
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Yerin dibine batsın sizin siyasetiniz!
Belçika'nın Brüksel kentinde ardı ardına patlamaların olduğunu öğrendiğim anda, büyük bir çoğunluğun ruh hali gibi ben de "Eyvah" dedim içimden.
Çok sayıda ölü olabileceği haberleri gelmeye başladığında bir "Eyvah!" daha çektim.
Belçika'nın Brüksel kentinde çok sayıda Emirdağlı olduğunu bildiğim için bir "Eyvah!" daha geçirdim içimden.
-"Eyvah! İnşallah bildik-tanıdık bir isim yoktur ölen ve yaralananlar arasında" dedim kendi kendime.
Olayın canlı bomba olması üzerine içimden başka bir "Eyvah" geçiverdi.
-"Eyvahlar olsun" İnşallah canlı bombalar Türk çıkmaz" diye düşünüp, endişelendim kendi kendime.
Ölü sayısı açıklanmaya ve her açıklamada artmaya başladığında "Eyvahlarım!" devam etti.
Ölenlerin kimliğini, uyruğunu, yaşını bilmememe rağmen "Eyvah ki Eyvah!" dedim.
İçime ateş düştü.
Hiçbir şeyden habersiz masum bir sürü can yitirilmişti.
Dakikalar bu "Eyvahlar" ile geçerken, Brüksel'deki o hain patlama ile ilgili kimler ne yorumlar yapıyordu biliyor musunuz?
Zeka seviyesi vücut ısısının da altında olan birileri "Patlama sonrası yayın yasağı getirildi. Fransa sınırı kapatıldı. Asker sokağa indi. Ama kimse 'Diktatörlüğe gidiyoruz diye bağırmadı. Kendi hükümetini sorumlu tutan olmadı" gibi, " Belçika hükümeti PKK çadırlarını koruyacağına kendi halkını korusaydı" gibi, "Bomba Türkiye'de patlasa da devleti suçlayalım diyen bir sürü hain var" gibi, saçma sapan, insanlıktan nasibini almamış, saldırıda ölenlere bile saygısı olmayan yorumlar yapıyordu.
Sırf, koyunu haline geldiği siyaseti haklı çıkarma adına, insanlıktan çıktığının farkında bile olmadan yapıyorlardı bunu.
Yaşanan saldırı ve ölen onca insanın yarattığı acı ve infial orta yerde dururken, hala siyasi haklılığını ispat etmeye çalışanların bu insan müsveddelerinin yorumlarını gördükçe, "Yerin dibine batsın sizin siyasetiniz de,partiniz de" dememek elde değildi...
***
Kimliğimiz "Eskişehirlilik" olsun...
"Eskişehir'i bize anlatır mısınız?" dediklerinde arka arkaya birçok kimliğini sıralarız bu şehrin...
Öncelikle; Eğitim ve öğrenci kenti olduğunu söyleriz.
Ardından...
-"Havacılık kenti" deriz gururla.
Bu da yetmez...
-"Sanayi-Ticaret ve Tarım kenti" olduğunu söyleriz Eskişehir'in...
Gücenmesinler diye;
-"Memur-İşçi ve Emekli kenti" dediğimiz de olur.
En son "Turizm kenti" olduğunu söyleriz Eskişehir'in göğsümüzü kabarta kabarta.
Anlayacağınız...
Eskişehir'in sahip olduğu kimlikleri saymaya bir başlarız ki, sonu adeta gelmez.
Çünkü...
Eskişehir'in hemen her kimliği üzerinde barındıran bir kent olduğunu anlatmaya çalışırız.
Aslında...
Eskişehir'in sahip olduğu kimlikleri anlatırken yalan söylemeyiz.
Doğrudur tüm bu özellikler.
Hemen her kimliği taşır üzerinde Eskişehir.
Ancak...
Bu kadar çeşitli kimliği olmasına rağmen bir tek "Eskişehirlilik" kimliği yoktur bu şehrin...
Aslına bakarsanız en önemlisi de budur.
"Eskişehirlilik" kimliği olmadan, diğer sahip olduğu kimlikler hiçbir işe yaramaz.
İşte o yüzden...
"Eğitim ve öğrenci kenti" olmasıyla övünürüz ama, öte yandan Üniversiteleri ayrı bir Cumhuriyet, öğrencileri de potansiyel suçlu görürüz çoğu zaman.
-"Havacılık kenti" olmasıyla gurur duyarız ama, Uçak seferlerinin kaldırılmasını Eskişehirli olarak değil de, THY muhasebecisiymiş gibi değerlendiririz.
