7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

"Türkler hep mazlumun yanında olmuştur"

   PROF. DR. FERRUH AĞCA  (özgeçmiş )
     1974 yılında Yozgat’a bağlı çayıralan ilçesinde doğdu. İlk ve Ortaokulu çayıralan’da , Liseyi ise İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’nde okudu. Lisans öğrenimini Erciyes üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde, Yüksek Lisansını yine Erciyes üniversitesi Türk Dili Anabilim Dalında Hıristiyan Karamanlı Türklerinin dil özellikleri üzerine yaptığı tez ile tamamladı. Doktorasını ise Hacettepe üniversitesinde Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ve Prof. Dr. Dursun Yıldırım hocaların danışmanlığında Maniheist ve Budist Türklerin dilleri üzerine hazırladığı tez ile tamamladı.
    Eskişehir Osmangazi üniversitesinde hem Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Eski Türk Dili Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışmakta  hem de TöMER müdürü olarak görev yapmaktadır.


PROF. DR. FERRUH AĞCA SOHBETİ


Maniheist ve Budist Türkçe Metinler, Uygur Türkçesi, Karamanlı Türkçesi… sizin çalıştığınız konular arasında bulunmaktadır. Farklı dönemler, farklı inançlar buna karşılık Türkçe’nin varlığı ve kimlik belirleyici olması da bir gerçektir.. Hocam, ‘’Dilimizin milli kimliğimiz’’ olması konusunu nasıl bilmemiz, algılamamız gerekiyor?
   Türk dili, kadim zamanlardan bu tarafa, farklı coğrafyalarda ve kültürel havzalarda yaşamış, her bir safhada karakterini güçlendirmiş bir dildir. Başka bir ifadeyle Türk dili zaman, çevre ve farklı kültürlere bağlı olarak irtifa kaybetmiş, dönüşmüş, başkalaşmış bir dil değildir. Aksine Türk dili, temellerinde var olan yapısını hiç değiştirmeden ve gittikçe sağlamlaştırarak bugünlere ulaşmış bir dildir. Bu durum, bize Türk dilinin “milli kimliğimiz” olduğunu da açıkça göstermektedir. Bu çerçevede Türkler ister Asya’da, ister Avrupa’da ve isterlerse başka bir coğrafyada yaşamış olsunlar, her daim dillerini muhafaza edebilmişlerdir. Mesela Türkler Asya’da kurdukları devletler gibi Anadolu, Balkanlar ve Avrupa’da kurdukları devletler ile de Türk diliyle bir medeniyet meydana getirmişlerdir.
öte yandan Türkler tarih boyunca farklı inanç sistemlerini kabul etmiş ve bu çerçevede birçok alfabe kullanmış milletlerdendir. Bunda Türklerin İpek Yolu üzerinde devletler kurmuş olmalarının ve dolayısıyla çeşitli dinlere mensup milletlerle karşılaşmalarının rolü büyüktür. Türklerin çeşitli kavimler ve kültürlerle temas etmeleri, sadece din ve yazı sistemlerini değiştirmelerine yol açmıştır. Bu çerçevede tarih boyunca Türkler, Tengrici, Maniheist, Budist, Hıristiyan, Musevi ve Müslüman olmuşlar, bu çevrelere ait Türkçe eserler yazmışlardır. Farklı çevrelere ait bu metinlerin dili, kendi tabii akışındaki değişimlerin dışında, kültürel çevreye bağlı olarak asla değişmemiştir. Dolayısıyla Türk dili, her daim “milli kimliğimiz” in en önemli sembolü olmuştur.
  Topluluklar kendilerini dil ile milletleştirebilirler. Şartlar ne olursa olsun milletler kendilerini dil ile tanımlarlar. Bu bakımdan Türklerin hayatında zaman ve çevre değişse de dil değişmemiştir. Runik alfabeyle yazılmış Bilge Kağan’ın dilindeki sözcükler, benzetmeler, koşutluklar ne ise 13. yüzyılda Anadolu’da Yunus Emre’nin dilindekiler de aynısıdır. Devamlı olan milletler ve dilleridir.   
Türk kültürü zaman ve mekâna bağlı olarak temeli aynı kalmak üzere bazı değişikliklerle devam etmektedir. Türk kültürünün dayandığı temel kodlar nelerdir? Yüzyıllar boyunca sürüp gelen kültürel değerlerimizi açıklar mısınız?
Türk kültürünün dayandığı temel kodlar ve kültürel değerlerimiz ifade edilmek istense, herhalde, dünyanın en hacimli ansiklopedileri kâfi gelmez. Zira dünyanın en kadim, en özgün ve en yayılmış kavimlerinin başında Türkler gelmektedir ve Türklerin bu özellikleri başlı başına, özgün bir kültür ve ardından medeniyet yaratmıştır. Bununla birlikte Türk kültürünün temel birkaç özelliğinden söz etmek gerekirse, özetle şunları ifade etmek mümkündür:
Türkler, hangi zaman ve mekânda hangi inanç sistemi içinde olurlarsa olsunlar, daima dünyaya nizam verme ülküsünde olmuşlardır. Türkleri ötüken’den Avrupa’nın içlerine kadar götüren asıl sebep, bu ülküdür. Bu bakımdan, bugün, dünyanın hangi noktasında bir mazlum varsa Türkler oraya müdahildir. Başka sebepler de olmakla birlikte Türklerin konar-göçer olmalarının sebepleri arasında da bu ülkü gelmektedir. Dolayısıyla Türk kültürünün temellerinden biri de konar-göçer hayat tarzına sahip olmalarıdır. Bu hayat tarzı, tek başına Türk yaşam biçiminin adıdır ve bu sebeple “Bozkır Yaşam Şekli” olarak tanımlanır.
