1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Tarihe mal olmuş sözü Eskişehir'de resmen çürüttüler

"İnsanı doğduğu şehirde Peygamber yapmazlar"
Tarihe mal olmuş bir sözdür bu.
Yaşanılan olaylar doğruluğunu da ispat etmiştir.
Zira...
Başarılarla dolu bir geçmişi de olsa, Ülkeye, hatta Dünya'ya mal olup, kanıtlayabileceği her şeyi kanıtlamış da olsa, bir çok isim kendi doğduğu ve yaşadığı şehirde genellikle "Bizim oğlan" muamelesi görür.
Kıskançlığın ve çekememezliğin etkisiyle de, hem kendisi hem de yaptıkları sürekli küçümsenir.
Ülkede ve Dünya'da ne kadar süksesi olsa da, kendi doğup büyüdüğü kentte bir türlü aynı ilgiyi ve sevgiyi göremez.
Hemen her yerde yüzüne açılan kapılar, kendi şehrinde yüzüne kapanır.
Bir işe kalkışacak olsa, paçasından çekilir, bir yere aday olsa hemşeri desteğinden mahrum kalır.
İşte bu yüzden yıllardır söylenile gelir "İnsanı doğduğu şehirde Peygamber yapmazlar" sözü.
Elbette bu sözde işret edilen "Peygamber" sözü gerçek anlamında kullanılmamıştır.
"Peygamber" sözü ile anlatılmak istenen, Saygı-Sevgi ve Makam-Mevkidir.
Eskişehir'in tarihine bakıldığında da, bu sözün ne kadar doğru olduğunu gösteren olayları görebiliriz.
Bu şehirde doğup, bu şehirde yaşamış, çeşitli alanlarda başarının tavanına vurmuş insanların, kendi hemşerileri tarafından nasıl yarı yolda bırakıldığı, terk edildiği ve ihanete uğradığına ilişkin olayların bol olduğu bir şehirdir Eskişehir.
Ancak...
Son 15 yıla bakıldığında, bu tarihe mal olmuş sözü çürüten Eskişehirli iki isim var.
Birincisi Yılmaz Büyükerşen, ikincisi de Ahmet Ataç...
Biri, dört kez üst üste, diğeri ise üç kez üst üste Belediye Başkanı seçilerek, kendilerine ait rekoru her seçim dönemi yeniliyor.
Yine her seçimde, kendi aldıkları oyu yükselterek başka bir rekoru da sürdürüyor.
Yukarıda da söyledik...
-"İnsanı doğduğu yerde peygamber yapmazlar" sözü doğruluğu kanıtlanmış bir sözdür.
Fakat...
Bu söz Eskişehir'de Büyükerşen ve Ataç için hiç mi hiç geçerli değil.
Eğer geçerli olsaydı, doğdukları ve yaşadıkları bu kentte üç defa, dört defa üst üste hemşerilerinin güvenini kazanıp, Belediye Başkanı seçilebilirler miydi?
.....

Bu hikayeyi çok severiz.
Bu güne kadar bir çok kez yayınlamışlığımız vardır.
İlginç olan, bu yazıyı hemen her iktidar döneminde yayınlamış olmamız.
Demek ki iktidarlar değişse de, hikayenin geçerliliği hiç değişmiyor.
İsterseniz bir daha okuyun siz karar verin.
Stalin en sadist cinayetlerini planladığı çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu:
- Saçını ihtilalde, halk içinde, devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım... Söyleyin bakalım halkın, yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?
Her dumanlı kafadan bir ses çıktı. Kimisi adaletten, haktan söz etti... Kimisi demokrasiden... Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten... Kitlesel cinayetlerin deha çapındaki katili Stalin, beğenmedi adamlarının izahatlarını... Bir kadeh daha votka yuvarlayarak şöyle dedi:
- Yönetimi eline geçiren hükümdar en yücedir! Halkın karşınızda baş eğip durması için ne yapılması gerektiğini, durun da şu beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım... Hemen hizmetçileri çağırıp emretti.
- Çabuk bana bir tavuk getirin... Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları... Stalin, kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini yolmaya tavuğun.
Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi, lider...
- Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk...
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor...
Masaların altına giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor...
Duvar diplerine koşuyor teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor... Şömineye yaklaşıyor tüysüz derisi kavruluyor...
Çaresiz, tüylerini yolan Stalin'in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor... O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane atıveriyor yolunmuş tavuğun... Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden koşuveriyor..
Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, pos bıyıklarının altından gülerek şöyle diyor Stalin:
- Gördünüz mü, Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir.
Tüylerini yolup al ve serbest bırak... O zaman yönetmek kolay olur...
Stalin'in sofra dostları hayretler içinde kalıp:
- Vay anasını birader, adamdaki akıla bak, diye başlarını salladılar...
Bu gerçekten olmuş mu, yoksa uydurulmuş bir öykü mü bilmem.
Ancak 'Stalin'in Tavuğu' diye bir tabir var... Bu tabire uyan nice halk, nice yönetici görmedik mi biz de şu kısacık hayatımızda...
Hele de, tüylerimiz yolundukça birilerinin bacakları arasına girip, ara sıra önümüze serpiştirdikleri yemlerin peşinden koşanların arttığını gördükçe...
Bu hikayeyi zaman zaman hatırlatmakta yarar olsa gerek diye düşündüğümüz için bir daha yayınladık ki tavuk gibi olduğumuzu unutmayalım...
......

