
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
YEŞİL KART KALKIYOR
Uzun yıllardır, tartışmalara konu olan yeşil kartın kaldırılmasında geri sayım süreci başladı. 1 Ekim 2010'dan itibaren, yeşil kartı kaldırmaya düşünen Sosyal Güvenlik Kurumu, bilgilendirme çalışmalarına da başladı. SGK, "gelir tespit testi"ni geçemeyen ve bu teste girmeyen yeşil kartlıların prim ödemek zorunda kalacak. Artık sağlıkta primlerin devlet tarafından karşılanması için, asgari ücretin üçte biri kadar bir gelirin bulunması koşulunu arayacak. Daha fazla geliri olanlar ise prim ödemekle yükümlü olacak. Yani yeşil kart kaldırılıp yerine 'gelir tespit testi' getirilecek. Bu testte kriterleri karşılayanların genel sağlık sigortası primlerini devlet ödeyecek.
Tüm dünyada, sağlık hizmetlerine insanlar, özellikle de yoksullar, eşit bir şekilde ulaşabilirken, Türkiye'de sağlık giderlerinin kısılması,"paran kadar sağlık " politikalarının benimsenesi de kabul edilemez ama devletin Yeşil Kart uygulaması ile SGK büyük maddi kayba uğruyordu.
Aslında Yeşil Kartla ilgili karar, doğru bir karar ama AKP 'nin, sağlık hizmetlerine yönelik almış olduğu kararlar, toplumun büyük bir kesimi tarafında, sürekli tartışma konusu yapılıyor. İktidarın sağlık stratejileri nedeniyle, sağlık sektöründeki devlet hastanelerinde görevli doktorların, özel hastanelere geçmesi ile ciddi sıkıntı yaşanıyor. Şayet tedbir alınmaz ise Devlet ve üniversite hastaneleri, uzman doktor bulmakta güçlük çekecektir.
Elbette yeşil kartın kaldırılması, kesin çözüm değildir. Çünkü Türkiye'de sağlık hizmetlerinin odak noktası, koruyucu hekimlik değil, tedavi edici hekimliktir. Oysa Yaşamda, beslenme, eğitim barınma ve temiz içme ve kullanma suyu gibi öğelerin, sağlığın minimum ön şartları olarak kabul görüyor. Yani insanları, hastalanmadan sağlıklı tutmak, yani KORUYUCU HEKİMLİĞİ" ön plana almak gerekir.
Türkiye'de, sağlık hizmetlerine, politik ve ideolojik yaklaşım, siyasi iradenin arzu ettiği şekilde oldu. Bilimsel veriler ve ülke ihtiyaçları, sürekli göz ardı edildi. Dünyada sağlık literatüründeki gelişim ve değişimlere ise itibar edilmedi. Sağlık hizmetlerinde, odak nokta tedavi edici hekimlik oldu. Sağlığı koruyucu ve geliştirici hizmetle ise, arka planda tutuldu. Türk insanı, kendi sağlığı ile ilgili kararlarda aktif rol alamadı. Siyasi iradenin isteklerine, razı olmak zorunda bırakıldı.
Hülasa siyasi irade, sağlık sektöründe işine geldiği ve siyasi çıkarına göre hareket etti. Toplum olarak da tedavi edici ve ileri teknoloji gerektiren tedavi yöntemleri tercih ettik. Sağlık sistemindeki yanlışlıklardan dolayı da, bu hizmetlere kolayca ulaşıldı. Sonuçta da hem hasta insanımız, hem de sağlık kurum/kuruluşlarını güç durumda bırakıldı.
Bugün de bazı kesimler, Tıp Literatürüne girmiş ve başka ülkelerde, başarı ile uygulanan , "Aile Hekimliği" ve "Sevk Zincirine " karşı çıkarak ciddi bir yanlışlık içindeler.
Ayrıca kırsal kesime yönelen ve sağlık sektöründeki, yanlışlıkları ortadan kaldırmak için uğraş veren yöneticilerde, bilerek veya bilmeyerek, bazı kesimlerden eleştiri aldı. Nitekim sağlık müdürleri, taşraya gönderdiği hekimlerden dolayı tepki ve eleştiri aldı. Oysa bu hekimlerimizin ilçelere gönderilmesi, halkımızın sağlığı açısında bir zorunluluktu.
Ülkemizde ve Eskişehir'de, sağlık problemlerinin altında yatan temel neden ,genelde tüm kaynakların dengesiz dağılımıdır. Bu durum düzeltilmeden, yani toplumdaki genel eşitsizlik öğeleri yok edilmeden, sağlık alanında hiçbir gelişmenin olumlu sonuç vermesi de mümkün değildir.
Diğer bir gerçekte, her alanda olduğu gibi, sağlık sektöründe de icraata yıllardır, "politik" ve "elit" güçler egemendir. Yasalar, yönetmelikler, hatta yöneticilerin ilkeleri vardır. Ancak, bunları uygulamak ve tavizsiz gündemde tutmak veya sağlık sektöründe işleri, hakkaniyet ve eşitlik içinde yürütmekte de çok zordur. Ancak görevini, mevzuata uygun ve hakkaniyet ve eşitlik içinde yürüten yöneticiler, "politik" ve "elit" güçleri karşısında bulur. Bu güçler karşısında, fazlada bir seçeneği de yoktur. Ya isteklerini yaparak görevde kalacak, ya da doğru bildiklerinde taviz vermeyerek, görevden alınmayı göze alacaktır.
Ülkemizde sağlık sektöründe, ortaya atılan kaynak kıtlığı, finansman eksikliği gibi sorunların aslında buzdağının üzerinde gözüken sorunlar olduğu bir gerçek. Analiz için de ideolojik ve politik öğelerin, göz önüne alınması gerektiği de ortada. Türk toplumuna, sosyal adalet, eşitlik, toplum katılımı gibi, ilkelere önem veren ve bunu kağıt üzerinde bırakmayıp, uygulamaya geçiren, bir görüşün egemen olması durumunda, toplum sağlık statüsünün, yükseltilmesi konusunda, ciddi ve önemli adımlar atılmış olacaktır. Aksi halde sağlık sektöründeki sorunlara, her geçen gün bir yenisi eklenecektir.