
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Turistler şehrin güzelliklerinden önce kent merkezinin mezbele binaları ile tanışıyor
Dünkü gazetemizin manşetinde yar almıştı haber.
Eskişehir merkezinde bir türlü yıkılamayan ve bir türlü yapılamayan binaları haberleştirmişti arkadaşlar.
Ve bu bir türlü yıkılamayıp, bir türlü yapılamayan binaların şehir merkezinde öylece duruyor olmasını, şehrin büyük bir vurdumduymazlığı olarak yorumluyordu söz konusu haber.
Evet...
Eskişehir'in, Kent merkezi Turizmine sahip bir şehir olduğunu ve zaman zaman da "Avrupa şehri" olduğunu yazıyoruz ya, bu bir türlü yıkılamayan ve yapılamayan binaların, bu şehir tanımlarına hiç mi hiç uymadığının önemli bir ispatıydı aslında.
Şimdi...
Aslında söyleyeceklerimiz belki dikkatlerden kaçmış olan fakat baktığınızda çok da önem taşıyan bir konu bizce...
Şöyle ki:
Eskişehir'e gelen Turistlerin Eskişehir'i gezerken izledikleri güzergâh hiç dikkatinizi çekti mi belemiyoruz?
İsterseniz biz söyleyelim?
Eskişehir'e gelen turistler önce Sazova parkına gidiyor...
Giderken, 30 yıldır bitirilemeyen Kültür Merkezi inşaatını görüyor.
Ardından Kentpark'a geçiyorlar.
Burada da yıllardır bitirilemeyen Nikah salonu inşaatına şahit oluyorlar.
Bot ve Gondol ile Porsuk'da gezmek için geldikleri Köprübaşı'nda, otobüsleri Köprünün üzerinde park ediyor.
Gördükleri ilk bina, yıllardır yıkılıp yapılamayan, içinde alkoliklerin barındığı ve idrar kokusundan dolayı yanından bile geçilmeyen eski Kılıçaoğlu sineması binası.
Porsuk'da bot ile dolaşırken de ilk gözlerine bu mezbele bina takılıyor.
Tarihi Odunpazarı'na çıkmak için, eski Otogarın oradan geçiyorlar ve gördükleri manzara yıllardır boş olan ve yıkılmadığı için çevresini de mahfeden eski Otogar binası.
Kısacası...
Eskişehir'e gelen turistler, Eskişehir'in güzelliklerini görmeden önce Eskişehir'in en mezbele binaları ile tanışıyor.
Buna yıllardır nasıl müsaade ediliyor, insan vallahi ona şaşıyor...
......
O günden beri ne arayan varmış ne de soran
Ertuğrul Dindar başarılı Milli Eğitim Müdürlerindendi.
Eskişehir'in yanı sıra Aydın ve Denizli gibi illerde de Milli Eğitim müdürlüğü görevinde bulundu.
Son olarak Muğla Milli Eğitim müdürlüğüne atandı ama Muğla'ya gitme yerine Ankara'da kalmayı tercih edip, Bakan Nabi Avcı'nın danışmanlığına getirildi.
Mahalli seçimler öncesinde Meclis listeleri oluşurken Ertuğrul Dindar'a "İstifa et Meclis üyesi ol" denildi.
O da bunu yaptı.
Bakan kontenjanından birinci sıra meclis üyesi yazıldı.
Ancak...
Bazı AK partililer seçim kuruluna itirazda bulundular.
Ertuğrul Dindar'ın belirlenen süre içinde istifa etmediğini söyleyip, meclis üye aday adaylığının düşmesi gerektiğini belirttiler.
Seçim kurulu bu itirazı haklı buldu ve Ertuğrul Dindar'ın meclis üye aday adaylığını iptal etti.
Böylece...
Ertuğrul Dindar hem memuriyetten istifa etmiş, hem de meclis üyesi olamamış oldu.
Söylenenlere bakılırsa, o günden bu yana Ertuğrul Dindar'ı kimseler aramıyormuş.
