7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Türk Milli Eğitimine yıllarını vermiş öğretmen Osman Koçak ile Öğretmenler Günü'ne özel röportaj:Öğretmenlik milletvekilliğinden daha önemli görülürdü"

öğretmen; öğrencisinin sevincine tebessüm, hüznüne gözyaşı olur. öğretmen çorak topraklarda gül bahçeleri kurar. öğrencilerini vatan coğrafyasında bahar çiçekleri gibi elvan elvan açtırır. öğretmen, al bayrağın dalgalanışındaki nazlı edayı öğrencilerine öğretirken; ‘’Ne harabatız ne harabatiyiz mazide olan atiyiz’’ diyerek geçmişten geleceğe görkemli köprüler kurar. öğretmen bilir ki;’’mazisi yıkık milletin atisi olamaz.’’ O, mensubu olmakla gurur duyduğu Türk milletinin tarihi, kültürü ve inancıyla barışık bir gönül insanıdır. öğretmen; ruhlardaki fetihlerin kahramanı ve şeref sahibi olduğu halde, vatan çocuklarına hizmeti tercih etmiş ve kendini andı ile öğrencilerine adamış kutlu bir bilgedir. Bütün kâinatın emrine verildiği ve bu yüzden yaratılmışların en şereflisi olan insanı; vicdan, irfan ve düşünce yönünden öğretmen eğitir. Bilim insanlarının, formül ve çizgilerinde, ediplerin dize ve satırlarında, müjdeli hakanların ve devlet adamlarının inkılâplarında onun nefesi vardır. Başöğretmenimiz Atatürk’ün;’’Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.’’sözünden hareketle diyebiliriz ki, bir milletin yücelmesi öğretmene verilen değere bağlıdır. öğretmen insan sanatkârıdır, hayatın kullanıcısı değil yapıcısıdır, seyircisi değil aktörüdür. O, en güzel, en doğru hayat örneğini yapar, hazırlar, öğrencilerine sunar. öğretmen, toplumdaki her olumsuzluğun kendi sorumluluğundan kaynaklandığı bilir. Bu yüzden küçücük dimağlara kazandırdığı ilim ve onların tertemiz kalplerine nakşettiği ahlakla toplumların kader programına en büyük katkıyı sağlamaya çalışır. öğretmenlik, akademik çalışma, mesleki formasyon ve alanında da uzmanlık gerektiren kendine özgü kuralları olan profesyonel bir meslek dalıdır. Bunun yanında Mehmet Akif’in deyişi ile, ‘’Muallimim diyen olmak gerektir imanlı Edepli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı ‘’ Eğitimin en başta gelen işi, millî kültürü genç nesillere devretmek; millî kültür malzemesini, en ileri ve en ince tekniklerle, millî şahsiyeti ve üslûbu zedelemeden işleyerek geliştirmek çağdaşlarını hayran bırakacak eserlere ulaşmak üzere insanlarına sarsılmaz bir iman, irade ve heyecan vermektir. Eğitimin asla vazgeçilmez karakteri «millî» olmasıdır. Her millet, çocuğunu, «millî bir eğitimden» geçirmektedir. Yine, her millet, eğitimin temelinde millî kültürünü bulundurmaktadır. Genç nesiller, atalarından birikmiş tecrübeleri devralarak geliştirip olgunlaşmaktadırlar. Hiç şüphesiz, bu tecrübe, başka cemiyetlerle kurulan temaslarla daha da gelişip zenginleşmektedir. öğretmen, okuma-yazma öğretme memuru değildir. Balını yapıp ürettikten sonra insanlara bırakan arının hareketini şuurlandırıp bir ideal haline getirirsek onda öğretmeni buluruz.
Başöğretmeniz Atatürk’ü, şehitlerimizi, sonsuzluğa göçen öğretmenlerimizi minnet, şükran ve hayır-dualarla anar, sevgi ve saygılarımı sunarız.
Değerli okurlarımız, bu Pazar  ‘’öğretmenler Günü ‘’ olmasından dolayı sohbetimizi Türk Milli Eğitimine yıllarını vermiş değerli öğretmen ağabeyimiz Osman Koçak’la gerçekleştirdik. Bu vesileyle irfan ordumuzun kıymetli eğitimcilerinin günlerini kutlarız.

