7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

"Tiyatro'nun çocuk eğitiminde büyük önemi var"

 


PROF. DR. MüZEYYEN BUTTANRI SOHBETİ


- Yüksek tahsilinizi Türk Dili ve Edebiyatı alanında yaptınız. Ardından aynı alanda liselerde öğretmenlik ve üniversitede öğretim üyeliği mesleğini seçtiniz. Bu seçiminizde ana etken ne oldu?


- Ankara Hasanoğlan İlköğretmen Okulu’ndan İstanbul çapa Yüksek öğretmen Okulu’na gönderildim. Devlet adına belirli branşlarda liselere öğretmen olmak üzere İstanbul üniversitesi’nde okutulduk. Aslında Fizik-Matematik okumayı istiyordum ama Edebiyat Bölümü’ne gönderildiğim için Edebiyat Bölümü’nü, kütüphanecilik, sanat tarihi ve felsefe bölümlerine tercih etmiş oldum. önce Van Kız İlköğretmen Okulu’nda, dört sene, sonra da Eskişehir Atatürk Lisesi’nde Edebiyat öğretmeni olarak 18 yıl çalıştım. Bu arada iki oğlum da eğitimleri için yuvadan ayrılmak zorunda kaldı. Artık kendime zaman ayırabilirdim. Eşim üniversitede çalıştığı için kariyerin ne demek olduğunu anlamıştım. üniversitedeyken fırsat yakalayabilseydim mutlaka kariyer yapardım ama o günlerde sıradan ailelerin çocukları ne kadar başarılı da olsa üniversitelerde kalmak kolay değildi. Başka şeyler aranıyordu. Ben de kariyer yapabileceğimi biliyordum. Kırk beş yaşımda gençlerle sınava girip Hacettepe üniversitesi’nde yüksek lisans, İstanbul üniversitesi’nde doktora yapma fırsatını yakaladım. Eşim de çok destekledi. Yaşlılarıma bakma ve bana kaynak kitaplar bulmada. Sonraki basamaklar biraz hızla aşılmak zorunda kaldı. Oyalansam profesörlüğü, hatta kıdemli profesör olmayı yakalayamayacaktım. Nitekim 15 Şubat 2017’de beş yıllık kıdemli profesör olurken 18 Şubat 2017, yaş günümde emekliye ayrılmak zorunda kaldım. Zorunda diyorum. çünkü yıllar nasıl geçti, emeklilik yaşım geldi mi hiç anlamadım. Eğer bu prosedürler olmasa herhalde üniversiteden mezara giderdik.


Fen adamı yerine Edebiyatçı oldum ama onu da çok sevdim. İlgi alanımı edebiyata kaydırdım. Hâsılı seçimden ziyade buna kader demek yerinde olur. Kaderimi seviyorum.


- Türk Dili ve Edebiyatı alanı için üniversitelerde öğretilen bilgi, görgü ve algı liselere ne ölçüde yansıtılıyor?


- Kendi yaşantımdan bu soruya cevap vereyim. Ben İstanbul üniversitesi’nde edebiyat profesörlerinin babaları dediğimiz hocalardan (Mehmet Kaplan, ömer Faruk Akün, M. Karamanlıoğlu, Ahmet Caferoğlu, F. Kadri Timurtaş, Saadettin Buluç, Abdülkadir Karahan, Ali Nihat Tarlan, Muharrem Ergin, N. Hacıeminoğlu, vb. ) hocalardan ders alarak yetiştim. Ancak öğrenciyken tam olarak bilinçli olamıyorsunuz. Verilen bilgiler genel bilgiler oluyor. Siz lisede öğretmen olduğunuzda temel bilgilerinizi yeni bilgilerle yoğurup, biraz daha öze ve verilecek yazar ve şaire adapte ederek sunuyorsunuz ve öğrenciye hazır geliyorsunuz. Hazır gelmeyen hocaların genel bilgilerle dersleri tam olarak ve öğrenciye bu dersleri sevdirerek işlemesi mümkün değil. İyi yetişmemiş öğretmenlerin başarılı olamayınca liselere siyaseti sokarak kendilerini öğrenciye sevdirmelerinin bir dönem söz konusu olduğuna hepimiz şahit olduk. Lisede öğretmen, müfredatın dışına çıkamıyor. O yüzden konular biraz daha yüzeysel işleniyor. üniversitede öğrenciler edebiyatı genelde yazar çizer olabilmek için tercih ediyor. Eğer tercihte neden bu ise üniversitelerde bu öğrenciler bocalıyor ve bölümü sevmiyor. Genel kültürü almak, bazı temel bilgilere ulaşmak sıkıcı geliyor. Liselerdeki öğretmenler kendilerini sürekli yenilerse başarılı olurlar, üniversite bilgileri sadece temel bilgilerdir. Kendinizi yenileyemezseniz başarılı hoca olamaz, öğrenciye edebiyatı sevdiremezsiniz. Lisede beklentileri üniversite karşılıyor demek fazla abartı olur.