Sahi ne oldu bizim 3 ncü Üniversite?
Milletvekili Genel seçimleri öncesinde iktidar partisinin Eskişehir için en önemli vaadiydi 3 ncü Üniversite.
Eskişehir'den aday gösterilen Nabi Avcı "Bizzat bu işle ilgileneceğim" diyor, hemen her yerde 3 ncü Üniversitenin müjdesini veriyordu.
Seçimler yapıldı.
Nabi Avcı Milletvekili seçildi ve ardından da Milli Eğitim Komisyon başkanı oldu.
Önlemli bir görevdi bu.
-"Avcı Komisyon Başkanı oldu, artık 3 ncü Üniversite de hayata geçer" diye düşündük.
Ama ses çıkmadı.
Aynı Nabi Avcı daha sonra Milli Eğitim bakanı oldu.
-"3 ncü Üniversite şimdi de olmazsa bundan sonra hiç olmaz" yorumunda bulunduk.
Yine ses çıkmadı.
Kısacası...
İktidar Partisinin Eskişehir için seçim vaadi olan 3 ncü Üniversite vaadinin verilmesinin üzerinden 3 yıl geçti.
Bu üç yıl içinde Üniversite ile ilgili herhangi bir adım atılmadı.
Bu gidişle atılacağa da benzemiyor.
Sizin anlayacağınız...
Eskişehir'e kurulacak olan 3 ncü Üniversite, sadece bir türlü gerçekleşmeyen seçim öncesi vaadi olarak kaldı galiba...
......

BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Yaşlıca bir bayan evindeki koltuğunda oturup uzun geçmiş hayatını gözden geçirirken birden bir peri karşısına çıkıverir ve ona 3 dilekte bulunabileceğini söyler.
- ''''Peki'''' der yaşlı kadın.
- ''''Zengin olmak istiyorum''''.
Peri bir el hareketiyle kadının koltuğunu som altına çevirir.
- ''''ikinci olarak''ta güzel ve genç bir prenses olmak istiyorum'''' der.
Birden başında paha biçilemez bir tacı olan dünya güzeli bir prenses oluverir.- ''''üçüncü ve son olarak ne istersin'''' diye sorar peri.
O sırada yaşlı köpeği ağır bir şekilde kafasını kaldırır ve zayıf bir "hav" sesi çıkartır.Prenses çok sevdiği köpeğine bakar ve şöyle der;
- ''''Kopeğimi yakışıklı bir prense dönüştürebilir misin?''''.
Tam o anda, şimdi güzel bir prenses olan yaşlı kadının önünde dünyada hiç kimsenin görmediği kadar yakışıklı bir prense dönüşür köpek.
Hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar yakışıklıdır bu prens.
Kadın ona büyük bir hayranlıkla bakar ve o anda ona aşık oluverir. Prens ona doğru yaklaştığında kadının heyecandan dizleri titremeye başlar.
Prens ona doğru eğilir ve dudakları neredeyse kadının kulağına değecek şekilde şöyle fısıldar;
- ''''Eminim şimdi, zamanında beni hadım ettirdiğine çok pişmansın''''...

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi