4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

TÜKİYE'DE YOKSULLUK KALICI HALE GETİRİLİYOR

Büyük Önder Atatürk, " Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan, rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getiren milletler, evvela haysiyetini, sonra hürriyetlerini ve daha sonrada "İSTİKLLLERİNİ" kaybetmeye mahkûmdurlar" demiştir.
Bu geçeğe rağmen ülkemizde, siyasi iktidarlar, bu tablonun oluşması için adeta yarış halindedir. Özellikle de FAK -FUK-FON' dan, yapılan yardımlar, her yıl arttı. Nitekim İçişleri Bakanı Osman Güneş'in imzasını taşıyan açıklamada, Yoksul ve dar gelirli vatandaşlara, 2003-Mart 2007 arasında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu'ndan (Fak-Fuk-Fon) periyodik olarak sağlık, sosyal, proje, yatırım, eğitim, gıda ve giyim yardımı yapıldı. Nakit olarak yapılan bu yardımlar 2 milyar 975 milyon 318 bin 776 YTL' ye ulaştı.
AKP'li belediyeler, 2003-Haziran 2007 arasında 6 milyon 40 bin 891 kişiye yardım etti. Belediye yardımlarının faturası, 332 milyon 929 bin 332 YTL.
AK Parti hükümeti, bu yılın Mart-Temmuz döneminde bir milyon 884 bin 9 aileye ücretsiz kömür dağıttı. 3 yıldır periyodik olarak, her 3 ayda bir düzenli dağıtılan gıda paketleri, kömür yardımı seçimlerde etkili oldu.
Oysa yapılan yardımlar, yoksullar için çözüm değildir. Nitekim Amargi Yayın Kurulu'ndan sosyolog Pınar Selek'in de dile getirdiği gibi "bu tür sosyal yardım politikaları, bir yoksul kimliği yaratıyor ve yoksulluğu, hep kalıcı durumuna getiriyor. Bir süre sonra artık yoksulluk kader oluyor. Karşı taraf için de fitre ve zekât vermekle bu iş dengeleniyor; dolayısıyla yoksulluğu sorgulamak, yoksulluk koşullarını değiştirmek de mümkün olmuyor. Bu yardımlar, aslında ağızlara çalınan bir parmak bal. Değil yarını, bugünü bile kurtarmıyor, sadece rahatlatıyor." Tespitlerine katılmamak mümkün mü? Yine, Amargi' nin yoksulluk dosyasında, Filiz Kardam / İlknur Yüksel imzalı ortak çalışmada, yoksulluğun son dönemde özellikle kadınlar üzerinde daha derin etkileri olduğuna işaret edilirken şu ilginç tespit yapılıyor:
"Bu yardımlara başvuranlar, kuyrukta bekleyenler de çoğunlukla kadınlardır. Ancak bu durum, onların geleneksel rollerinin bir devamından öteye gitmez. Üstelik kimin karısının ne kadar yardım alabildiği, erkekler arasında kahve muhabbeti bile olabiliyor; komşu kadınlara kıyasla başarısız olanlar, eşleri tarafından beceriksiz olarak nitelendiriliyor!"
Maalesef ülkemizde tablo budur. Yoksulluk, siyasi iktidarlar sayesinde, artık geçici değil, tam tersine, nesiller arasında aktarılan, kalıcı ve yapısal bir kurum haline getirildi.
Oysa yoksulluğun, iki önemli nedeni var. İlki, ülkemizde, üretim kapasitesi düşüktür ve toplumun çok büyük çoğunluğu yoksuldur. Bu tür yoksulluk, ülkemizin genel karakterinden kaynaklanmaktadır. İkincisi ise, yoksulluk, sistemin, insan merkezli olmayışından kaynaklanmaktadır ve tamamen gelir dağılımı bozukluğunun sonucudur. Hangi sebepten olursa olsun, "YOKSULLUK KADER DEĞİLDİR." Mutlaka bir kurtuluş ve çözün yolu vardır. Yeter ki bu çare/çareler düşünülsün...
1970'lerde, Dünya Bankası aracılığıyla sürdürülen, "küçük üreticiliğin desteklenmesi" politikası, tarım ve tarım dışı kesimlerde üretim temelinde küçük toprak mülkiyetinin ve küçük sermayenin güçlendirilmesini esas almıştır. Ancak uygulama stratejisi iyi planlanmadığı için, istenilen sonuçları vermemiş, üretim temelinde yapılan destekler tüketim için kullanılmıştır. Bu sonuçlardan yola çıkan Dünya Bankası ve IMF, Bengaldeş' teki "mikro kredi" örneğini de göz önünde bulundurarak tarım ve tarım dışı kesimlerde "küçük üreticiliğin desteklenmesi" politikasını "doğrudan gelir desteği"ne dönüştürmüştür. Ancak bu destek üretime yönelmediği içinde başarılı sonuçlar alınamamıştır.
Aslında yoksulluğu kabullenmek ne kadar zor olsa bile, gerçek açık; bugünkü eğilimler devam ettiği sürece, gelir dağılımı bozulacak, talep daralacak, işsizlik ve yoksullukla beraber istikrarsızlık da artacaktır.
Türkiye, özellikle de siyasi otorite, yoksulluğu gündeme taşımıyor, tartışmıyor. Çünkü yoksulluk, siyasi prim olarak düşünülüyor. Siyasi otoritelerin, öne sürdüğü ekonomik büyüme ve istihdam artışı sağlama gibi çözümler, artık yoksulluğa çare olamıyor. Çünkü yıllardır, yoksul insanların, üretici olması için caba harcanmadı. Bilakis yoksula verilen yardımlarla, adeta teşvik edildi.
Hâlbuki Leo Tolstoy, " NE KADAR ÇOK YARDIM EDİLİRSE, İNSANLAR, KENDİLERİNİ İÇİN O KADAR AZ ÇALIŞACAKLARDIR. VE NE KADAR AZ ÇALIŞIRLARSA, FAKİRLİK O ÖLÇÜDE ARTACAKTIR." demiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi