4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

YARGI, HEDEFTE...

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, AKP'nin kapatılmasıyla ilgili davanın "endişe verici" olduğunu belirten ve "gerektiği takdirde yeniden Türkiye'yi denetim sürecinin başlamasının ciddi bir biçimde gözden geçirilmesi"ni öngören raporu kabul etti. AB' nin bu kararı onur kırıcı olduğu kadar ve Anayasa mahkemesini tehdit eder niteliktedir.
Aslında bu durumu, yadırgamamak lazımdır. Siyasi irade, Türkiye' de ilgili kurumlarla paylaşılması gereken, "Yargı Reformu Strateji Taslağı"nı, Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu Komiseri'ne" tevdi etti. Bu konuda Yargıtay'ca yapılan, düzeyli ve hukuki uyar ise hiç dikkate alınmadığı gibi, yargının haklı uyarısı da siyasi irade ve bazı kesimlerce eleştirildi.
Türkiye' nin, yalnız AB ile değil sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda da çok ciddi sorunlar var. Hatta ülke, bağımsızlığını tehdit eden gelişmeler gündemdedir. Cumhuriyetimizin temel nitelikleri ve rejim hep tartışma konusudur. Hal böyle olunca da Üniversiteler, yargı ve TSK devreye giriyor. Oysa arzu ettiğimiz gelişmeler karşısında, muhalefet görevi gerektiği şekilde yapsa, ne üniversiteler, ne de yargı ve TSK gündeme gelecektir.
Ayrıca Anayasamızda, Devletin en önemli ve temel unsurlarından olan Yasama, Yürütme ve Yargı, Anayasalar gereği, uygar bir işbölümü ve işbirliğiyle yetki ve sorumluluk üstlenmiş, erkler arasında üstünlük sıralaması olmadığı gibi, üstünlük sadece Anayasa ile sınırlı tutulmuş, özellikle de yargının bağımsızlığına özen gösterilmiştir.
Bugün mevcut Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümleri korunur gibi görünse bile, Anayasanın, başka maddelerde yapılacak değişikliklerle, Cumhuriyetin temel ilkelerinin zaafa uğratılması hep gündemde oldu. Siyasi otoritenin, bu alandaki samimiyeti inandırıcı olamadığı gibi, söylemleri ve icraatları ile de bu alandaki kaygıları daha da artırdı.
Yıllardır, siyasi partiler ülkenin, liderler ise partilerin tek hakimi gibi görüntü verdiler. Siyasi iradeyi, milli irade ile eşdeğer tuttular. Hatta siyasi partiler, bugün olduğu gibi, "dilediği her şeyi yapabilme yetkisini halktan aldığı" gibi şaşırtıcı bir inançla, Yargıyı ve mensuplarını halka şikâyet ederek, hedef gösterdiler. Hatta yabancı kişi ve kuruluşların yardım ve katkılarını sağlayarak, Türk yargısını etkileme niyet ve gayretine girmek suretiyle, yargıyı etkileme gafleti içine düştüler.
Aynı hata Anayasa hazırlıklarında da yapıladı. Oysa demokrasi ile yönetilen ülkelerin tamamına yakınında, Anayasaların, en geniş toplumsal mutabakatla, tartışma, uzlaşma ve sahiplenmelerle, hatta kurucu meclislerle, hazırlanır. Siyasi otorite, dünyadaki bu gelişmeleri ve bilimsel hukuk gerçeğini göz ardı ederek, yeni bir anayasa hazırlama gayreti içinde oldu. Bu yöndeki eleştiri ve yorumlarda, siyasi otoriteden tepki gördü.
Öte yandan Türk yargı erkinin bağımsızlığını zedeler düzeyde, yürütmeden kaynaklanan müdahalelerin giderilmesi gereğine ilişkin tavsiyeler, siyasi otorite tarafından, dikkate alınmadı. Nitekim Yargı tarafından, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşumunda, Bakan ve Müsteşarın yer alışının, "milli hakimiyet ilkesine yönelik önemli bir adım" olduğu gerekçesiyle, savunulup korunduğu, bununla da kalınmayarak, geçmişte sakıncaları görülerek uygulanmasından vazgeçildiği dikkate alınmadan "yargının yasama organına karşı sorumluluğunu temin" adı altında, Yasamanın, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na üye seçmesinin, gerekliliği ve bu doğrultuda düzenlemeler yapılacağı ifade edildi.
Sayın Çiçek'in , "Yargıtay Başkanlar Kurulu, bir siyasi organ değildir, siyasi tartışmaların tarafı olamaz, kendini siyasi muhalefetin yerine koyamaz, bir muhalefet partisi gibi davranamaz. Yasama ve yürütme organlarının faaliyetlerini, Anayasa veya yasa yapma süreçlerini tartışmak, yargının işi değildir" sözleri doğrudur. Ancak yasama ve yürütme, görevini, mevcut Anayasa gergi yapmıyor veya ülkenin mevcut düzeni ve dengeler bozulma gösteriyorsa, buna da iktidar ve muhalefet, çözüm bulamıyorsa, elbette Yargı, üniversiteler ve TSK söz sahibi olacak, gereğini de yapacaktır. Tüm olumsuz koşullara, engellere ve her türlü Bizans oyunlarına rağmen, yargı işlev ve yetkisini, özveriyle yürüten yargıç ve Cumhuriyet savcılarının, ulaştıkları başarı düzeyini, özellikle de gelişmeler karşısında gösterdikleri cesaretleri, Türk halkı tarafından takdirle karşılanmalıdır.
Bugün yargı, gündemde ve hedefte ise, bunun sorumlusu siyasi otorite ve muhalefettir.
Rapora sunulan bir değişiklik önergesinin kabul edilmesiyle, "Laiklik nedeniyle siyasi partilerin kapatılamayacağı, laikliğin siyasi partiler için bir kriter olamayacağı" belirtildi.
CHP ve MHP'liler rapora ve hazırlanış şekline tepki göstererek ortak deklarasyon yayınladılar. Rapora, "yargı sürecine müdahale etmek" ve "AKP ağzıyla yazılmış olma" suçlaması getiren CHP'den Haluk Koç ve Birgen Keleş ile, MHP'den Tuğrul Türkeş ve Ertuğrul Kumcuoğlu, "muhalif kanat" olarak kendilerine danışılmamasına tepki gösterdiler. Tuğrul Türkeş, raporun, AKP değil, partililerin tercihi olan "AK Parti" ifadeleriyle yazılmış olmasının "manidar" olduğunu belirtti.
AKP'liler ısmarlamıştı
AKPM'de görev yapan AKP'lilerin, Nisan ayındaki çabaları sonrasında, dört siyasi grup parti kapatılması davasının "endişe verici" olduğunu belirten bir deklarasyon yayınlamış ve daha sonra AKPM genel kurulunda bu konuyla ilgili "acil oturum" yapılmasını kararlaştırmışlardı.
Baas rejimine döner
Oturumda söz alan AKP'li Erol Aslan Cebeci, AKP davasını, "ülkeyi kim yönetecek" davası olarak niteledi. Cebeci, AKP'nin kapatılması halinde, Türkiye'nin "BAAS" rejimine döneceğini, Türkiye'nin dünyadan tecrit olacağını iddia etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi