
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
YHT İstanbul seferleri ve insanların taşıdığı endişe
Ulaşım güvenli ise, hız ikinci planda kalmalı.
Ulaşım hızlı ise, birinci planda her zaman güvenlilik esas olmalı.
Demek oluyor ki: en makbul ulaşım hızlı olduğu kadar da güvenli bir ulaşımın olması.
Bundan bir süre önce Başbakan Erdoğan'ın bizzat Eskişehir'den başlattığı Ankara-İstanbul Yüksek Hızlı Tren seferleri ile ilgili yaşanan bir tartışma var.
Tartışmayı en son MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel "Kesinlikle bir süre binmem" diyerek alevlendirdi.
Bu sözleriyle, özellikle iktidar partisi ile aynı düşünceyi taşıyanlarınlar tarafından "sırf hükümetin yapmış olduğu bir icraat olduğu için karşı çıkıyor" şeklinde eleştirildi.
Aslına bakacak olursanız, Ankara-İstanbul arası Yüksek Hızlı Tren ile ilgili "Kesinlikle bir süre binmem" sözünü ilk söyleyen Ruhsar Demirel de değil.
Eskişehir'de pek çok kişiden benzeri sözleri, hatta seferler başlamadan aylar önce bizzat duymuşluğumuz var.
Bunun da nedeni, bitiş tarihi olarak 29 Ekim tarihinin verilmesine rağmen sürenin sürekli olarak uzatılması ve bu yapım süreci boyunca da Hızlı Tren hattının sürekli kazalarla kamuoyu gündemine gelmiş olması olsa gerek.
Bunun yanı sıra, özellikle Eskişehir İstanbul arasında faaliyete başlayan Yüksek Hızlı Tren seferleri ile ilgili olarak dile getirilen ve ilginçtir, yetkililer tarafından bir türlü yanıtlanmayan teknik eksiklikler mevcut.
Örneğin:
-Kullanılması zorunlu olan Avrupa Demiryolu Trafik sistemi ERTMS ve Avrupa Tren kontrol sistemi ETCS olmadığı iddiası var.
-Otomatik Tren durdurma sistemi ATS nin de olmadığı ve Trenlerin telsizle idare edildiği iddiası da.
-Elektrifikasyon sistemini kontrol eden Telekomand ve Sinyalizasyonu kontrol eden Dijital kontrol merkezi DCC nin de olmadığı söyleniyor.
Kısacası...
Gerek geçmişte yaşanan tren faciaları, gerek Hızlı Tren hattındaki ertelemeler ve sürekli meydana gelen kazalar , gerekse dile getirilmesine rağmen herhangi bir açıklama yapılmayan teknik eksiklikler ister istemez insanlarda tedirginliğe yol açıyor ve "İşler düzelene, rayına konulana kadar binmem" dedirtebiliyor.
Aslına bakarsanız.
Bu şekilde düşünüp, endişesini dile getiren insanları "Bu hizmeti sırf hükümet yaptı diye çamur atıyorlar" cümleleriyle eleştirmek, yapılan her işi taşıyabileceği tehlikelere rağmen kabullenme ve savunma yılıklığından başka bir şey değil.
Zira...
İnsanları, hizmeti kimin yaptığından çok, kendi güvenliği ilgilendiriyor.
Aynı Tren ile Ankara'ya seyahat ederken hiçbir endişe yaşamayan insanların, İstanbul seyahati için bir endişe yaşıyor olması, zaten hizmeti kimin yaptığından çok kendi güvenliğini düşündüğünü ortaya koyuyor.
Sonuç olarak...
İnsanların YHT İstanbul hattı ile ilgili endişeleri var ve bu endişeleri giderecek hiçbir şey yapılmıyor.
Var olduğu söylenen teknik eksikliklere rağmen devam eden seferlerde kaza olmaması, bundan sonra olmayacağı anlamı da taşımıyor.
O nedenle...
Yapılması gereken ilk iş, var olduğu söylenen teknik eksiklikler biran önce giderilmeli ve bu tren yolculuğunun güvenli hale getirildiği konusunda toplum ikna edilmelidir.
Alınmayan önlem ve güvenli hale getirilmeyen yolculuğa rağmen seferlerin devam etmesi, ilerde oluşabilecek bir kazanın sorumluluğunu iki makiniste yüklemekten ibaret olmayacaktır.
Hatırlanacak olunursa, Çernobil'in ardından önlem almak yerine karşılıklı çay içip "Bakın bir şey olmuyor" diyen Bakan ile Gazeteci yakalandıkları kanserden ölmüşler, o yörede yaşayan birçok insan da aynı kaderi paylaşmıştı.