Hocam, 1955-1961 yıllarında Eskişehir Yunus Emre öğretmen Okulunda yatılı olarak okudunuz. O yılların sosyal yapısını anlamak bakımından okula girişinizi, okul hayatınızı ve okul ortamını anlatır mısınız?

1950’li yıllarda Türkiye’de yalnız iki ilde üniversite vardı. Bunlar, İstanbul ve Ankara üniversiteleriydi. Lisesi bulunan il sayısı da ancak bir elin parmakları kadardı. Sonuçta ilçemiz olan Emirdağ’da uzun sür lise de olmadı ortaokul da. 1948 yılında ortaokul, binası olmadan açıldı. O zamanki Halk Evi binasında eğitim öğretime başladı. Yalnızca 14 öğrencisi vardı. Hâliyle benim gibi köy çocukları için ortaokul ve lisede okumak hayaldi. Ancak parasız yatılı ( leyl-i meccani) öğrenci kabul eden öğretmen Okullarında  okumak fırsatı vardı.
Ayrıca , öğretmenlik mesleği de toplumun her kesimince saygı görüyordu. Rahmetli Mutafa Kemal Atatürk’e ; ‘’Milletvekillerine ne kadar zam yapalım.’’ Diye sorduklarında ; ‘’öğretmen maaşına ne kadar zam yapıyorsanız, o kadar olsun.’’ Demiştir. Yani öğretmenlik, milletvekilliğinden  daha önemli görülmektedir. Atatürk’ün; ‘’ Muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.’’ Sözü öğretmene olan inancı ortaya çıkarmaktadır.  Kaldı ki, 1950’li yıllarda öğretmenler bir süre bir ay tek, bir ay çift maaş aldılar. Rahmetle andığım kayınpederim Ahmet Güler; ‘’öğretmenler çift maaş aldıklarında benim manifatura dükkânımı satın alabilirlerdi. İnce kumaş, İngiliz kumaşı elbise giyenler onlardı. Hele hele öğretmenlerin halay çekip, mandolin çaldıklarını duyunca yer kapmak için yarışırdık.’’ Sözlerini unutmam.
Bir meslek toplumda rağbet görüyorsa yeni neslin ona yönelmesi kaçınılmazdır. Bizler de böylece öğretmenliğe yöneldik. Bizleri sınavlara hazırlayan İbrahim Yüksel, İsmail Yüksel, Tevfik Koçak öğretmenlerimize ve benimle özel olarak ilgilenen  amcam Ahmet Koçak’a şükranlarımı  sunmadan geçemem.
Okul hayatım, Hamidiye Köyündeki  Yunus Emre öğretmen Okulunda altı yıl sürdü. Yatılı olmanın verdiği samimi arkadaşlık duyguları içinde geçti. İkinci sınıf öğrencisi iken, Türkçe öğretmenimiz yazdığım kompozisyonu çok beğenip beni beşinci sınıfa götürdü. Yazımı beşinci sınıf  öğrencilerinin karşısında okuttu. O sınıftaki hemşehrim ve ağabeyimiz Sami Eder, dışarıda beni kutlayıp ileride yazar olabileceğimi söyledi. Altıncı sınıfta başka bir Türkçe öğretmenimiz  beni çağırtarak; ‘’Şu anda çocuk edebiyatı alanında boşluk olduğunu, yeteneğimin olup bu alanda çalışmamı’’ önerdi. Ne var ki, bu önerileri uzun yıllar kulak arkası ettim.
Yine 1961-1962 yıllarında köy öğretmenliği görevinde bulundunuz. Görev yaptığınız köyün sosyolojik durumu konusunda neler söylersiniz? Köy öğretmenliğinin köy ve köylünün sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmasındaki yeri neydi?
Köy öğretmenliğimi tek derslikli, beş sınıfın bir arada olduğu bir ortamda yaptım. öğrencilerimi yetiştirmek için , velilerle anlaşarak  cumartesi Pazar tatilini kaldırdık.Hatta haftada iki gün beşinci sınıflarla, lüks lambası ışığında  gece çalışmaları yaptım.çalıştığım köyün insanları son derece moderndi. O yıllarda o köyde hamam vardı ve cumartesi günleri belli saatlerde yalnızca öğretmene aitti.

