
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Tamam! Dört kişiden biri CHP'li de...
Yayınlanma:
CHP'nin Tepebaşı ve Odunpazarı ilçe başkanlıkları ortak bir organizasyona imza atmış.
"Dayanışma Gecesi" adı altında bir yemek organize etmişler.
İlçe kongreleri öncesinde galiba "birbirimizi yemeden önce birlikte bir yemek yiyelim" diye düşünmüş olsalar gerek ki, bir düğün salonunda toplamışlar CHP üyelerini.
Şaka bir yana, güzel ve yoğun katılımın olduğu bir yemekmiş bu.
İşte bu yemeğin açılış konuşmasını yapmış il başkanı Sinan Özkar...
-"Unutmayın! Karşıdan gelen her dört kişiden biri CHP'li" demiş.
Bunu elbette CHP'nin mevcut potansiyelini bir kez daha hatırlatmak için ve övünerek söylemiş ama...
Bize kalırsa, karşıdan gelen her dört kişiden birinin CHP'li olmasının siyasi gerçeklik açısından öyle çok da övünülecek bir tarafı yok.
Zira...
Yıllardır karşıdan gelen her dört kişiden biri zaten CHP'li...
Üstelik.
O karşıdan gelen her dört kişiden 2'si AK Partili ve biri de MHP ve HDP'li...
O nedenle...
CHP açısından sıkıntı zaten, yıllardır karşıdan gelen her dört kişiden sadece birinin CHP'li olmasında yatıyor.
Nedense?
Karşıdan gelen her dört kişi içinden CHP'li sayısı yıllardır birden fazla olamıyor.
İşin ilginç yanı...
CHP'nin bugün başında bir genel başkan olmasa, il ve ilçelerde yönetimler bulunmasa, hatta faal parti binaları da olmasa, karşıdan gelen her dört kişiden biri CHP'li olur.
Sen karşıdan gelen her dört kişiden ikisini CHP'li yapabiliyor musun?
İşte asıl mesele orada.
"1" zaten elde var ki!
.....
Tarih, en yakınındakilerin ihanetleriyle doludur...
Siyasette ve bürokraside çok sık karşılaşılan bir durumdur.
Liderlik yapan kişiler genellikle en yakınındakilerin ihaneti ile bulundukları yerden düşürülür.
Bakın tarihe?
Çoğu liderlik yapan insanın sonu, en yakınına girenler eliyle olmuştur.
O yüzden şu hikaye çok anlatılır:
İngiliz gazeteci, Sina Dağı'nda karşılaştığı bir Bedevi'ye sorar: "Sence lider kimdir?" Bedevi; "Bir tanım yapmak yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim?" der. Gazeteci; "Elbette, anlat öykünü" diye yanıtlar. Bedevi anlatır; "Benim gibi bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telaşla kanat çırpmaktadır. Çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki. Deneyimli Bedevi; bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar. Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar. Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırın alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler. Son düğümü henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgarın oluşturduğu kum sağnağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir: 'Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin?' der. Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve 'Peki, başını çadıra sokabilirsin.' diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır. Durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sahibine tekrar yalvarır; 'Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. İzin ver, boynumu da çadıra sokayım.' Biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'Peki' der Bedevi. Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; 'Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver..' Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır.
Bu duruma, Bedevi'den önce, deve tepki gösterir; 'Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan.' 'Lider kimdir?'Demiştiniz; bu hikâyeyi mesnet alarak cevap vereyim; Lider; devenin başını dahi, çadıra sokmasına izin vermeyen insandır."
....
Buna rağmen 3 ncü Üniversite olmazsa...
Prof Dr Nabi Avcı...
Prof Dr Yılmaz Büyükerşen...
Prof Dr Gaye Usluer...
Prof Dr Emine Nur Günay...
Eskişehir'de dört tane eğitimci Akademisyen...
İkisi AK parti'den, biri Milli Eğitim bakanı.
İkisi CHP'den, biri Büyükşehir belediye Başkanı.
Eğitim kenti olarak bilinen Eskişehir'in, Eğitimci seçilmişleri bu simler.
Dördünün de ortak özelliği, siyasetçi yönlerinden daha fazla eğitimci kişiliklerinin ön planda olması.
Eğitimci olmaları nedeniyle birbirlerini daha iyi anlayacak konumda dördü de...
Birbirleriyle aynı masaya oturabilecek olgunluktalar aynı zamanda.
Dördü de:
Siyasetten önce eğitimin önemli olduğunun son derece arkında olan isimler.
Söz konusu eğitim olduğunda, Eskişehir'in eğitimle ilgili bir meselesi gündeme geldiğinde, siyaseti ve siyasetin o bildik kısır çekişmesini bir tarafa koyması gereken isimler bunlar.
O nedenle...
Eskişehir gibi bir eğitim kentinin, eğiticilik konusunda Profesörlüğe kadar yükselmiş dört seçilmişine rağmen, bu şehirde 3 ncü Üniversite bu dönem mutlaka kurulmalıdır.
Buna rağmen 3 ncü Üniversite bu dönem de kuramayacaksa...
Ne Eskişehir bundan böyle "Eğitim kenti" özelliğiyle övünsün.
Ne de yukarıda saydığımız isimler, eğitici kimlikleriyle...