Not- YHT nin İstanbul seferlerinin başlamasını dört gözle bekleyen ve bu hizmetin,hükümetin Eskişehir için yapabileceği en iyi hizmetlerden biri olduğunu düşünenlerin başında geliyorum. Ama bu durum benim "güvenli yolculuğu" es geçmemin önüne asla geçemez
......
Ortada bir Stockholm Sendromu vakası olsa gerek...
-"Taşeronda çalışan, hiçbir hakkı olmayıp sürekli ezilen insanlar, seçim geldiğinde götürüp oylarını yine bu hükümete veriyor."
-"Taşeron işçiliği en yüksek düzeye çıkaran, kiralık işçiliği ortaya koyan, geçici işçiliği yasaya koyan, sendikasızlaşmayı ana ilke haline getiren bir partiyi bizzat taşeronda çalışan arkadaşların desteklemesi akıl alacak gibi değil"
-"İşçi emeklileri 40 yıldır aynı isteği dile getiriyor. Ama 40 yıldır aynı işçi emeklileri aynı partilere oy veriyor. Aynı şeyleri söyleyerek farklı sonuç alınamaz ki"
Bu sözler, Belediye-İş sendikası kongresinde konuşan Kazım Kurt'a ait.
Tüm bu olup bitenleri anlamakta zorluk çektiğini söylüyor Kazım Kurt...
-"Hem yakınılıyor hem de seçim zamanı gidip yakınmaya neden olan partiye oy veriliyor" diyor...
Ne diyelim?
Galiba ortada bir "Stockholm Sendromu" durumu olsa gerek...
..........
Eskişehirspor'da bir transfer girişimi ve "güven" meselesi üzerine...
Eskişehirspor, Spartak Moskova'da oynayan Welliton'u transfer etmek için şehre getirdi.
İkna olmayan Welitton da ülkesine döndü.
Transferin niçin olmadığı ile ilgili transfer detayları ise menajeri Serkan Kulüp aracılığıyla Fanatik gazetesinde yayınlanmış.
Welliton niçin Eskişehirspor'u kabul etmediğini şu cümlelerle açıklamış:
"Teknik direktör Ertuğrul Sağlam'la görüştüm. Etkilendim. Çok düzgün bir insan. Onunla çalışmak isterdim. Ama görüşmelere başladığımız ilk günden bu yana yönetim sürekli farklı şeylerle geliyor bana. Ben bugün gelip imza atsam, yarın hoca giderse ne olacak. Bir takımda bir kişi konuşur. Ancak Eskişehirspor'da birçok kişi konuşuyor. Bu anlayışla transfer olmam çok zor."
Kısaca...
Welliton "Hoca çok düzgün ama bu yönetim her gün farklı bir şey çıkartıyor, açıkçası güvenmiyorum" demiş.
Umarız bu açıklamalar yazıldığı gibi değildir.
Umarız, Welliton bu güvensizlik içeren sözleri söylememiştir.
Eğer söylediyse...
Güvensizliğe işaret eden bu sözler, Güven algısı üzerine inşa edilmiş bir ekibin "Önce Güven" sloganı ile iş başına gelmesi görüntüsüyle hiç mi hiç bağdaşmıyor.
.........
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Roger ağır şartlar altında çalışan bir işçidir. Boş zamanlarını hep bowling ve voleybol oynayarak geçirmektedir.
Karısı bu duruma üzülür ve bir h afta sonu onu striptiz kulübüne götürmeye karar Verir. O akşam beraberce kulübün kapısına gelirler.
Kapıdaki bodyguard, " Hey Roger ..seni görmek ne güzel!" der..
Karısı: "Daha önce buraya gelmiş miydin Roger..?"
Roger: Hayır..hayır o adamı bowlingten tanıyorum...
İçeri girerler ve bir masaya otururlar... Garson gelir..
Garson: iyi akşamlar Roger...
Her zamanki gibi Cin tonik di mi?..
Karısı: Roger bana bak sen buraya daha önce geldin değil mi?
Hafif hafif öfkelenmeye başlayan karısını sakinleştirmek zordur..
Roger: Ne alakası var..Voleyboldan tanırım onu bir iki
tek içmişliğimiz var ordan yani...
Karısı pek tatmin olmamıştır ama neyse..
Derken striptizci hatunlardan biri masaya gelir..
Stritipzci: Selam Roger...Yine özel masa şovundan mı istersin..?
Karısı hışımla yerinden kalkar ve klübu terk eder..
Roger peşinden koşar..
Kadın bir taksiye biner ve taksi kalkmadan Roger da biner...
Kadın öfkeden patlayacakmış gibidir...ve korkunç sinirlidir..
Şöför: Bu geceki çok suratsızmış be Roger..