
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
ULUSAL EGEMENLİK
Ulusal egemenlik, hakimiyetin kayıtsız şartsız Türk Milleti'ne ait olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal, ulusal egemenliği, bir vatan üzerinde yaşayan bir halkın, bütün kararlarını kendisinin verebilmesi, yönetimini demokratik seçimlerle gelen siyasal partilerin oluşturduğu, TBMM aracılığıyla kullanması gerektiğini söylemişti.
Ayrıca Büyük Önde Atatürk,"Tam bağımsızlık dendiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde, bağısızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek manasıyla bütün bağımsızlığımızdan mahrumiyet demektir. Biz bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz" demişti.
Diğer yandan Türk devletini ruhu, milli egemenliktir. Ulusal Egemenlik, Cumhuriyetimizin ayrılmaz bir parçası ve bir ilkesidir. Ulusal Egemenliğin, kendine özgü çizgileri, şartları vardır. Ayrıca egemenlik, iki değişik bakış açısını da içermektedir. "Devletin Egemenliği " ve "Devlet içinde egemenlik" Ancak bu iki unsurda, bugün kamuoyunda tartışma konusudur.
Bütün bu gerçeklere rağmen, Avrupa Birliği dayatmaları nedeniyle, "devletin egemenliği" ve Türkiye Cumhuriyetinin, "Tam Bağımsızlık" ilkesi de kamuoyu nazarında, erozyona uğradı. Kabul edilen Vakıflar yasası gibi yasalar da, tuzu biberi oldu. Hülasa son yıllarda, özellikle de AB ile olan ilişkilerde, Ulusal Egemenlik delik deşik bir görünümde.
Ayrıca bir ülke, isteyerek ve eşit şartlar altında katıldığı anlaşmalar, sözleşmeler, milletlerarası kuruluşlar dışında, kendi istenci ve imzası olmaksızın, başka bir devletin veya devletler topluluğunun emrine ve gücüne tabi ise o ülkede, bağımsız bir devletin varlığından asla söz edilemez. O nedenle de Türkiye, milletlerarası, özellikle de AB olan ilişkilerini, çok dikkatli yapmak, ulusal egemenliğine zarar verecek hareketlerden de uzak durmak zorundadır. Ancak AB ile olan ilişkilerde, egemenlik anlayışında, radikal bir kırılmayı yansıtıyor.
Hâlbuki Büyük Önder Atatürk," Efendiler, Avrupa'nın ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık, Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için, mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa' nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi, bir takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!..." diyerek yıllarca önce Türk halkını uyarmıştı.
Yine İsviçre'nin, Lozan Üniversitesi'nin İktisadi İdari Bilimler Akademisi Dekanı Prof. Matthias Finger, AB ile olan ilişkileri çok iyi değerlendiren bir bilim adamıdır. "AB'de, ne işiniz var?" diye sormuş, devamla da, "neden AB diye ısrar ediyorlar anlamıyorum! AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı var, Türkiye'nin AB'ye değil. Çünkü Türkiye her şeyiyle kendi kendine yeten bir ülkedir. AB'ye girmeniz çıkarınıza olmaz. Ne sizi birliğe almak istiyorlar, ne de başka mecralara kaymanızı... Oyalama taktiği güdüp, geleceğin büyük gücünü şimdiden parçalamak istiyorlar" diyerek bir gerçeği ortaya koydu.
ABD ve AB' nin, senaryoları ile ulusal egemenlik ve ülke bütünlüğü, tehlikeli sürece girdi. Açılım ve etnik dil, safsataları ise buna zemin oluşturuluyor. ABD ve AB ülkelerinin elçileri, ülkemizin çeşitli bölgelerine, özellikle de Güneydoğu bölgesinde, etnik milliyetçiliği körükleyecek faaliyetlerde bulunuyorlar
1975 Helsinki, Sonuç Belgesi' nin, İnsan Hakları ve özgürlüklerini temel alan 7' inci, maddesi bazı ülkelerin demokratikleştirilmelerini amaçlamakta iken, Batı ülkelerinin, bu alandaki istekleri, ülkemizin parçalanmasına ve milli egemenliğimize yöneliktir. Nitekim bu modelle, Sovyetler Birliği, savaşsız, işgalsiz ve müdahalesiz bir biçimde çökertildi. Yugoslavya da böyle parçalandı. Irak' ta durum ise ortadadır.
Ayrıca "Kopenhag Kriterleri"nde: "ulusal azınlıklar, etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerini, her türlü asimilasyon girişiminden, ayrı olarak, koruma ve geliştirme hakkına sahiptir ve dilsel ayrılığı olan etnik topluluklar, azınlık sayılacak, kendi dillerinde serbestçe eğitim öğretim ve yayın hakkına sahip olacaklardır." hükümleri, uygarlık donanımlarıdır. Ancak bugün bu kavramlar, ABD ve AB tarafından kullanılarak, Türkiye'ye, yüz sene önce dayatılan, SEVR sömürgeciliği, yeniden hayata geçirilmek isteniyor.
Bugünkü gelişmeler bakıp da, karamsar olmamak gerekir. Türkiye, yetişmiş genç nüfusu, stratejik konumu ve doğal varlıkları ile güçlü bir ülkedir. En büyük güvencemiz ise çocuklarımızdır. Yeter ki öğrencimiz Başak Büker' in, "Bize gelecek diyorsunuz, bizce gelecek bizim haklarımıza gösterilecek saygıdadır" sözünün gereği yapılsın...
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.