusunda değiştirdi. Yani siyasi otoriteler, eğitim-öğretim çalışmalarını, yaz-boz tahtasına çevirdiler. Fatura ise geleceğimizi teslim edeceğimiz, çocuklarımıza çıkartıldı.
AKP' de, diğer siyasi iktidarlar gibi, eğitim- öğretim alanında köklü değişiklikler yaptı. Ancak Eğitim-öğretim alanında görevli, yönetici, öğretmen, veli, en önemlisi de öğrencilerimiz altyapı hazır olmadığından, sistem ve programların uygulanmasında, ciddi problemlerle karşı karşıya kaldı.
Yıllardır, Milli Eğitim alanındaki sistem ve program değişikliğinden, çocuklarımız sürekli etkilendi. Hatta başarısızlıkların da, en büyük nedeni oldu. Elbette bu tabloda en önemli sebep, siyasi otoritenin, eğitimi kendi paralelinde, yönlendirme arzu ve isteklerinden kaynaklanmaktadır.
İşte imam Hatip Liseleri!
Bazı siyasi partiler, bu okullarımızı, "Arka bahçe "olarak görürken, başka bir parti de İmam Hatip Okullarının karşısında yer alıyor. En tehlikelisi ise, bazı partiler İmam Hatip Liselerini rejim için tehlikeli görürken, diğer partiler ise ,bu okulları, kafasındaki rejim için, bir basamak olarak gördü. Fatura ise; bu okullarda okuyan öğrencilere çıkartıldı.
Diğer başka bir sebepte, dünyadaki başarılı eğitim sistem ve programları,
Ülkemizde altyapısı gerçekleştirilmeden, uygulama gayret ve çabalarıdır. Yani emeklemeden yürünmek isteniyor. Sonuçta da tökezleniyor. Altyapı gerçekleştirilmediği için de, uygulamaya alınan sistem ve programlar başarısız oluyor.
Türk toplumu olarak, daha başarılı ve sorunları çözülmüş bir eğitim istiyorsak, siyasi otorite ve her türlü düşüncenin, tesiri altında kalmayan, her yönü ile mükemmel bir vatandaş yetiştirmeyi amaç edinen, eğitim -öğretim alanında sürekli, kalıcı ve sonuç alıcı, eğitim sistem ve programlarını, gerçekleştirmek ve uygulamada tutmak zorundayız.
Ayrıca batılı ülkeler, bilinçli bir nüfus planlamasıyla, eğitim altyapı hizmetlerini, çoktan tamamlamış ve eğitim için, ayırmakta oldukları kaynakları, kaliteyi yükseltmeye çalışırken, Türkiye'de binde 22'ye varan, yıllık nüfus artışı, eğitim için ayrılan kaynakların tamamının altyapı hizmetlerinde erimesine neden olmakta,hatta bu bile yetmemekte, dolayısıyla da niteliğin ve kalitenin yükselmesi engellenmektedir.
Ayrıca eğitim, yalnız devletin işidir, düşüncesinden de toplum olarak kurtulmak ve eğitimi, "TOPLUM" yapar, düşüncesini benimsemek ve her yönü ile de hayata geçirmek zorundayız. Bu her insanımız için, bir göreve ödev olduğu kadar, bir haktır da.
Çocuklar, ülkemizin geleceğidir demek yetmiyor. Onların yetişmesi için, her türlü imkanın sağlanması gerekir. Çocuklarımız da bunun farkındadır. Nitekim Başak Büker adlı bir öğrencim," BİZE GELECEK DİYORSUNUZ BİZCE GELECEK BİZİ HAKLARIMIZA GÖSTERİLECEK SAYGIDADIR." demiştir.