  Türk kültür evreninde, millet  (bodun)  ve milleti idare eden yönetici (kağan) ve toplumsal düzen (töre) ile yaratanın pay ettiği şans, baht (kut) oldukça önemli kodlardır. Türk milleti bu unsurlar olmadan tanımlanamaz. Ayrıca bu kodlar, Türklerin hayatında devletin, düzenin, kanunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Devlet çok önemli olduğu için Türkler hiçbir zaman başka bir kavmin ya da devletin boyunduruğu altında yaşamamışlardır. Başka bir ifadeyle Türkler her nerede yaşamışlar ise daima bir devlet sahibi olmuşlardır. Türklerin bu devletçilik anlayışları, kendilerine ve kültürlerine de bir kalkan olmuş, bozulmasına, yok olmasına mani olmuştur. Türk kültürünün temel unsurlarından biri de tek Tanrılı olmasıdır. Türkler tarihleri boyunca tek bir yaratana inanmışlar, inanmak için başka bir unsur aramamışlardır. 
  2016’da Uygur Harfli Oğuz Kağan Destanını Metin – Aktarma – Notlar – Dizin – Tıpkıbasım bölümleriyle inceleyerek kitap halinde çıkardınız? Oğuz Kağan Destanını seçmenizin sebebi nedir? Oğuz Kağan’ın evrensel mesajı konusunda bilgi verir misiniz?
2016 yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yayımları arasında çıkardığım Oğuz Kağan Destanı, Paris’te Bibliotheque Nationale’de bulunan Uygur harfli yazmadır. Aslında Oğuz Kağan Destanı olarak bilinen destanın Türk edebiyatında Camiü’t-Tevarih’te ifade edilen varyantı ile Dede Korkut Hikâyeleri, Şecere-i Terakime gibi başka varyantları da vardır; ancak bunlar içerisinde en kadim olan Paris’teki Uygur harfli nüshadır. Bu nüshanın Türklerin ilk alfabelerinden biri olan Uygur alfabesiyle yazılmış olması, içinde mitolojik unsurları barındırmış olması ve zaman zaman manzum olması gibi hususlar, nüshayı diğerlerinden farklı kılmaktadır.
Oğuz Kağan Destanı, daha önce Rıza Nur, Reşit Rahmeti Arat, Willi Bang, Aleksandr  Şçerbak gibi âlimler tarafından çalışılmış olmakla birlikte, Türkolojinin o günkü bilgi ve birikimleri destandaki çeşitli problemleri çözmeye imkan vermemekteydi. Bununla birlikte destandaki problemlerin bugünkü bilgiler ve yaklaşımlar ile tekrar ele alınması gerekli hâle gelmiştir ve bu sebeple tekrar okuyup anlamlandırılmaya çalışılmıştır.
Oğuz Kağan Destanı, tabii olarak Türklerin yaratılışı, vatan tutuşları, töreleri, toyları, kurultayları gibi birçok meseleyi dile getiren bir metindir ve baştan sona milli kültürün ürünüdür. Bununla birlikte destanda, dünyanın / evrenin yaratılışı ve insan gibi evrensel konular da dile getirilmiştir. Mesela Oğuz Kağan’ın bir ağacın kovuğundan beliren bir kadın ile evlenmesi ile gökten gelen bir kadın ile evlenmesi tümüyle Türklerdeki ve aynı zamanda dünyadaki yer ve göğün yaratılışını temsil etmektedir. Aslında destan edebiyatı bakımından zengin olan Türk edebiyatının millilik-evrensellik bakımından incelenmesi ya da değerlendirilmesi ilginç sonuçlar çıkaracaktır. 
Türk Dili ve Edebiyatı hocası olarak liselerimizdeki edebiyat müfredatını ve öğretimini nasıl buluyorsunuz?
Türk eğitim sisteminin ilk kademesinden üniversite yıllarına kadar bütün evrelerinde çok yüklü bir programa sahip olduğunu ifade etmeliyim. Hemen hemen her kademede öğrencilerimize çok şey öğretmek istiyoruz. Liselerdeki Türk Dili ve Edebiyatı müfredatı da benzer şekilde bilgi yığınları ile yüklüdür. Bu çerçevede Türk Dili ve Edebiyatı öğretimi de dahil olmak üzere Milli Eğitim sistemimizde temel sorunumuz, bilgi vermek mi olmalı yoksa bilgiye erişme yol ve yöntemlerini öğretmek mi olmalı veya edinilen bilgileri hayatta kullanma yolları edinmek mi olmalı gibi sorulardır. Bu sebeple mesela Türk edebiyatında bir şahsiyetin ne zaman doğduğu ve öldüğü, nerelere göç ettiği gibi bilgilerden ziyade bu şahsiyetin edebi zevk ve estetik duygularını kavratabilecek ve öğrencilerin kendi hayatlarında bu duyguları uygulayabilecek bir öğretim modeline geçmemiz gerekmektedir.
