
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
TARIM ALANLARI VE VERİMLİLİK
TEMA Vakfı Eskişehir İl Temsilcisi Sayın Halil Güngör, "Türkiye'de, tarıma elverişli durumdaki, Eskişehir ovası da dahil, 184 adet ovanın, koruma altına alınacağını, bu düzenlemeyle de 184 ova, sit alanı ilan edileceğini söyledi
Bu gelişme, ülkemizde tarım alanlarının korunması ve Türk tarımı açısından, hayati bir karardır. Çünkü ülkemizde, ne sanıldığı kadar tarım toprağı, ne de sulanabilecek tarım alanı bulunmaktadır. Kullanabilir tarım alanlarımızın, sınırlarına dayanmış bulunuyoruz. Bundan böyle de yeni tarım alanları bulmamız veya mevcut tarım alanlarının sınırlarını büyütmemiz mümkün olmadığına göre, mevcut tarım alanlarını korumamız gerekiyor.
Türkiye' nin, 783.562 km_ olan yüzölçümü içerisinde, tarım yapılabilir 28.059.000 hektar arazi bulunmaktadır. Devlet Su İşleri verilerine göre, bu alan içinde ekonomik olarak sulanabilir tarım arazisi, 8.500.000 hektardır. Hala kamu yatırımları ile gerçekleştirilen sulamalar ve halk sulamalarının, toplam alanı 3.829.175 hektardır.
Öte yandan tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de tarım topraklarımızı kaybediyor ve verimli kullanamıyoruz. Ayrıca tarım arazilerimiz, tarım dışı amaçlarla kullanılmasından dolayı, geri dönüşü olmayacak bir şekilde yok ediyoruz.. Ülkemizde, her yıl 50 bin ile 100 bin hektar arasında toprak kaybediliyor. 24 milyon hektarlık tarıma elverişli arazinin ise 19 milyonunu kullanılıyor
2005 yılında, yürürlüğe giren, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu ile tarım arazilerinin, farklı amaçlarla kullanımına sınırlamalar getirildi. Ayrıca tarım arazilerinin miras ve satış yoluyla bölünmesinin, önüne geçildi.
Ayrıca parçalı arazileri, birleştirmek amacıyla, arazi toplulaştırma çalışmalarına, hız verildi. 12 yılda, 5 milyon hektar alan toplulaştırıldı. 2 milyon hektar alanın, toplulaştırma çalışmaları da devam ediyor. 2023 yılına kadar da 14 milyon hektar alanda, toplulaştırma hedefliyor.
5403 sayılı Kanun gereğince, belirlenen ve İl Toprak Korumu Kurulları'nda görüşülerek, uygun görüş alındıktan sonra, 60 ilimizdeki bu 184 ovanın korunmasına ilişkin kanuni düzenleme, önümüzdeki günlerde Bakanlar Kurulu'na sunulacaktır.
Elbette 184 Ovanın, sit alanı ilan edilmesi memnuniyet vericidir. Ancak ülkemizde tarım alanın da çok ciddi sorunlarımız vardır. Oysa çok partili dönemde, her gelen siyasi iktidar, "Kalkınma Köyden başlayacaktır" ifadesini kullandı. Ancak hiçbir siyasi iktidar, bu vaadini yerine getiremedi. Hatta bu vaat entelektüel çevrelerce yadırgandı ama aynı çevreler,"Serbest Pazar Ekonomisini" öne sürerek, tarımın desteklenmesini söylediler.
Ayrıca Türkiye'de, köylüyü destekleme girişimleri devede kula oldu. Çünkü batı ülkelerinde, çiftçinin genel nüfusa oranı %5-6 arasındadır. Bizde ise bu oran, %40'ın üstündedir. AB'de nüfus aktif nüfusun %5'i olurken, AB'de bütçesinden ayrılan pay,%46'dır. Yani AB'de bütçesinin yarıya yakın kısmı tarım kesiminin desteklenmesine ayrılmıştır. Buna rağmen de AB bu desteklemeyi yetersiz görmektedir.