- Liselerde okutulan Türk Dili ve Edebiyatı derslerini nasıl buluyorsunuz? Bu dersin öğretilmesinin yeterli olup olmadığını değerlendirebilir misiniz?


- Liselerde bu dersi sevdiren hocalar olabildiği gibi bu dersten nefret ettiren hocalar da var. Bazı yazarlar, sanatı yerine siyasi görüşüne göre ele alınırsa, bundan hoşlanan ve hoşlanmayan öğrenciler olacaktır. Bu nedenle başta hoca siyasî tercihini belli etmeden, o yazar ya da şairin sanatını, edebiyatımızda nasıl farkındalık yarattığını, eserlerini dillendirmeli. Bence liselerde, özellikle meslek liselerinde genel kültür konularına giren edebiyat ve dilimiz Türkçe’nin öğretilmesi çok zayıf. çocuk liseden mezun olduğunda doğru dürüst sözlü ve yazılı anlatım yeteneğini geliştiremiyor. Yazarlarını, eserlerini, Türkçe’nin imlâsını, yazımdaki kurallarını, Türk dilbilgisini bilmediği gibi kelime hazineleri de çok kıt. Televizyon veya telefon kültürlü olmanın dışında kitap okumuyor, okutulamıyor. öğrencilere verilen ödevler bile internet sayfalarından hazırlanıyor. Bunu üniversite edebiyat bölümü öğrencileri de yapıyor, hatta YöK sayfasına girip tezlerden alıntılar ile hocalara ödev veriliyor. Bazı hocalar bunları önemsemiyor ya da okumadan ezbere not veriyor. Yani öğrenciler kadar hocalar da öğrencilerini iyi takip edemedikleri için hatalı. öğrencilerin başarısı daha ziyade kendi ilgilerinden, isteklerinden geliyor.


- Ağırlıklı olarak tiyatro üzerine çalışıyorsunuz. Niçin, ne zaman tercihiniz bu oldu. Tiyatro üzerine hangi eserleriniz var?


Yüksek lisans hocalarımdan rahmetli hocam Nevin önberk, tiyatro dersimize girdi. Hacettepe’de edebiyat bölümü öğrencileri tiyatro dersi alıyorlarmış. üniversitelerin çok azında tiyatro dersi vardır. Ben de o zamana kadar bu konuda hiçbir ders almadım. Bu alan yeni geldi bana. Diğer öğrenciler hocanın derslerine katılırken ben bu alanda bir şey bilmiyorum diye üzüldüm. Kaynak kitapları temin edip özellikle lisansta verilen tiyatro konularını tamamlayıp kendimi yetiştirmeye başladım. Hırslı bir öğrenci olduğum söylenir. Halbuki hocaya mahcup olmamak, bunu bilmiyor musun denmemek için çok emek harcadım ve arkadaşları bu arada epey gerilerde bıraktım. çünkü yüksek lisanstaki notlarım diğer arkadaşlara göre bir hayli yüksekti. Doktora tezi konusunu seçerken hocam Kazım Yetiş Bey’e ‘Tiyatro üzerine çalışabilirim’ dediğimde ‘çok güzel. Edebiyatçılardan bu konuda çalışan pek yok. Bakir bir alan’ dedi ve tiyatro üzerine doktora yaptım. Şimdiye kadar yazılmış neredeyse tüm tiyatro eserlerini temin edip çalışmalara başladım. Şu anda tiyatro eserleri üzerine zengin bir arşivim var. Tiyatro bir hastalık buna bulaşanlar iflah olmuyor. Osmangazi üniversitesi’nde tiyatro dersi sadece son sınıflara konulmuştu. Bu dersi benden sonra veren yok sanırım. Yazık oldu. öğrencilerime Eskişehir’de bulabilecekleri tiyatro kitaplarını hazırlamaya başladım. Makale, bildiri, konferans, sempozyum konularımın çoğu bu nedenlerle tiyatro üzerine. Tiyatro üzerine yazılmış kitaplarım şunlar: Tiyatro İle Dopdolu Bir Yaşam, Hidayet Sayın’ın Son Oyunları (2008-2016) üzerine İnceleme II, Tiyatro İle Dopdolu Bir Yaşam, Hidayet Sayın ve Oyunları (İnceleme I) Tiyatro İle Dopdolu Bir Yaşam, Hidayet Sayın’ın Basılmamış Oyunları I ve II, Remzi özçelik, Hayatı, Sanatı ve Eserleri, Oyun-Senaryo İncelemeleri, Şahin Giray (Oyun) Kırım Tarihine Ait Bir Piyes (Latin Harflerine çeviri ve İnceleme), çocuk Eğitiminde Tiyatro (Başlangıçtan Günümüze 1935-2013), Cenap Şahabettin, Körebe (Oyun), Türk Tarihini Konu Alan Piyeslerimizde Yabancılar, çeşitli Yönleriyle Tiyatro (Türk ve Dünya Tiyatrosu), , Mirza Fethali Ahundzade’nin Tiyatro Eserleri ve “Aldanmış Kevâkîb” İsimli Hikâyesi (Metinler ve İnceleme)


