
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
YARGI TAHRİP EDİLMEMELİ
Yüksek Seçim Kurulu'nun, Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşürmesiyle başlayan kriz, milletvekili seçilen tutuklu, Sayın Prof. Dr. Mehmet HABERAL, Sayın Mustafa BALBAY ve Sayın Engin Alan'ın tahliye taleplerinin reddedilmesiyle, iyice derinleşti. Siyaseti, adeta esir alan YSK ve yargı kararları, salı günü yapılacak, Meclis açılışı öncesinde ortamı iyice gerdi. BDP boykot kararı aldı ve Meclis'in açılışına katılmayacaklarını açıkladı.
Oysa ülkemizde, yargı tarafsızlığı ve yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin en temel koşullarından biridir. Yargı, tarafsızlığı ancak demokratik idarelerde mümkündür. Ülkemiz, demokrasi ile yönetilmesine rağmen, yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı tartışma konusudur. Bunun da en büyük nedeni, Anayasa, sıkça değiştirilmesi rağmen, yargı bağımsızlığının güçlendirmemesi ve yargı teşkilatında tek bir değişikliğin yapılmamasıdır.
Türkiye'de, son yıllarda, yargı üzerine oynan senaryolar, halkın adalet teşkilatına güvenini yok etti. Nitekim eski emniyet müdürlerinden, Sayın AVCI, "Türkiye'de adalet çürüyor, gerçi zaten çürümüştü ama bu defa yok ediliyor. Böyle giderse, iş adaletten çıkacak ve insanlar silaha sarılacak. İnsanların hayatları, şerefleri ile bu kadar oynanırsa, onlara en yakışıksız isnatlarda bulunulursa, hayatta onurlarından başka kaybedecekleri olmayanlar, kendilerine atılan lekeyi temizlemek için, her şeyi yaparlar. Bu duruma çok uzak değiliz artık." diyerek kamuoyunu ve siyasileri uyardı.
Uyarı, siyasi otorite ve ilgiler tarafından dikkate alınır mı bilinmez ama Milletvekili seçilen Sayın Prof. Dr. Mehmet HABERAL, Sayın Mustafa BALBAY ve Sayın Engin ALAN' ın, tahliye taleplerinin reddedilmesi üzerine yargı ile ilgili eleştiriler daha da arttı. TV' lerde yapılan bu alandaki programlarda, halkın zihni iyice karışırken, yargı bağımsızlığı üzerindeki tartışmalar daha da hızlandı.
Sayın Prof. Dr. Mehmet HABERAL, Sayın Mustafa BALBAY ve Sayın Engin ALAN' ın tahliye taleplerinin reddi üzerinde yorum yapan hukukçular, YSK kararlarıyla çıkan krizin sorumlusunun anayasanın,14 ve 83. maddelerini değiştirmeyen, iktidar olduğu görüşünde birleşti. Kararın, teknik açıdan da yanlış olduğu söyledi.
Nitekim İstanbul Baro Başkanı Sayın Ümit KOCASAKAL da, "Bu karar teknik açıdan yanlış. Millet iradesinden bahsedenler, millet oylarıyla seçilen vekillerle ilgili alınan bu karara saygıdan bahsediyorlar. Geçmişte, yargıya karşı, her türlü sövmeyi yapan bu kişilerin, bu tavırlarını anlayamıyorum. Bu mahkeme, şimdi bu insanların hangi kaçma şüphesi ve hangi delilleri karartma şüphesini taşıdıklarını açıklamak zorunda." sözleri ile mahkeme kararını eleştirdi.
TV'lerde, programlara katılan bazı konuşmacılar. Anayasa'da ilgili maddelerin değiştirilmesi ile bu sorunun çözüleceği vurguluyorlar ama Avukat Sayın KAZAN aynı kanıda değildir. O'na göre, özel yetkili mahkemeler kaldıkça, kimsenin özgürlüğü ve güvenliği yoktur, olmayacaktır. Bu mahkemeler varken, anayasa da yapılamaz. En iyi yapacakları anayasa da hiçbir işe yaramaz. Çünkü özel yetkili mahkemeler, diledikleri zaman en temel hakları askıya alma imkânına sahiptirler.
Aslında Atatürk'ün önderliğinde, Türk Hukuku oluşturulmuştu. Ne var ki, bu uzun süreç içerisinde sosyal, ekonomik, siyasal koşullar, büyük değişikliğe uğramış, İnsan hak ve özgürlükleri, kurumsallaştı. Türk yargısı ise bu değişime ayak uyduramadı. 1982 Anayasası, yargıya yönelik hükümleri, adeta yargı bağımsızlığına çekince koyan hükümler içermesi, siyasi otoritenin, yargı üzerindeki, stratejileri, Anayasa' nın, sıkça değiştirilerek, yamalı bohçaya dönüştürülmesi, uyum yasaları yargı da işleri daha da zora soktu,
Sayın BALBAY, " Başta "masumiyet karinesi" ve "tutuksuz yargılama esastır" ilkesi olmak üzere, bütün temel hukuk kurallarının hiçe sayıldığını öne sürdü. Ve "Tutukluluğumun devamına karar veren üyeler, benim tahliye talebimi okumamış. Ben, milletvekili seçildiğim için tahliye istemedim. Mahkemenin, 'kaçma', 'delilleri karartma' gibi gerekçelerinin gelinen noktada mahkeme açısından da ortadan kalktığını ifade ettim." sözleri yargının içine düştüğü durum açısından, dikkat çekici olduğu kadar düşündürücüdür de.
Elbette yargı kararını, siyasi, ya da ideolojik bir karar olarak nitelendirmeye de hiç kimsenin hakkı yoktur. Çünkü yargı, herkese lazımdır. Ancak yargı da, aldığı kararlarla da kamuoyunu tatmin etmelidir. Ayrıca son gelişmeler, yargıya kamuoyu nazarında, ciddi güven kaybettirecek niteliktedir. O nedenle de alınan yargı kararları, hukuka aykırı ise kararlar düzeltilmeli, doğru ise bu alandaki her türlü tartışmalar bitirilmelidir. Çünkü yargıda yaşananlar ve tartışmalar, YARGIYA GÜVEN KAYBETTİRİRKEN, TAHRİP DE EDİYOR.