Hocam; ilk eseriniz bir şiir kitabı olan  ‘’Gözbebeğim’’, ardından romanlarınız ‘’Fırtınalı İklimler’’ ve ‘’Yanılgı’’ yayınlandı. Bu kitaplarınız hakkında bilgi verir misiniz? 

Aşağı yukarı her yazar, yazın hayatına önce şiirle başlamıştır. O yıllarda her kesimi etkileyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, Necip Fazıl Kısakürek ve özker Yaşın gibi şairlerimizin dizeleri çarpıcı ve ürperticiydi. O etkileşimle şiir yazdım önceleri. Gözbebeğim isimli şiir kitabımı yayımladım. Arkasından roman denemesine geçtim. Kalem Tutan Eller adlı çalışmamı Ahmet Kabaklı’nın başkanı olduğu  Türk Edebiyatı Cemiyetine gönderdim. Olumlu cevap aldım. Yönlendirdikleri yayıneviyle anlaşamadık. Derken, bir nakil sırasında , kaybolan eşyalarımla birlikte , eseri de yitirdim.Yayımlamak nasip olmadı. Daha sonraki yıllarda tek maaşla hayat mücadelesi tüm zamanımı aldığı için yazmaya vakit bulamadım. Nihayet 1999’da deneme türünde Fırtınalı İklimler kitabımı yazdım. Bu kitabımda eğitim dünyasındaki sorunları ele aldım.2005’te yayımlanan Yanılgı isimli kitabım İstiklal Savaşı ve yurt dışına işçi gönderme gibi iki büyük sosyal olayı işler.

Son olarak 2019’da ‘’Aşk Dirliği Yunus Emre’’ biyografik romanınız çıktı. Bu romanınıza konu olarak Yunus Emre’yi seçmenizin sebebi nedir? Romanınız hakkında bilgi verir misiniz?