            Geçen yıl “Eskişehir’de Bir Aşık, Aşık Pervani (İsmail çelik)” halk edebiyatı üzerine bir kitap yayınladım. üniversitenin bastığı üç kitap dışında diğer eserleri kendi imkânlarımla bastırdım ve öğrencilere, eşe dosta hediye ettim. Gittiğim yerlerin kütüphanelerine götürüyorum. Yani hiçbir eserimi para karşılığında vermedim kimseye.


- Geleneksel Türk Tiyatrosunun günümüzdeki durumu nedir? Kurum ve kuruluşlar Geleneksel Türk Tiyatrosuna gerekli önemi veriyorlar mı?


- Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ramazandan Ramazana hatırlanan bir konu. Halbuki bize ait bir sanat bu. çünkü her ulusun kendi şartlarından doğmuş, kendine özgü bir sanatı var. Bizimkisi de şehirlerde oynanan Karagöz-Hacivat, Meddahlık, Ortaoyunu, Kukla, çengi-Köçek-Tavşan vb. ile köylerde belirli zamanlarda yapılan yağmur duası, koyuna koç katma, Kerbelâ, saya gezme, çiğdem çiçek, deve oyunu, ölüp dirilme gibi ritüel kaynaklı oyunlarla sonradan çıkan ancak büyük çoğunluğunun ritüel olduğu unutulan oyunlar.


Tanzimat sonrası Batı’da tiyatronun ne kadar önemli olduğu anlaşılınca onların oyunlarına öykünerek oyunlar yazılmış ya da çevrilip adapte edilmiş. Bizim oyunlarımızın değeri bilinmediği gibi devrin önemli yazarları tarafından İstanbul’da yasaklanması da sağlanmış. Ancak Cumhuriyet sonrası Halk bilim çalışmaları başlatılınca bunlar üzerine de çalışmalar yapılmış. Bunların modernleştirilmesi düşünülmediğinden Batı tiyatrosu Türk tiyatrosuna hâkim olmuş. Hatta Türk tiyatrosu yabancı hocaların bilgi ve görgüsüne teslim edilmiş. Bugün üniversitelerimizin tiyatro bölümlerinde “Geleneksel Türk Tiyatrosu” ile ilgili bir kürsü yok.


özellikle, Milli Eğitim bu konuda bir şey yapmıyor. Tiyatro vasıtasıyla çocuklarımıza çok kolay ulaşıla bilineceği gibi çocuklarımıza pek çok faydalar sağlayacak, iyi yetişmelerine yarayacak tiyatro derslerinin müfredata konulmaması çok kötü. çünkü tiyatro ile verilecek mesajlar ile çocuklara çok kolay ulaşıla bilinir. Dünyada bu kadar gelişmiş, kreş öğrencilerinden üniversite öğrencilerine kadar ulaşabilmiş tiyatro sanatının önemi, bizde gereğince kavranmamış. Bu faaliyetlerin çoğu özverili kişilerce sürdürülmektedir. Eskişehir’de belediyelerimizin bu konudaki hassasiyeti övgüye değer. Arzu edilen, bütün ülkede, her türlü kurumlarca da desteklenen, sevilen bir sanat olması.


- Bize batıdan gelen tiyatro, özellikle Cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosunu nasıl etkilemiştir?


