
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
TARIM, KAN KAYBEDİYOR
Hükümet, 2009 yılında teklif olarak gönderdiği ancak çevreci örgütlerden gelen tepki üzerine geri çektiği, Zeytinliklerin, imara açılmasını projesini, bu kez "Zeytinciliğin Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" adı altında, TBMM'ye yeniden gönderdi.
Tasarının bir maddesi, ihtiyaç duyulması halinde bu alanların madencilikten, petrol aramaya, savunmadan, doğal afet döneminde geçici yerleşim yeri olarak kullanılmasına imkân tanıyor. Zeytinciliğe ve çevreye, büyük darbe vuracak tasarının plan ve bütçe komisyonunda görüşülen torba tasarı içine, eklenerek meclis kapanmadan yasalaştırılması bekleniyor.
Plan ve Bütçe komisyonu üyesi CHP Mersin Milletvekili Vahap Seçer, Zeytinlik alanlarını korumaya yönelik gibi görünse de tasarı ile istismara açık maddeler getirildiğini söyledikten sonra,"Hükümet bu tip yerleri yandaşlara peşkeş mi çekecek" dedi.
3573 sayılı Kanunda yapılacak değişiklik ile "yatırımların önünde engel görülen" 3573 sayılı Kanundaki koruyucu hükümlerden kurtulmak isteniyor. Yatırıma yönelik talepleri masum bir kılıfa sokmak için, bu konuda karar verme yetkisi, Vali Başkanlığında, 9 kişiden oluşan bir kurula bırakılıyor. En az beş üyenin aynı yöndeki oyu ile karar alabilen kurulun ilginçtir ki, 5 üyesi valinin emrindeki kamu görevlilerinden oluşuyor. Tasarının kanunlaşması halinde, tarım alanlarının amaç dışı kullanımı ve HES`ler ile talan edilen, yok edilen toprak ve su kaynaklarımıza, zeytinlik alanlar da eklenecektir.
Çok partili dönemde, her gelen siyasi iktidar, "Kalkınma Köyden başlayacaktır" ifadesini kullandı. Ancak hiçbir siyasi iktidar, bu vaadini yerine getiremedi. Hatta bu vaat entelektüel çevrelerce yadırgandı ama aynı çevreler,"Serbest Pazar
Ekonomisini" öne sürerek, tarımın desteklenmesini söylediler. Ancak BU vaalerin hiçbiri arzu edilen boyutta tarıma yansımadı.
Oysa tarım, sosyal, ekonomik, politik bakımdan Türkiye için, son derecede önemli bir sektördür. Ulusal gelire ve istihdama katkı koyan, kırsal alanın hemen tek ekonomik getiri kaynağı olan, doyuran ve barındıran bir sektördür. Buna karşın, sektörün son yıllarda sürekli kan kaybettiği, iç ticaret hadlerinin tarım aleyhine geliştiği, sektörün genelinde üretim artışlarının nüfus artış hızının gerisinde kaldığı, bazı alt sektörlerde üretim de geriye gidişlerin yaşandığı da bir gerçektir.
Ayrıca Türkiye'de, köylüyü destekleme girişimleri devede kula oldu. Çünkü batı ülkelerinde çiftçinin genel nüfusa oranı %5-6 arasındadır. Bizde ise bu oran,hala %40'ın üstündedir. AB'de çiftçi nüfusu, aktif nüfusun %5'i olurken, AB'de bütçesinden ayrılan pay,%46'dır. Yani AB'de bütçesinin yarıya yakın kısmı, tarım kesiminin desteklenmesine ayrılmıştır. Buna rağmen de, AB bu desteklemeyi yetersiz görmektedir.
Türkiye'de ise destekleme oranları, her geçen yıl azalıyor. Girdi fiyatları yükselirken, mahsullere verilen taban fiyatlarda ciddi düşmeler var. 1980'li yıllardan itibaren, yanlış ve haksız tarım politikaları, yanında tarım ürünlerinin ithalatının serbest bırakılması da kötü gidişin tuzu biberi oldu. Bu sebepten de geçmişte, tarım ürünleri açısından kendi kendine yeterli yedi ülkeden biri olan Türkiye, Bugün siyasi otoritenin hataları nedeniyle, tarım ürünleri ithal eden bir ülke haline getirildi.
Elbette Eskişehir'de, Türkiye'deki tarım politikalarından etkilenmektedir. Özellikle de hububat ve pancara verilen taban fiyatlar, Pancara kota uygulaması, Eskişehir çiftçisini sürekli mağdur etti. Çünkü Eskişehir tarımı, iki temel ürüne dayanmaktadır. Hububat ve şeker pancarı. Bu iki temel ürün de, siyasi otoritesinin "HALKIN EKMEĞİ" bakış açısıyla, sürekli fiyat baskısı altında tutulmuş, İki ürün de, uluslararası pazarlara açık olmadığı için, kaynak yaratamamıştır.
Şu bir gerçek ki, hububat ve pancara, Ankara'da taban fiyat verilmektedir. Ankara daki taban fiyatı belirleyicisi, siyasi irade ise siyasi geleceğini ve çıkarını düşünerek, halka ucuz ekmek ve şeker yedirebilmek için, maliyet ve fiyat ilişkisini hiç dikkate almaksızın, Eskişehir'deki iki temel ürünün fiyatını, sürekli baskı altında tuttu ve Eskişehir çiftçisini de sürekli mağdur etti.
Eskişehir' in, ekonomisine tarımın katkısı, yıllarca küçümsenmeyecek boyutlarda oldu. Bu katkı daha da artırılabilir, tarım da sanayi ve ekonominin motoru haline de getirilebilirdi. Ancak olmadı..
Diğer yandan, Eskişehir' le ilgili istatistikler, revize edilmeli, güncelleştirilerek tarımsal veri tabanı oluşturulmalıdır. Eskişehir' e, uygun yetiştirilebilecek ürünlerin, tespiti için Agro- Ekolojik zonlar belirlenmeli, Ağro ekolojik zon çalışması ile de, entegre olarak üretim planlaması yapılmalıdır.
Yıllardır ülkemiz ve Eskişehir'de, tarım beklentileri, sadece nüfusu doyuracak bir araç olarak değerlendirildi. Oysa ülke olarak, tarım ürünleri ile küresel ve ulusal pazarlarda, rekabet edebiliriz. Bunu sağlamak içinde, tarım alanları, mutlaka korunmalı, tarım, sanayinin motoru haline getirilmeli ve tarıma her türlü, destek verilmelidir.