öte yandan liselerde Türk dilinin gramer özelliklerini öğretmeye çalıştığımız dersleri ya tümüyle kaldırmalı ya da bu konulara hiç temas etmeden, dillendirmeden, ezberletmeden metin içinde sadece göstermeliyiz. Bana göre dilbilgisi konularını ayrıca bir ders olarak vermenin hiçbir faydası yoktur. Dil ya da dilin kuralları, ancak edebi bir metin içerisinde öğrenilir. Bunun yolu da kitap oku(t)maktır. Sonuç olarak okullarımızda öğrenciler, fen bilimlerini laboratuvarlarda, sosyal bilimleri ise edebi ve tarihsel eserlerde tatbik edebilecek bir sistem içinde yetiştirilmelidir.    
  17-19 Ekim 2018’de Eskişehir’de X. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu düzenleyeceksiniz. Bu sempozyum hakkında bilgi verir misiniz? Türkçe’nin dünya dilleri arasındaki yeri nedir?
  Bahsettiğiniz gibi Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu’nun onuncusu Eskişehir Osmangazi üniversitesinin ev sahipliğinde Eskişehir’de gerçekleştirilecektir. Bu sempozyum Eskişehir Osmangazi üniversitesinin Türkçe öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (TöMER), Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ve Türk Dünyası Araştırma ve Uygulama Merkezi (ESTüDAM) tarafından düzenlenmektedir.
  İlki 2000 yılında Başkent üniversitesinde düzenlenen Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu’nun sonuncusu geçen sene İnönü üniversitesinde yapılmış, onuncusunun ise Eskişehir’de yapılmasına karar verilmiştir. Hakikaten bir dünya dili olan Türkçe üzerine uluslararası bir sempozyumun Türk Dünyası Kültür Başkentliği yapmış olan ve aynı zamanda Yunus Emre ve Nasrettin Hoca gibi Türk dünyasının iki önemli simasının memleketi olan Eskişehir’de yapılacak olması oldukça anlamlıdır. Dünyanın en kadim dili, en fazla konuşuru olan dillerinden biri, dünyaya en fazla yayılmış dillerden biri ve aynı zamanda kültür ve medeniyet dili olan Türkçenin tarihsel ve çağdaş dönemlere ait özelliklerinin böyle uluslararası sempozyum ile Eskişehir Osmangazi üniversitesinde ifade edilecek olması bizler için büyük bir mutluluktur. Hazırlıklarımız tüm hızıyla devam etmektedir. 17-19 Ekim 2018 tarihleri arasında Türkiye’den ve yurt dışından 300 akademisyeni üniversitemizde ağırlayabilmenin hazırlıklarını yapıyoruz.    
Sayın hocam. Eskişehir Osmangazi üniversitesi, Türkçe öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESOGü TöMER)’nin müdürlüğünü yapmaktasınız.  öğretim faaliyetleriniz neleri kapsamaktadır?
2013 yılında kurulan ESOGü TöMER, ülkemizde üniversite okumak isteyen uluslararası öğrencilere Türkçe öğretmeyi hedeflemiş bir yerdir. Merkezimiz adından da anlaşılacağı üzere öğretim, uygulama ve araştırma olmak üzere üç ayağa sahiptir. Buna göre her yıl eylül ayında merkezimize kayıt olan ya da T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı’ndan gelen Türkiye Burslusu öğrencilere en temel seviye olan A1’den başlayıp haziran ayının sonuna kadar 8 ay gibi kısa bir zamanda C1 seviyesinde Türkçe öğretiyoruz. Bu anlamda ESOGü TöMER, öğretim görevlileri, sınıfları ve kapasitesi ile Türkiye’nin en iyi Türkçe öğretim merkezlerinden biridir.
Bizler ESOGü TöMER’de aynı zamanda Türk dilinin ve kültürünün araştırılmasına yönelik faaliyetlerde de bulunmaktayız. Mesela bu sene Mart ayında Uluslararası Ahmet Hamdi Tanpınar Sempozyumu yaptık. Keza 17-19 Ekim 2018 tarihlerinde X. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu yapacağız. Bu tür faaliyetlerimiz ile merkezimizin uygulama ve araştırma misyonlarını yerine getiriyoruz. Merkezimiz hemen hemen bütün faaliyetlerini, T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı ve Yunus Emre Enstitüsü ile işbirliği halinde gerçekleştirmektedir.
 Son olarak, Türk dili, edebiyatı ve kültürü ile ilgili görüşlerimizi ve fikirlerimizi önemseyip benimle bir mülakat gerçekleştirdiğiniz için size ve sizin şahsınızda gazetenize teşekkürlerimi sunuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi