
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
TSK, ULUS VE LAİK DEVLETTEN YANA TARAF
Genelkurmay Başkanlığı görevini, Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT' tan devralan Orgeneral İlker BAŞBUĞ, Genelkurmay Başkanı olarak yaptığı ilk konuşmada, güven verdi. Önemli tespit ve açılamalarda bulundu.
Son yıllarda tartışma konusu olan, laik devlet, ulus devlet ve üniter devlet, hakkında karalı olduğunu gösterdi. Karalılığı ses tonuna yansıdı. Ve " Türkiye Cumhuriyet demokratik laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesinin temel direğidir." dedi.
Sayın Orgeneral BÜYÜKANIT ise Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına yönelik bütün tehditlerden söz etti. PKK'yla verilen mücadele konusunda, dakikalarca konuştu ama son bir yıldır yaptığı gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "laiklik" konusundaki hassasiyeti üzerinde neredeyse hiç durmadı.
Sayın Orgeneral BAŞBUĞ, küreselleşme karşı olmadığını veya küreselleşme çağında, küreselleşmeye karşı çıkaran ülkeleri, küreselleşmenin dışında tutmak gerçekçi bir yaklaşım olmayacağını söyledi. Önemli olanın, ulusal kültüre zarar vermeden, küreselleşmenin içinde, yer almak olduğunu belirttikten sonra ABD' yi, örnek olarak gösterdi.
Diğer yandan Sayın Orgeneral BAŞBUĞ, "Ulus devlet tartışmaya açılabilecek bir yapı değildir. Bu yapıyı zayıflatmaya çalışmak ve tartışmak, Türkiye'nin, ulusu ile bütünlüğünü istememek demektir. Devlet içinde, entelektüel tartışmaların yapılabilir olması, devleti ayakta tutan unsurların tartışmaya açılması anlamına gelmez." diyerek, bazı çevrelerin dikkatini çekti. Özellikle de küreselleşme akımında, bireyin ve özgürlüklerin, daha çok öne çıkışını doğal olarak gördü. Ancak devlet, birey kavramları var olabilmek için, birbirlerine ihtiyaç duyduğunu da belirtti.
Sayın Orgeneral BAŞBUĞ, Türkiye' nin, jeopolitk ve jeostratejik konumunun önemini, Napolyo' nun, "Bir ülkenin coğrafyası o ülkenin kaderidir" sözü ile ifade etti. Türkiye'nin içinde bulunduğu, coğrafi şartların, bazı Avrupa ülkelerinin coğrafyalarıyla aynı olmadığını ifade ettikten sonra, " Keşke öyle olsaydı." dedi
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, yeni komuta kademesi, Irak'taki gelişmelerin, Türkiye'nin güvenliğini önemli oranda etkilediği ve gelecekte de etkileyeceği kanaatindedir. TSK, Türkiye' nin, öncelikli olarak bu sorunları aşması için, devletin kurumları arasında, görüş birliğini zorunlu görüyor. Onlara göre Türkiye'nin öncelikli hedefi Irak' ın, toprak bütünlüğünün korunması olmalıdır. Şayet toprak bütünlüğü, korunmazsa, en çok zarar görecek ülke de Türkiye'dir. Irak' ın, kuzeyindeki oluşum ise diğer bir gerçektir. Bu oluşumu Irak'ın, toprak bütünlüğünün aleyhine olmamalıdır. Kerkük'e özel bir statü verilmelidir.
Yine komutanlara göre, ulus, üniter ve laik devlet, demokrasinin yerleşmesinde, en önemlisi de bölgecilik ve ırkçılık yapılmamasının da garantisidir. Ayrıca Üniter ve ulus devlet yapısına, zarar verecek düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Devletin sosyal ekonomik siyasi temel düzenini, kısmen de olsa din kurallarına dayandırmamalı, nüfus sağlama amacıyla, dini ve din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edilmemelidir.
Diğer yandan Karar Kuvvetleri Komutanı Sayın Orgeneral KOŞANER' in "'Bireysel kalmak ve ulus devlet yapısına zarar vermemek kaydıyla, kültürel zenginliklerin yaşanması için yapılan düzenlemeler, daha fazla demokrasi söylemleriyle toplumsal talepler haline getirilip siyasal alana götürülmeye çalışılmamalı. Kutuplaşma ve ayrılaşmaya meydan verilmemeli ve ülke güvenliği tehlikeye atılmamalıdır. Teröre karşı yürütülen mücadelede ana hedef, örgüte ve destekçilerine terörle hedeflerine ulaşamayacaklarını göstererek başarı umutlarının yok edilmesidir." Sözlerine katılmamak mümkün müdür?
Her iki komutanın da, Türkiye' nin bulunduğu coğrafyada, karşılaşılabileceği tehdit ve riskleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, ortadan kaldırabilecek güçte olduğunu belirtiler. Yurdu güvenle savunacak, ülke bütünlüğünü ve ulusal çıkarları koruyacak, çağdaş güç ve kudrette bir TSK' nın, hedefleri olduğunu da sıkça vurguladılar.
Her iki komutan da, Tehdit ve riskler askeri nitelikten ziyade, ekonomik ve sosyo-kültürel nitelik kazanmasına rağmen, askeri tehditten çok, daha tehlikeli ve yıkıcı olduğu görüşündeler. Bu tehlikeler, demokrasi ve insan hakları gibi çağdaş değerler, istismar edilerek, çok iyi gizlenerek, ulus devletler adeta demokrasi adına dağılmaya, insan hakları adına da bölünmeye mahkûm edilmektedir görüşündeler. Bu tespitlerinde de haklıdırlar. Nitekim Yugoslavya ve Sovyetler Birliği bu şeklide dağıtıldı. Hülasa komutanlar, görev değişikliğinde, ülkemizin karşı karşıya olduğu riskleri ve tehlikeleri ortaya koyup, kamuoyunu uyardılar, mesajları ile güven verdiler.