Kırsal kesimdeki diğer bir tehlike de, "EROZYON" dur. Bu yolla yılda 1.4 milyon ton verimli toprak yok oluyor. Her yıl, KKTC kadar, bir toprağı kaybediyoruz. Erozyonun önlenmesi için, mutlaka mera ıslah çalışmalarına ve ağaç dikimine hız verilmeli mevcutları da en iyi şekilde korunmalıdır.
Eskişehir'de, Türkiye'deki tarım politikaları, Özellikle de hububat ve pancara verilen taban fiyatları, özellikle de pancara uygulanan kota, Ülke ve Eskişehir çiftçisini sürekli mağdur etti. Çünkü Eskişehir tarımı iki temel ürüne dayanmaktadır. Hububat ve şeker pancarı. Bu iki temel ürün de, siyasi otoritesinin "HALKIN EKMEĞİ" bakış açısıyla, sürekli fiyat baskısı altında tutulmuş, İki ürün de uluslararası pazarlara, açık olmadığı için, kaynak yaratamamıştır.
Şu bir gerçek ki, tarım ürünlerine Ankara'da siyasi otorite tarafından, taban fiyat verilmektedir. Ankara daki taban fiyatı belirleyicisi, siyasi irade ise siyasi geleceğini ve çıkarını düşünerek, halka ucuz ürün yedirebilmek için, maliyet ve fiyat ilişkisini hiç dikkate almaksızın, Ülke ve Eskişehir'deki ürünlerin, fiyatını sürekli baskı altında tutarak, ülke ve Eskişehir çiftçisini de sürekli mağdur etti.
Tarım sektörünün, ülke ve Eskişehir' in, ekonomisine tarımın katkısı, yıllarca küçümsenmeyecek boyutlarda oldu. Bu katkı daha da artırılabilir ve sanayi ve ekonominin motoru haline de getirilebilir. Yeter ki tarım alanları, daha verimli kullanılsın, tarıma dayalı sanayi yatırımları teşvik edilsin ve destek verilsin. Dünyadaki tarımla ilgili teknolojiler de zamanında, tarım sektörüne aktarılsın, çiftçi ile ilgili seminerlere de süreklilik kazandırılsın.
Çiftçi ile ilgili sorunların çözümünde, siyasi otorite ve kurum/kuruluşlar kadar, çiftli ile ilgili sivil toplum örgütlerinin, özellikle de Ziraat odalarının da sorumluluğu vardır. Ancak ziraat odaları, tarımda verimi artıracak, tek girişimde bulunmamaktadır.
Türkiye, geçmiş yıllarda, tarımsal açıdan, kendi kendine yetebilen ülkeler arasında gösterilmekteydi. Ancak bu durum, son yıllarda, değişerek, ülkemiz, dışarıdan tarımsal ürün ithal eden ülke haline getirildi.
Ayrıca Türkiye'de tarımsal nüfus oranının, gelişmiş birçok ülkeye oranla yüksek olduğu bir gerçektir. Buna karşılık, tarımın katma değer olarak, milli gelir içindeki payı düşüktür. Bu durum teknolojik olanakların yeterince kullanılması ve tarımsal sorunlara gerçek anlamda çözüm bulunması durumunda, tarımın milli gelir içindeki payı artacaktır.
Ülkemizde, uygulanan tarımsal politikalar, tarımsal verimliliği arttırıcı, dünya ülkeleriyle, hem kalite, hem de miktar açısından, rekabet edecek düzeye getirilmesi, milli bir sorumluluk ve görevdir. Bu alanda siyasi iktidara, muhalefete, kurum/kuruluşlara ve çiftçi ile ilgili, sivil toplum örgütlerine, Ziraat Fakültelerine ciddi görevler düşüyor.