Aşk Dirliği eserim biyografik türde ele alınmıştır. Yunus Emre’nin hayatını, kaynaklara uygun olarak romanlaştırdım. Yunus Emre konu olunca rivayetler, uydurmalar, menkıbeler anlatılır. Eserimde gerçekçi, tarafsız olmaya, ve asılsız bilgilere yer vermemeye çalıştım. Yunus Emre’nin ilahi duygularını insani duygularıyla birleştirerek verdim. Gelecek kuşaklara önemli bilgi, tecrübe, örnek görüşler aktaran bir kitap oldu. Kitabın dili şiirsel, akıcı ve samimi bir üsluptur.Kitapta, Yunus Emre’nin Türkçe’nin ses bayrağı olduğu vurgulanır.Mevlana’nın  Farsça yazmasına karşı, Türkçe bayrağını açtığı  ve sesini duyurduğu yer alır.Türkçe’yi en duru şekliyle nasıl kullandığı örneklenir.Türkçe konuşmanın horlandığı bir dönemde Türkçe ile  yazdığı şiirler bulunmaktadır.
‘’Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz’’
*
‘’Ben Yunus’u biçareyim
Baştan aşağı yareyim
Aşk elinden avavreyim
Gel gör beni aşk neyledi
Yaktı yaktı kül eyledi’’
 örnekleriyle halkın kullandığı deyimleri, şiire nasıl soktuğu bu konudaki ustalığına verilir. Eserimde tasavvuf inancının vahdet-i vücut nazariyesinden kaynaklandığı işlenir. Buna göre , yeryüzündeki
Her şeyde Allah’tan bir işaret vardır.
Onu ; ‘’ Beni bende demen,
ben de değilim
Bir ben vardır bende,
benden içeri’’ sözleriyle dile getirir.
    O, önce Hakk şairidir. Sonra Hakk’ın yarattığı halkın şairidir. önce Allah’a âşıktır. Sonra Allah’ın yarattıklarına âşıktır. Doğruyu, güzelliği, sevgiyi, kardeşliği seslendirir. Bunlar her toplumun, hatta her milletin istediği duygular olduğu için UNESCO 1991 yılını Yunus Emre Sevgi Yılı ilan etti ve dünyada öyle kutlandı.
Ben, Yunus Emre öğretmen Okulunda okudum. Bursa Eğitim Enstitüsü giriş sınavlarını Yunus Emre ile ilgili sorulara verdiğim cevaplardan ötürü kazandım.
 üç oğlum var. Birinin adı Yunus Emre’dir. Edebiyat grubu öğretmeniyim. Bir yazar çizer olduğumu da eklersek , yazma konusunu Yunus Emre seçmemden daha normal ne olabilir.
Kitabımda Yunus Emre’nin;
‘’Kogıl ayruk sözi sen seni gözle
Senün suçunıla sen seni yüzle
Ne hacettir sana kimse haberi
Farize kimseye kendi pazarı’’ dizeleriyle ahlaki tasavvufun kapıları açılırken; ‘’ Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan, şer’in evliyasıysa hakikatte asidir.’’ İlkesiyle dini tasavvufun özü sergilenmektedir.
 Kitapta Yunus Emre’nin sade bir derviş olmadığı, tersine bilge, arif yerine göre lider kişiliği örneklenmiştir.
Aşk Dirliği eserimde ; Yunus Emre’nin çocukluk, gençlik, isyan, dervişlik ve ermişlik dönemleri anlatılır.  Zaman zaman şiirlerine de yer verilir.
Dervişlik konusundaki;
‘’Dervişlik dedikleri
Hırka ile taç değil
Gönlün derviş eyleyen
Hırkaya muhtaç değil

Hırkanın ne suçu var
Sen yoluna varmazsan
Vargıl yolunca yürü
Er yolu kalmaç değil’’ dizeleri ile ve
‘’Gönül gözün nefs ü heva
Aşk neylesin senin ile
İçin dışım murdar iken
Dost neylesin senin ile

Dünya ile üns bağlayıp
Gönül gözün kör eyledin
Zulmet dolıcak gönlüne
Nur neylesin ile’’ sözleriyle doğruluğa, güzelliğe, aydınlığa  nasıl baktığı verilmiştir. Necip Fazıl Kısakürek’in deyişiyle;
‘’Bir zamanlar dünyaya bir adam gelmiş,
Tüm sayıları silmiş, ‘’bir’’ e yönelmiş.’’ Görüşüyle dile getirmeye çalıştım. Yunus Emre’de ;
‘’Benim seni sevdiğimi
Söyleşirler has ü avam
Söyleşenler söyleşinler
Sensiz dirliğim haram.’’ Dizeleriyle dirliğinin nereye bağlı olduğunu ilan eder.
‘’Bizi bilmeyenler  ne bilsin
Bilenlere selam olsun.’’ Sözleriyle bağlar.  Aşk Dirliği kitabım, okuyucuya şimdiye kadar anlatılmamış bir Yunus Emre’yi tanıtmaktadır.