-Batı tiyatrosu çok uzun yıllar Türk tiyatrosunu etkisi altına aldı. Ancak geleneksel Türk tiyatrosundan yararlanmak, onu modernleştirmek akla gelmedi Haldun Taner, Sermet çağan, Vasıf öngören’e kadar. Batı’da özellikle Almanya’da ortaya çıkan ve bizim göstermeci tiyatromuza benzeyen Bertolt Brect Tiyatrosu tanındıktan sonra geleneksel tiyatromuzdan faydalanılmaya başlanıldı. “Epik Tiyatro” dediğimiz bu tiyatro biçimi, son zamanlarda yazarlarımız tarafından daha çok kullanılıyor.


Cumhuriyet Dönemi yazarlarımız yine Batı tiyatrosunu yakından takip etmekte, çok özgün eserler vermede zorlanmaktadırlar. Bizde TV’nin tiyatronun yerini alması, tiyatronun pahalı bir sanat olması, siyasi birtakım sorunlar ona hâlâ yeterli ilginin gösterilmemesine sebep olmaktadır. Ancak tiyatroya bir kez bulaşan bir daha kurtulamamaktadır.


- Günümüzde modern Türk tiyatrosunun dünya tiyatroları arasındaki yeri nedir?


- Bugün Türk tiyatrosu Batı’yı yakından takip ediyor. Sık sık yurtdışındaki festivallere katılanlar, görgü, tecrübe ve bilgisini dünya tiyatrolarını izleyerek zenginleştiren ve sanatını geliştirenler de var. Ancak bunlar az. Dünya çapında bir Shakespeare, bir Victor Hugo gibi sanatçılarımız, oyuncularımız, yönetmenlerimiz, rejisörlerimiz henüz yok. Konservatuvar mezunu sanatçılarımız son yıllarda başarı ile bu alanda da yetkin olmaya başladığımızı filmlerle, dizilerle, oyunlarla, senaryolarıyla ispatlamaya başladılar. Gelecek umut vadediyor. Eskişehir’in tanıdığı Hasan Erkek Bey’in çocuk oyunları üç kıtada pek çok ülkede basıldı, oynadı ve hâlâ da oynuyor.


- çocuk eğitiminde tiyatronun yeri nedir? Bu konuda tiyatrodan gereği gibi yararlana biliniyor mu?


çocuk eğitiminde tiyatro çok önemlidir. çocuk eğlenirken farkında olmadan yeni bilgiler öğrenir, bilinçlenir, bazı şeylerin farkına varır, dili zenginleşir, başkaları yerine kendisini koyabilir, gurup halinde bir şey türetmenin zevkini yaşar, kendisini gösterme fırsatı yakalar, tiyatronun belirli kurallarına uyarak bazen kurallara uymanın güzelliğini idrak eder, oyundan sonuçlar çıkararak zihin jimnastiği yapar. Millî değerlerimiz, örf ve âdetlerimizi tanımanın yanında yanlış ve doğru davranışlarını karşılaştırma fırsatı yakalar, bozuk davranışlarının farkına varır. Sanat zevkini yaşar, hoşça vakit geçirir.


Tiyatrodan yeterli biçimde yararlanıldığını düşünmek fazlaca iyimserliktir. Belki kreşlerde yılda birkaç kez çocuklar tiyatroya götürülüyor, okulların tiyatro kolları az sayıda öğrenci ile senede bir kez gösteri sunuyor olabilir ama bütün öğrencileri kapsamadığından bu olay tiyatrodan yararlanmak için yeterli değil. Okullara uygulamalı ders olarak mutlaka konulması lazım.


- Mustafa Necati Sepetçioğlu tiyatro eserlerindeki günümüz insanına hangi mesajları vermektedir?


- Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun romanları çok güzel. Ancak ben onun tiyatro eserleri üzerinde birkaç çalışma yaptım. özellikle milli kültürümüzün gelecek kuşaklara ulaştırılmasını arzu eden yazarın on iki tiyatro eseri kültür unsurlarımız bakımından oldukça zengin. Bunlardan altısı basıldığı halde altısı basılmamış.


Maddi ve manevi değerlerin bütünü demek olan kültür, her toplumda bir takım davranış şekilleri ile ortaya çıkar. Gelenekler, görenekler, örfler, âdetler ve inançlar kültür unsurlarını oluştururlar. Her fert, bu kültür unsurlarını doğduğu toplumda hazır olarak bulur ve onları öğrenmeye çalışarak topluma uyum sağlar. Bir insanın şekillenmesinde doğduğu kültürün önemi çok büyüktür. “Büyük, köklü, medenî milletler, varlıklarının yapısını millî kültürlerinin temelleri üzerinde yükseltenlerdir. Bu temellerden mahrum milletlerin ayakta durabilmeleri imkânsızdır.(…) Aydınlarının geniş bir kısmı millî kültürün başlıca kaynaklarından beslenmeyen bir memleketin geleceğinden endişe edilmesi tabiîdir.” diyen Sepetçioğlu, nesillerimizi Türk kültürü ile doğrudan temasa geçirecek, böylece de geçmiş ile hâlihazır arasında bağları kurarak bütünlüğümüzü koruyacak eser oluşturmanın sorumluluğunu taşıyan bir yazarımızdır. çardaklı Bakıcı, Köprü, Her Bizans’a Bir Fatih, Yunus Emre, Son Bloklar, Büyük Otmarlar, Trampacılar onun basılı oyunlarıdır.


