
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
YARGI ÜZERİNDEN POLİTİKA YAPMAK ETİK DEĞİL
Türkiye liderler, gerilim yaratmayı adeta alışkanlık haline getirdiler. Başarısızlıklarına da sürekli kılıf aradılar. Lüzumsuz ve yersiz çıkışları ve söylemleri ile de millet nazarında hem kendileri, hem de partileri sürekli güven kaybetti.
Oysa liderler, uzun vadeli düşünürler. Tavır ve davranışları ile örnek olurlar. Hataları kucaklarlar, icraatlarını sürekli sorgular ve değerlendirirler, Muhalefete destek veririler. İleriyi görüler, Alçak gönüllü olur. Herkese aynı ıranda saygılı, gelişmeler ve olaylar karşısında soğukkanlı olurlar. Ancak ülkemizdeki liderler, bu ve benzer kriterlere hiç dikkat etmediler.
Başbakan Erdoğan, son yıllarda devletin kurumlarına, halka ve çeşitli kesimlerle karşı sert ve başbakanlık görevi ile bağdaşmayan bir üslup içinde. Halktan ve devlet kurumlarından, özellikle de yargıdan tepki almasına rağmen, gerilim yaratmada kararlı gözüküyor. Bu tutumunu, neden ve niçin sürdürüyor bilinmez ama bu tutumu ile her geçen gün millet nazarında, itibar kaybediyor. Tepki de alıyor.
Nitekim Anayasa mahkemesi hakkındaki sözlerine, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Tülay Tuğcu' dan, sert ve anlamlı tepki geldi.
Aslında Sayın Tuğcu, tepki göstermekte haklıdır. Çünkü Anayasamızın başlangıcında, millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletin olduğu belirtilmiştir. Bu yetkide, Anayasa'nın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanacağı, Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin, Türk milleti adına bağımsız mahkemelere ait olduğu öngörülmektedir.
Durum bu olunca da, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Tuğcu' nun, "Başbakanın hukukun üstünlüğü ve yargı kararlarının tartışmasız bağlayıcılığı ilkelerini dışlayan, üstlendiği görev ve devlet adamı sorumluluğu ve ciddiyeti ile bağdaşmayan, tehdit, hakaret ve husumet içeren söylemleri, mahkememizi doğrudan hedef göstermektedir" tespitlerine katılmamak mümkün mü?
Öte yandan Başbakan'ın, Anayasa mahkemesine hakaret oluşturan beyanlarda bulunması karşısında Anayasa Başkanı Sayın Tuğcu' nun, " Anayasa Mahkemesi görev alanına giren ve ilk defa dava konusu edilerek önüne getirilen cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili toplantı yeter sayısı konusunu görüşerek karara bağlamıştır. Bu karar bilimsel düzeyde hukuksal olarak eleştirilebilse de, çağdaş demokrasilerde tüm kurumların yetki ve sorumlulukları belirlenmiş olup sunların birbirleriyle rekabet içinde ve husumet güdüleriyle çalışmaları olanaksız bulunduğundan yapılan eleştirilerin belirtilen Anayasal çerçeveleri aşması kabul edilemez. Bu bağlamda, Başbakan'ın hukukun üstünlüğü, yargı kararlarının tartışmasız bağlayıcılığı ilkelerini dışlayan, tehdit, hakaret ve husumet içeren, "Tarih bu kararları alanları yargılayacaktır", "Ben tarafsız yargı istiyorum", "Bu 367 bitmedi, çok konuşulacak", "Bu yargı için yüzkarasıdır", "Zorlama ile dayatma ile verilmiştir", "Akılla, ilimle, tecrübeyle izahı mümkün değildir" biçimindeki söylemleri mahkememizi doğrudan hedef göstermektedir. " açıklaması karşısında, Sayın Erdoğan, ne düşünür ve sözleri tehdit oluşturur mu veya hedef göstermek mi, en iyi kendisi bilir. Ancak bu ifadeler, bir başbakan ve liderle bağdaşmayacak sözlerdir. Çünkü Başbakan ve lider, gerginlik yaratan değil, mevcut ve oluşacak gerginlikleri, ortadan kaldıran taraf olmalıdır. Hatta olmak zorundadır.
Sayın Tuğcu' nun da söylediği gibi, Anayasa Mahkemesi, parlamentonun tasarruflarının, Anayasa'ya uygunluğunu denetleyip yasamanın Anayasal sınırlar içinde kalmasını sağlayarak, Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı konusunda güvence oluşturmaktadır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi üyeleri kararlarını Anayasa'da öngörülen biçimde görevlerinde bağımsız, Anayasa'ya hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine ve görevlerine başlarken ettikleri yeminlerine bağlı kalarak vermektedirler. Bu gerçeğin öncelikli görevi hukuka saygı ve bu yönüyle de topluma liderlik yapanların, Özellikle de devlet adamlarının, göz ardı etmesinin, ne mazereti ne de kabul edilir bir tarafı vardır.
Ayrıca, Anayasa, yasama ve yürütmeye görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Hukukun üstünlüğünün ve toplumsal barışın sağlanabilmesi kuşkusuz, Anayasal organların bu bilinçle hareket etmelerine bağlıdır.
Ülkemizde, yargıyı eleştirerek ve kararlarını mazeret göstererek, siyasi çıkar sağmak veya yargı üzerinde politika yapmak, yargı karaları karşısında, "MAĞDUR" görüntüsü vermek, ne liderlere, ne de mensup olduğu partiye yarar getirir. Üstelik etik de değildir.