Yalanla donanmış bir yaşam

Yalan üzerine ne çok söz söylenmiştir. Bunların neredeyse tamamına yakını, yalan söylemenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu anlatır. Semavi veya dünyevi tüm dinler yalanı bütünüyle yasaklamıştır. Hatta inanç literatüründe Cehennem’e giden yolu ‘sağlama alan’ kötülükler arasında yalancılık önemle belirtilir. Etik değerler sistemi içinde yalanın, maddi veya manevi dünyada mutlaka karşılığı olan cezayı bulacağı ifade edilir. Özetle; yalancılığın bedeli ağır cezadır.

Ama yakından baktığımızda; yalanın yukarıda çizdiğim ceza yüküne rağmen yaşamın olağan bir parçası gibi algılandığını görürüz. Yalanı mazur göstermek için ‘küçük beyaz yalanlar’ veya ‘zararsız yalanlar’ gibi kolaylaştırmalar bile üretilmiştir. Kimi zaman ‘küçük yalanlar’ söylemenin insanlar arası ilişkilere olumlu katkılar yapacağı bile savunulur.

Yalan söylemek, ele bir silah almak gibidir. Silahı denetlediğini sanan insan, bir süre sonra silahın egemenliğine girdiğini fark etmez. Yalan da böyledir. Önce masum bir görünümle başlayan yalanlar, daha sonra kişinin tüm benliğini ve yaşamını sarar; yalancılık, otomatik bir davranış modeline dönüşür. Bu durum, geriye dönüşü olmayan bir yolun başlangıcıdır. Yalancılık hastalığından kurtulmak için sonuç hakkında garanti vermeyen ruhsal tedavi dışında etkin bir tedavi biçimi bulunduğu kanaatinde değilim.

Bir ruhsal teşhis ve tedavi uzmanı gibi davranmak istemem ama yalancılığın köklerinin insanın çocukluğuna uzandığını söyleyebilirim. Özellikle baskının ve şiddetin etkin olarak yer aldığı çocukluklarda yalanın bir çözüm ve kurtuluş yolu olarak benimsenmesi normaldir. Muhtemelen anne ve babanın sorunları çözmek için sıklıkla yalana başvurduğu ortamlarda yetişen çocukların da yalancılık özelliklerinin gelişmiş olması şaşırtıcı sayılmaz.

Yetişkin yaşamına baktığımızda; yalancılığın ne denli yaygın olduğunu görmek bizim için ilginç bir tespit olur. Öyle ki; ticari yaşamda yalan üzerine kurulu bir iş modelinin, akıllılık ve yetkinlik olarak kabul edildiği sıklıkla görülür. Yine pek çok kuruluşta üst-ast ilişkilerinin yalan üzerine kurulduğunu izleyebiliriz. Yalan, özellikle enformel iletişim biçiminin yaygın olduğu kurum ve kuruluşlarda yapıya genetik olarak kodlanmış bir nitelik gösterir. Kurumsal olmaktan hayli uzak olan bizim kuruluşlarımız ise enformellik ve yalanın bir iş modeli olarak kullanılmasında Rekorlar Kitabı’na girecek yetkinliğe sahiptir.

Yalanın yer aldığı kurumların hasını en sona sakladım. Yalan söylemenin arka planında pek çok durumda çıkar ve rant beklentisi vardır. Çıkar aramanın ve rant kollamanın en yaygın olduğu alanların başında ise geleneksel siyaset gelir. Dolayısıyla yalancılık, geleneksel politikanın (çirkin siyasetin) en önemli araçlarından biridir.

Çirkin siyasetçi, önce halka yalan söyler. Yapamayacaklarının sözünü verir. Bir sonraki seçim döneminde geçmişteki başarısızlıkları, eksiklikleri veya yerine getirmediği taahhütleri yokmuş gibi yeniden oy istemeye vatandaşa gider. İşin kötüsü; halkın belleği de zayıf olursa; bu durum, çirkin politikacı için balla kaymak olur.

Önümüzdeki yılın Mart ayında yerel seçimler yapılacak. Seçimin rüzgârı şimdiden medyayı sarmaya başladı. Dolayısıyla temelsiz vaatler ile düzmece haberler, görsel medya ekranları ile gazete manşetlerinde cirit atmaya devam ediyor. Bu nedenle yalanı yaşamımızdan kovmaya, siyasetten başlamanın iyi bir başlangıç olabileceğini düşünüyorum. Yaklaşan yerel seçimin; ülkemizin tamamında halka, yalanla birlikte ahlaki olmayanı da yönetim sathından kovması için güç-kuvvet vermesini dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi