
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
TÜRKİYE-RUSYA-ABD AB İLİŞKİLERİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin'in, tarihi görüşmesine, ev sahipliği yapan St Petersburg kenti, Putin için, önemli bir kent. Rusya, yüzyıllarca bu şehirden yönetildi. Eski imparatorluk başkentidir.
Görüşmenin, St Petersburg kentinde yapılması, Rusya' nın, görüşmeye verdiği önemi de gösteriyor. O nedenle de Türk-Rus görüşmesi, her iki ülke açısından, önemli bir gelişme olmuştur. Görüşme de alınan kararlar, her iki ülke arasındaki ilişkileri olumlu etkileyecektir.
Ankara ve Moskova, 2016-2019 arasını kapsayan, bir 'orta vadeli program' üzerinde mutabakata vardı. Bu mutabakat kapsamında, ekonomi, ticaret, enerji, turizm ve beşeri alanlarda, bazı kararlar alındı.
Rusya ile üst düzey işbirliği konseyi, yeniden canlandırılacak. Charter uçuşları başlayacak.Tarım ürünleri dâhil, ikili ticareti kısıtlayan ve . Türk müteşebbislere yönelik yasaklar kaldırılacak. Vizesiz rejimi, tam teşekküllü olarak tekrar yürürlüğe koymak için, peyderpey ve müştereken adımlar atılacak.
Akkuyu projesi hızlandırılacak. Türk Rus ortak yatırım fonu kurulacak. Savunma sanayinde işbirliği arttırılacak. Türkiye-Rusya-Azerbaycan üçlü zirvesi mekanizması kurulacak. Ankara-Moskova hattı, bir güven ve dostluk hattı haline getirilecek. Türk Akımı projesi hızlı biçimde hayata geçirilecektir.
Türk-Rus ilişkileri karşısında, ABD ve AB kaygılıdır Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile St. Petersburg'da gerçekleştirdiği görüşme, Avrupa medyasında geniş yankı uyandırdı.
Aslında Sayın PUTİN, 10 Şubat 2007'de yaptığı konuşmada, Soğuk Savaş sonrasında öngörülen tek kutuplu dünyayla ilgili değerlendirmelerde bulunmuş, "Günümüz dünyasında, tek kutuplu dünyanın, kabul edilemez olmasının yanı sıra, aynı zamanda imkânsız olduğunu da vurgulamıştı. Tek taraflı ve çoğu kez gayri meşru olan eylemlerin hiçbir soruna çare olmadığını vurgulayan Putin, bunların yeni insanlık trajedilerine sebep olduğunu ve yeni gerilim noktaları yarattığını ve bugün, uluslararası ilişkilerde gücün -askeri gücün- neredeyse sınırsız kullanımına şahitlik edildiğini ve bu gücün, dünyayı daimi çatışmalara sürüklemekte olduğuna dikkati çekmişti.
Türkiye, yıllardır Batı ülkelerinin müttefiki olarak, üzerine düşen her türlü fedakârlığı yaptı. Hatta soğuk savaş döneminde, batı ülkelerinin ileri karakolu bile olmayı kabul etti. Dünyanın, pek çok yerine, istenildiğinde asker gönderdi. Ekonomisini, IMF' ye teslim etti. Batı ülkelerinde olan terör olaylarını, sürekli kınadı. Ancak bu fedakârlığın karşılığını göremedi.
Türkiye, müttefik bildiği batı ülkeleri, tarihin her döneminde, Türk toplumuna karşı dost göründü ama örtülü düşman oldu. Geçmişte haçlı seferleri ile bugün ise mezhepsel ve etnik yapıyı körükleyerek, Türkiye'yi zor durumda bırakma, alışkanlığını hala sürdürüyor.
Batı ülkeleri, Türkiye ve bulunduğu coğrafyadaki menfaatlerini, kollamayı ve korumayı temel politika olarak benimsemişlerdir. Bu nedenle de Türkiye' yi de bir çatışma içine sokmayı da her zaman, kendi menfaatlerine uygun görmüşlerdir,
Öte yandan Avrupa Birliği'nin, Türkiye'nin, tam üye olma isteğine karşı, bitip, tükenmez şartlarını, temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyorlar.Özelliklede Helsinki, Kopenhag, kriterlerle, hiç ilgisi olmayan, yeni ve aşağılayıcı ve ülke bütünlüğüne zarar verecek şartları ise, bıkkınlık getirdi.
"Batı ülkeleri, FETÖ Darbesinde sesiz kalarak, adeta destek verdi. Nitekim Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN, "Diğer terör örgütleriyle olan mücadelemizde, olduğu gibi, darbe girişimi sırasında ve sonrasında da dostlarımızdan beklediğimiz desteği alamadığımızı da açıkça söylemek zorundayım, bunu üzüntüyle ifade ediyorum. Bu gerçeği görmek için, darbe sırasında ve sonrasında ortaya konan tepkilere, bakmak yeterlidir." dedi.
Türkiye, Rusya ve bölgedeki ülkelerle, iyi ilişkiler içinde olmak zorundadır. Son darbe girişiminin arkasında, ABD nin olması, PYD' ye desek vermesi, BOP' u hatırlattı. ABD, bu projesi ile Ortadoğu ülkelerini, "Helsinki Sonuç Belgesi' nin insan hakları, temel hak ve özgürlüklerini, temel alan 7'nci maddesi gerekçe gösterilerek, terör örgütlerine destek vererek, Büyük Ortadoğu Projesi' nin, iki temel hedefini gerçekleştirmek istiyorlar.
İlki, ABD, Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya, Kuzey Afrika' da kendine rakip olacak bir gücün yükselmesini önlemek.
İkincisi ise Askeri-teknoloji gücüne dayanarak, bu bölgelerdeki petrol ve doğal gaz kaynakları üzerinde denetim kurmaktır.
ABD ve Avrupa devletlerinin, Türkiye'ye karşı giriştikleri savaşlarda, daima DİN" faktörü, ağır basmıştır. FETO Darbesi, en güzel örnektir.
Batı dünyası, dün olduğu gibi, bugün de Osmanlı İmparatorluğu' nun, Avrupa içlerine sarkarak, oralara yerleşmesini, hiçbir zaman affetmemiş, Türkleri,Avrupa ve Anadolu' dan atmak içinde, her yolu da mubah saymışlardır.Geçmişte Balkan toplumlarının, etnik duyguları kamçılanmış, önce ayaklanmalar, sonra savaşlarla, istenen sonuca ulaşılmıştır.
Bugüne de aynı senaryolar, Irak, Suriye ve Türkiye' de, uygulanmak isteniyor. Her üç ülkede de ABD ve AB tarafından, etnik ve dinsel önyargı ve nefret körüklenerek, terör örgütlerine de örtülü destek verilerek, amaçlarına ulaşmak istiyorlar.