
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
YARGIYA VE KARARLARINA SAHİP ÇIKILMALIDIR
Anayasa Mahkemesi'nin, 46. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törende, konuşan Anayasa Başkan Sayın Haşim Kılıç, ilginç olduğu kadar dikkat çeken ve de beklenmeyen bir koşma yaptı. Son günlerde, kamuoyunda tartışma konusu alanlarda, açıklamalarda da bulundu.
Özellikle de, Anayasa Mahkemesi'ne intikal etmiş davalarla ilgili olarak, gerek
ulusal, gerekse uluslararası çevrelerce, mahkemeyi yönlendirme, etkileme ve baskı altında tutma girişimlerinin olduğunu, bu gelişmeleri de büyük bir üzüntüyle takip edildiğini söylemesi, Türkiye' nin, çok zor bir dönemden geçtiğinin de bir işaretidir.
Öte yandan Türk toplumunun, demokrasiyi tüm siyasal eylemleriyle birlikte yaşadığını, sosyal barışın vazgeçilmezinin, laiklik olduğunu söylemesi, bazı kişi/kişiler tarafından dikkate alınır mı bilinmez ama, Sayın Kılıç' ın " tüm bireysel, toplumsal ve siyasal taleplerin, bir özgürlük sorunu olduğuna yönelik kültür geliştikçe laikliğin önemi, toplum tarafından daha iyi anlaşılacaktır." Sözleri laikle ilgili, kafalardaki acaba ile başlayan sorulara da netlik kazandırdı.
Sayın Kılıç' ın, söylediği gibi, sorunlar ötelenmekte gerginlikleri tırmandırılmaktadır. Bugün ülkemizde, toplumun siyasal, etnik ve dinsel kesimleri arasında ciddi bir güven bunalımı olduğu saklanamaz bir gerçektir. Güvensizlik kavgayı ve dayatmaları beraberinde getirmektedir. Gücü elinde bulunduranlar, karşı düşüncedekilerin güvensizliğini ve korkularını ortadan kaldıracak çözümleri, üretmediği sürece de kutuplaşma hız kazanacaktır.
Sayın Kılıç' ın, " Kişi/kişilerin yaşam ve hayat tarzları ideolojik hale getirilmek istenmektedir. Bu gelişme karşısında, duyulan güvensizlik ve korkular, değerlendirilmeye alınmalı ve ivedilikle de çözüme ulaştırılmalıdır. Aksi halde, her şeyin bir rejim sorunu haline getirildiği ülkemizde, birlikte yaşama koşulları daha da ağırlaşacaktır ve sürekli de tartışma konusu yapılacaktır." sözleri huzur ve barış için mutlaka dikkate alınmalıdır.
Elbette toplumu, kendi içinde ayrıştıran, onu devletine karşı soğutan, insanlık onurunu işkenceye tabi tutan bir yönetim anlayışı çağ dışıdır. Ayrıca hukuk dışı yollardan güç alarak rejimi, ya da ülkeyi kurtarma girişimlerinin, ülkenin batışını hızlandırmaktan başka işe yaramayacağı da doğrudur ama bu alanda, herkesin, özellikle de siyasilerin az veya çok sorumluluğu vardır.
Hâlbuki Türkiye' de hukuk işletilmiş olsa, kesinlikle hukuk dışı yollar, kendisine yer bulamazdı. Gerçek bu iken, sürekli Türkiye darbeler gündeme gelir. Siyasetçilerin hatalarının, darbelere davet çıkardığını da kimse dile getirmez.
Türk halkı, artık gerçekleri görmelidir. Çok partili dönemde, icraata hukuk ve adalet gibi unsurlar arzu edilen boyutta ülkeye hakim olmadı. Çok partili döneme, genellikle de icraata ve yaşama, mevzuat değil, "POLİTİK" ve "ELİT" güçler hakim oldu.
Sayın Kılıç' ın "Hukukun üstünlüğü yargıcın üstünlüğü anlamına gelmez. Yargı belirli bir dereceye kadar değil, mutlak anlamda tarafsız olmak zorundadır. Belirli bir noktadan sonra tarafsızlığını yitiren yargıç, o noktadan itibaren artık yargıç değildir. Yargıç, kendisine anayasa ve yasalarla verilmiş görevler dışında misyon üstlenemez.." Sözüne katılmamak mümkün mü?
Öte yandan Anayasanın, "Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet etkisi kullanamaz" hükmü, devlet egemenliğinin üç unsuru olan yasama, yürütme ve yargıyı da bağlar.
Ancak bugün adalet kurum/kuruluşlarının, personelini ve yargıçların durumu. İş hacimleri ve çalışma şartları da ortada iken ve bu alanda reorganizasyon yapılması gerekirken, yargı kararlarını eleştirmek, haksızlık değil de nedir?
Sayın Kılıç' ın söylediği gibi, demokratik hukuk devletinde, yargı kararları eleştirilebilir. Çünkü Yargı kararlarının eleştirilmediği yerde, yargının kendisini yenilemesi ve geliştirmesi de mümkün değildir. Ancak eleştiriler, art niyetli olmamalı ve hukuk devletine de zarar vermemelidir.
Ayrıca Kurum/kuruluşlar ve kişi/kişiler, yargı kararlarını beğenmeyebilirler. Ancak yargı kararlarının yerine getirilmemesi veya savsaklanması hukuk devletine yakışmaz. Ayrıca Yasama, yürütme ve yargı organları, bir bütünlük içinde hareket ettiği ölçüde ulusal egemenlik korunur, ülke de huzur ve barış da kalıcı olur...