Ben bu eserlerdeki kültür unsurlarını şu başlıklara ayırarak inceledim:


Müslüman Türklerde savaş göreneği, âşıklık geleneği ve Yunus Emre, Türk aile yapısı ve kadının ailedeki konumu, eşler arasındaki ilişkiler, yemek ve sofra kültürü, misafir karşılama ve davranma, geleneksel bir Türk mahallesinin mimari özelliği, çeşmeler- türbeler - dergâhlar, mahallede günlük hayatla ilgili gelenek ve görenekler, yiyecek ve içeceklerin korunması, hastalara bakım, destan yakma geleneği, falcılık, büyücülük vb. gibi inanışlar, ölüm - cenaze törenleri, selâmlaşma… Âdetler: Giyim kuşam takı âdetleri, evlilikle ilgili âdetler, beddualar/dualar. Meslekler: Kahveci, çömlekçi, madrabaz, saka, dilenci, falcı, destancı, deveci, bekçi, imam vb. Halk hekimliği, hitap biçimi, halk söyleyişleri, deyim, atasözü ve argo sözler vb.


- Yunus Emre konulu tiyatro eserlerinde Molla Kasım üzerine incelemelerde bulundunuz. Molla Kasım kimdir?


-Yunus ile Tapduk’un dergâhında aynı zamanlarda bulunmuş bir kişi. Yunus Emre adlı tiyatro eserlerinde - ki bunların sayısı on dört civarında idi. Son dönemlerde yazılanlar da olabilir- Yunus’un zıddı sevimsiz bir karakter. Bazılarında Yunus’u kıskanan, onu küçültmeye çalışsa da başarılı olamayan bir derviş. Bazılarında Tapduk’un kızına âşık bir derviş ama bu kızla sonunda kızın ve Tapduk’un isteğiyle Yunus evlenmiştir. Bazı eserlerde eşraftan olup dervişliğe soyunan ancak benlik duygusunu öldüremeyen bir kişi, kıskanç, özellikle Yunus’u Tapduk’tan kıskanan, onun gözünden düşürmeye çalışan bir kişi. Veya Yunus’u yolundan döndürmeye çalışan, Yunus’un davranışlarını beğenmeyen, dedikodu yapan, büyüklenen bir kişi. Yunus’un şöhretini kıskanıp onun sözlerini anlamayan, hatta Yunus’u kâfir gibi gören bir derviş.


8- Hikâye ve roman tahlilleri üzerine uzman hocalardan biri olarak ülkemizdeki roman ve hikâye eserleri hakkında ne düşünüyorsunuz?


-Roman ve hikâyelerimiz de içerik ve biçim olarak dünyadaki benzerleri gibi sürekli değişiyor. Son zamanlarda ısrarla yazılan postmodern romanlar yanında klasik biçimde kurgulananlar da var. Postmodern romanlar kolay anlaşılmadığından herkes rahatça okuyamıyor. İlla ki postmodern roman daha iyi bir romandır diye düşünmek doğru değil. Klasik romanlar, daha kolay anlaşılıyor. Merak unsuru eğer iyi verildi ve dili de akıcıysa çabuk okunuyor. Roman konuları da zamana uyarak değişmekte. Artık romanlarda olaydan çok insan psikolojilerine değinilmekte. Güzel eserler veren yazarlarımız var. Dil olarak Batı’ya tam açılamadık. Orhan Pamuk’la yakalanan Nobel başarısının devamı gelmeli. Gerçi dünyada adaletle, haklıya hakkı verilmiyor. çok şey politik. Bu yüzden niye Nobelli yazarlarımız daha fazla yok diye üzülmemek lazım. Bu tür eserler ile dilimiz daha mükemmelleşmekte ancak bazı yazarların yabancı dil tutkusu, kuralsızlıktan hoşlanması, bazı dil sorunlarını da beraberinde getirmekte. İsim vermeyeceğim ana başarılı roman ve öykücülerimiz çok.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi