
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ YIPRATILMAMALI
Son yıllarda, TSK, üzerindeki senaryolar hızlandı. Özellikle de Ümraniye Davası nedeniyle, ilginç olduğu kadar dikkat çeken gelişmeler oluyor. Son olarak, Ümraniye Davası sanığı bir emekli subayın evinde ele geçirildiği söylenen, "AKP ve Fetullah Gülen Cemaati ile ilgili " Belge" ortamı daha da gerdi.
Taraf gazetesinde yayımlanan haber üzerine, Genelkurmay Başkanlığınca derhal soruşturma emri verildi ve aynı gün Askeri Savcılık olayla ilgili soruşturmaya başlattı. Yapılan ön soruşturma sonucunda, " Askeri Savcılığımızca olayla ilgili olarak yapılan soruşturmada şu ana kadar elde edilen deliller değerlendirildiğinde, ele geçirildiği iddia edilen belgenin, Genelkurmay Başkanlığının, herhangi bir biriminde hazırlanmadığına ilişkin bir kanaate varılmıştır." açıklaması yaptı.
Genelkurmay Başkanlığı, belgenin, gerçek olup olmadığı, kim veya kimlerin emriyle, ne zaman nerede ve kim tarafından hazırlandığı, belgenin şüpheliye, kim veya kimler tarafından verildiği, hususları üzerinde, kesin bir açıklama yapmadı. Ancak bir tutuklunun ofisinde yapılan aramada ele geçirildiği iddia edilen belgenin, milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliği bakımından, önem arz eden bilgiler içerdiğinde kuşku bulunmamaktadır, görüşünü kamuoyu ile paylaştı.
İnsan ister istemez şu soruyu sormak istiyor. Bir şüphelinin ofisinde ele geçirildiği bildirilen belge, neden savcılıktan önce, Taraf Gazetesi'ne aktarılıyor?
Belgeyi kamuoyu ile paylaşan ve kurulduğundan beri de TSK' yla mücadeleyi, alışkanlık haline getiren Taraf gazetesi, suç işlemiş durumda... Ancak birilerinin işine yarayan tertipler, bir süredir, suç da olsa meşru sayılıyor.
Son belgede, Avukat Demet Reçber, "Arama sırasında, içeri avukat alınmadığını ama avukat varmış gibi rapor tutulduğunu, altında avukat imzası olmadığını, polisin aramayı tek başına yaptığını" ve belgenin oraya sonradan konduğunu" söylemesi, kuşkuları daha da artırdı. Özellikle de Ümraniye Davası' nın, davasının, en temel dayanaklarından biri olan Tuncay Güney'le ilgili raporun, bazı polisler tarafından hazırlaması ve gerçeğe uygun olmadığının daha sonra ortaya çıkması, TSK ve ülkemizin, ciddi bir senaryo ile karşı karşıya olduğunun da bir göstergesidir.
Elbette iddialar ve belge, ne kadar doğru bilinmez. Önümüzdeki günlerde de Yargı gerçeği ortaya çıkaracaktır. Ancak son yıllarda, TSK' yı yıpratmak ve etkisiz hale getirmek gayesiyle pek çok senaryo gündeme getirildi. Dış ve iç şer odakları, TSK' yı hedef aldı. Bu senaryolar karşısında kamuoyunun suskunluğu ise dikkat çekicidir. Oysa Türk toplumunu bugünlere, " KÖYLÜ" ve " ASKER" taşıdı. Bu gerçeği bilen emperyalist ülkeler ve onların yandaşı olan uluslararası kurum/kuruluşlar, bu iki unsuru, etkisiz hale getirmek için, her yolu denedi. Sonuçta IMF sayesinde de ürünlere kota uygulayarak köylü güç duruma düşürüldü. Geçmişte dünyada tarım ürünleri açısından, kendi kendine yeterli yedi ülkeden biri olan Türkiye, bugün tarım ürünleri ithal eden ülke haline geldi.
ABD ve AB yanında, dış ve iç şer odakları Türk Silahlı Kuvvetlerini etkisiz ve yetkisiz hale getirmek için, büyük caba harcıyorlar. Son olarak Türkiye ile AB arasında en üst düzeydeki organ olan Ortaklık 'Ortak Pozisyon Belgesi'nde, yine Türk ordusu hedef alındı. Ermeni ile yakınlaşmanın övüldüğü, Ruhban Okulu konusunda memnuniyet verici gelişmeler yaşandığı belirtilen raporda, Türk Silahlı Kuvvetleri' ne ağır ifadelerle saldırıldı.
Avrupa Birliği, taslakta, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, yasalara aykırı bir şekilde siyasi nüfuz kullandığını öne sürdü. Belgede, ayrıca üst düzey komutanların hem iç hem de dış politika konularında yetkilerini aşan açıklamalar yaptıkları iddia edildi.
Hülasa Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nin, ulus felsefesi, temel ilkeleri, üniter yapısı, birliği, dili tartışmaya açılır hale gelmiştir. Tablo bu iken Ankara'da, "İrtica Eylem Planı" belgesi depremi, üzerine yaşanan gelişmeler, devletin zirvesinde öteden beri var olan güven bunalımı kaygı verici boyutlara taşıdı.
Özellikle de Orgeneral İlker Başbuğ'un, "darbeciler, TSK bünyesinde barınamaz" teminatına rağmen, bazı sözel ve yazılı basının, siyasi iktidarın ve bazı kesimlerin, bu açıklamalara itibar etmeyerek, bunalımı adeta körüklemesi, gelişmelere önyargılı yaklaşması ve hatta yargısız infaz yapması, ülkemiz açısından hiçte hayra alamet değildir.
Türkiye' yi yönetenler, özellikle de seçmen, artık gerçekleri görmelidir. Türkiye, hassas coğrafyada sahip olduğu maddi ve manevi bütün zenginlikleri ile güven ve istikrarı simgeliyor. Bunun sürekli ve kalıcı olabilmesi için, Türk insanı, ülkesine ve TSK' ya sahip çıkmak zorundadır. Çünkü GİDEBİLECEĞİMİZ BAŞKA BİR TÜRKİYE YOK.