-"Turizm kenti" olması koltuklarımızı kabartır ancak, gelen turistleri ağırlayacak mekânları, önce dışarıdan gelenlere kendi ellerimizle bırakır, ardından dedikodusunu yaparız.
Her fırsatta "Kentin sahibiyiz" deriz ama, kentin hiçbir değerine hiçbir zaman sahip olamayız.
Paye birilerinin olacak diye, kendi yaşadığımız şehri övmekten korkarız çoğu zaman.
Maazallah birileri başarılı olacak diye, başarıdan söz etmekten kaçınırız.
Sözde Eskişehirliyizdir hepimiz ama, "Eskişehirlilik" kimliğimiz hiç olmamıştır.
Hiçbir zaman da bu olsun diye çaba harcamayız.
Kayseri bir pastırma, Konya ise bir Mevlana ile değil, "Kayserililik", "Konyalılık" kimlikleriyle bugün bu konumdalar.
Biz ise, olmayan Eskişehirlilik kimliğimiz nedeniyle hiçbir yerde yokuz.
Netice olarak...
Bu şehirde birçok kimlik, birçok özellik var.
Ama, bu şehir için en önemli unsur olan "Eskişehirlilik" kimliği ne yazık ki yok.
Eskişehirlilik kimliği olmadığı için de, bu şehrin sahip olduğu tüm özellikler biraz güdük kalıyor.
Kim ne derse desin...
Bu tablo da Eskişehir gibi bir kente hiç mi hiç yakışmıyor.
Keşke bir tek kimliğimiz olsa ve bu kimlik de "Eskişehirlilik" olsa.
Ama yok!
***
Rüya deyip geçmeyin...
Bir adam, Afrika'da yürürken arkasından bir aslanın koştuğunu görür. Hızla kaçarken tam önünde bir kuyu görür ve hızla kuyuya iner. İpe sarılıp kuyuya inerken.. Alt tarafta büyük bir yılan görür.
Yılan hızla buna doğru yükselirken .. Ne yapacağım der.
Üstte aslan altta yılan. O sırada iki tane fare biri beyaz diğeri siyah ipi kemirmeye başlar. Her yerden başı belada iken bir anda bir yüzünde ıslak bir şey hisseder. Bir arı bir damla bak yüzüne bırakır ve balın tadı damağında iken....
UYANIR.
"OH BE RÜYA İMİŞ" der.
Bir ermiş'e anlatır. Rüyamın yorumu ne diye? Anlamadın mı der gülerek?
Peşinden koşan aslan ölüm meleğidir. İçinde yılan bulunan kuyu senin mezarındır.
Sarıldığın ip senin hayatındır. Beyaz ve siyah fare gece ile gündüzdür ömrünü kemirirler.
Peki ya o bal nedir dersen?
Dünyanın geçici lezzetidir, Ölümün arkasında bir hesap olduğunu sana unutturur...
***
Biraz da gülmek lazım...
Yaş konusunda bir hayli yol aldıklarının farkında olan karı-koca; ev yaşantılarında birçok küçük unutkanlığın başladığını kabullenirler. Bunun tehlikeli olabileceğinden korkarlar. Örneğin, ocağı kapatmayı unutmaları yangın çıkmasına neden olabilir. Bu yüzden yardım almak için bir psikoloğa gitmeye karar verirler.
Psikolog onların yaşındaki insanların pek çoğunun küçük hatırlatıcı notlar alarak bu sorunu azalttığını anlatır. Yaşlı çift bu öneriyi çok hoş bulur ve psikoloğun ofisinden ayrılıp, eve dönerler. Kadın oturduğu koltuktan ayaktaki eşine seslenir:
- Hayatım, mutfaktan bana bir tabak dondurma getirir misin? Unutmaman için istersen not al!
- Saçma, bir tabak dondurmayı hatırlayabilirim.
- Peki, üzerine biraz da çilek istiyorum. İstersen not al!
- Gerek yok! Bir tabak dondurma, üzerine çilek. Hatırlayabilirim.
- Tatlım, yalnız üzerine biraz da krema istiyorum. Şimdi yazsan iyi olur. Unutacaksın!.
- Şimdi geliyorum. Hafızam o kadar da kötü değil.
Adam mutfağın kapısını kapatır. Kadın biraz sonra adamın dolaptan çıkardığı tencere, tava seslerini duyar. Kocası on beş dakika sonra odaya girer, karısına doğru yürür ve bir tabakta pişmiş et ve yumurtayı uzatır. Kadın önce tabağa, sonra kocasına bakar:
- Hey!.. Tostlar nerede?