Hatta...
İstifa ettirip, kontenjan adayı yazdıranlar bile...
Yani...
Bakanın kendisi bile...
......
Melih Gökçek alem adam vallahi!
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek.
Önceki gün, 1 Haziran'da seçimin tekrarlanacağı Mahmudiye'ye gelip miting yapmış.
Şimdi "Ne alaka?" diyeceksiniz ama gelmiş ve yapmış işte.
Başbakan'ın kendisini görevlendirdiğini söyleyip, Mahmudiye ilçesinde ilçe halkına hitap etmiş.
Konuşmasında ilçenin her yerinin asfaltlanacağı sözünü de verip;
-"Eğer bu sözsümü tutmazsam gelip Ankara'ya beni protesto edin" diye de özellikle belirtmiş.
Tam bu sırada...
Kendisini dinleyenler arasında bulunan bir vatandaşın sözlerini protesto etmesi üzerine de polislere seslenip, "Alın bu adamı. Kendisinden davacıyım" diyerek, gözaltına aldırtmış.
Söylenenlere ve yaşanan olaylara şahitlik eden bazı vatandaşlar ise;
-" Bir de kalkmış "Sözümü tutmazsam Ankara'ya gelip beni protesto edin" diyor. Kendisini protesto eden adamı Mahmudiye'de resmen gözaltına aldırdı. Maazallah sözünü tutmadığında Ankara'ya gidip protesto etmeye kalksak başımıza neler gelir neler" demekten kendilerini alamamış.
.......
Demek ki neymiş?
Özellikle aday belirleme süreci yaşanırken çok kızdılar Büyükerşen'e...
-"Genel başkan'a her istediğini yaptırıyor." diye eleştirdiler.
-"Aksi takdirde ben yokum" diyerek şantaj yaptığını söylediler.
Hatta...
-"Bir kişi partinin ve Genel başkanın üzerinde nasıl olabilir?" eleştirisinde bile bulundular.
Her defasında aynı yorumu yaptık.
-"Kabahat Büyükerşen'de değil, Genel Başkanda" dedik.
Hatta...
-"Odunpazarı adayı anketle belirlenecek", "Anketten çıkan isim aday olarak atanacak" gibi sözlerin ardından Kazım Kurt'un Odunpazarı adayı yapılması sonrasında bile aynı yorumu devam ettirip;
-"Büyükerşen bazı istekleri ve şartları olur. Bu da doğaldır. Sorumluluk, bu istekleri ve şartları uygulayandadır" dedik.
Gelinen noktada haklı olduğumuz ortaya çıktı...
Bakın şu sıralar Cumhurbaşkanlığı adaylığı gündemde.
Normalde bir partinin Cumhurbaşkanı adaylığına en yakın ismi, şüphesiz o partinin Genel Başkanıdır.
Yani; en tepesindeki birinci ismi.
Bakıyorsunuz, o ismin adaylığı gündemde bile değil.
Ama Büyükerşen'in adaylığı konuşuluyor mu? Konuşuluyor...
Demek ki, neymiş?
Bir kişi hem Genel başkanın hem de partinin üzerinde olabiliyormuş.
Ayrıça...
Bu durum da Büyükerşen'in kabahati değil, o da ayrı mesele...
..........
BİRAZ DA
GÜLMEK LAZIM
Karısını Kaybeden Adam
Adam, tıklım tıklım dolu bir hipermarketteymiş. Alışveriş eden çok
güzel bir kadının yanına sokulmuş:
"Afedersiniz hanımefendi, karımı kaybettim bulamıyorum, benimle biraz
konuşur musunuz?"
Güzel kadın tepkili bir şekilde:
"Karınızı kaybetmenizle benim ne ilgim var?"
Adam izah etmiş:
"Rica ederim, lütfen yanlış anlamayın. Ne zaman güzel bir kadınla iki
çift laf etmeye kalkışsam, karım şıp diye damlar da."