Osman Hocam, uzun yıllardan beri yazılar yazıyor, eserler veriyorsunuz. Sizdeki yazma yeteneğinin kaynağı nedir? Nasıl bir kültürel ortamda yetiştiniz?
   Dilimizde; ‘’Efendi olunmaz, efendi doğulur.’’ Diye bir söz vardır. Futratı işaret eder. Ancak var olanı geliştirebiliriz. Yazarlık da zorlamayla olmaz. Bir yazarımız on altı yaşındayken ilk romanını  yazdı.Okumayı sevmek,  önemli ve ciddi eserler okumak, kişiyi bu yöne iter.  İçindeki dürtü seni durdurmaz. Okuldaki kompozisyon yarışmalarının , kütüphane zenginliğinin  sürükleyiciliği olmuştur elbette.

Eskişehir, Yunus Emre ile özdeşleşmiş, onun kişiliğiyle harmanlanmış şehirdir. Sizce, Yunus Emre’ye, Eskişehir’de yerel ve idari makamlar tarafından gerekli önem veriliyor mu? Yunus Emre etkinliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

UNESCO’nun 1991 yılını  Yunus Emre Sevi Yılı ilan etmesini  devletin başvurusu sağlamıştı. Ayrıca ülke çağında ve Eskişehir’de Yunus Emre ile ilgili etkinlikler yapılıyor. Mayıs ayı içerisine Sarıköy’de Yunus Emre’yi anma törenleri düzenleniyor.
Yunus Emre, İtalyan şair Dante ile aynı tarihlerde yaşadı. İkisi de halk dilinde  şiirler yazdı. İtalya’da her boş alanda Dante’ye ait bir heykel var. Toplantı yerlerinde şiirlerinden dizeler görülüyor.
Bunun benzeri Yunus Emre’ye ait sanat eseri olan heykeller çoğaltılabilir. Şiirlerinden dizeler  toplantı salonlarını süsleyebilir. Sokaklara, parklara  Yunus Emre’nin dizelerini taşıyan tabletler yerleştirilebilir.  Belediyeler bu konuda kitap yazanları teşvik etmek için ekonomik destek verebilir ya da eser yayınlamış olanların kitaplarını satın alabilir. Yunus Emre’yle ilgili festivaller düzenlenebilir. Bu konuda Türk Dünyası yöneticileriyle işbirliği yapılabilir.

Bir şiirinizi hikâyesiyle birlikte bizimle paylaşır mısınız?

öğretmenlerin  maddi durumunu  anlatan  üstüm Başım Ayakkabım şiirimi sizinle paylaşmak isterim:
Ya ! İşte böyle
Ben öğretmenim.
Sıkıntım; ne işimden ne eşimden ne çocuklarımdan
Sıkıntım; üstümden, başımdan, ayakkabımdan…

İlerde yapmayı planladığınız çalışma ve etkinlikler nelerdir?
Yazabilirsem, geçmişte yaşadığımız dönemleri anlatan bir roman kaleme almayı düşünüyorum.


 


OSMAN KOçAK’IN
öZGEçMİŞİ


 


1944 yılında Emirdağ Hamzahacılı Köyünde doğdu. Yunus Emre öğretmen Okulunda okudu. Yüksek tahsilini Bursa Eğitim Enstitüsünde tamamladı. İlk ve orta öğretim öğretmenliği ve eğitim yönetimciliği yaptı.
1965- 1969 yıllarında, Konya Beyşehir Alaaddin Ortaokul ve Lisesi Müdürlüğü, 1969-1975 yıllarında Afyonkarahisar Dazkırı Ortaokul ve Lisesi Müdürlüğü, 1975-1978 yıllarında Afyonkarahisar Dinar Lisesi Müdürlüğü, 1980-1992 yıllarında Eskişehir Atatürk Ortaokulu Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
Osman Koçak evli olup üç çocuk babasıdır. Oğulları; Dr. önder Koçak Dahiliye uzmanı, Gürler Koçak avukat, Dr. Yunus Emre Koçak psikiyatrist alanlarında çalışmaktadırlar.
 Koçak’ın ; Gözbebeğim (1972-şiir), Fırtınalı İklimler (2000- Deneme roman), Yanılgı (2005 – sosyal içerikli roman),  Aşk Dirliği (2019- biyografik roman) yayınlanmış eserleri bulunmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi