6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA)

6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA)

Tasavvuf Rabıta ve Zikir

TASAVVUF: Sözlükte "yün giymek, saf olmak" anlamına gelir. Tasavvufun pek çok tanımı yapılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: "Kötü huyları terk edip güzel huylar edinmektir", "Hakk ile birlikte ve O'nun huzurunda olma hâlidir", , "herkesin yükünü çekmek, kimseye yük olmamaktır"
Tasavvuf baştan başa edeptir. Tasavvufu kısaca şöyle tanımlamak mümkündür; Kişinin Allah'ı görürmüşçesine ibadet etme hazzına erişmesinin yolunu gösteren bir ilimdir.
Tasaavvufu bir hayat tarzı olarak benimseyen kimselere de sufi veya mutasavvıf denir. Tasavvuf kavramı Kur'anda lafız olarak yoksa da ilke amaç ve hayat tarzı olarak vardır.
Mü'minlerin dünya hayatına ve maddi zevklere dalmamaları, ahirete manevi değerlere öncelik vermeleri hususundaki kuvvetli vurgu sufilerin ahiret hayatına, dünya hayatından daha fazla önem vermelerine yol açmış. Allah'ı görüyormuş gibi ibadet eden takva sahibi bir mü'min olabilmek (Buhari İman 37, Müslim İman1) tasavvufun gayesi haline gelmiştir.
Ayrıca "kalplerin ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olacağı (Rad Suresi 28)
"Mü'minlerin Allah'ı çokça zikretmesi gerektiği" (el-Ahzap 41)" Allah'ın huzurunda kalb-i selim ile çıkmanın uhrevi kurtuluş için gerekli olduğu" (Eş şuara 89)gibi hususlara dikkat çekilmesi tasavvufi hayatın temelini teşkil etmektedir.
Bir başka tanımda ise tasavvufi hayat tarzının ancak dinin zahir hükümleri ile birlikte batın hükümlerini de yerine getirmekle gerçekleşeceği vurgulanmıştır.
İslama göre kullarla Allah (c.c) arasında karşılıklı sevgi vardır. Kullar, Allah'ı sevdiği gibi Allah da kullarını sever. Ayet-i Kerimelerde bildirildiği üzere (Ali İmran A:31)
Allah'ın kullarını sevmesini sağlayan, peygamberine tebaiyyet, tövbe, temizli, sabır, ihsan, adalet ve tevekkül gibi özellikler tasavvuf ehli tarafından "Seyr-ü sülük" diye ifade edilen ve bir "Mürşid-i kamil" rehberliğinde uygulanan eğitim sürecinde özenle gerçekleştirilmeye çalışılır. Bunun sonucunda kul ile Allah (c.c) arasında bir ilişki meydana gelir.
Kalbi manevi hastalıklardan kurtarma ve nefsi kötü huylardan arındırmanın amaçlandığı bu eğitim sırasında müridlerden farzlarla birlikte nafile ibadetlerin de yapılması, evrad ve ezkarın ve rabıtanın kesinlikle ihmal edilmemesi istenir. Nitekim bir kudsi Hadis-i Şerifte "Kulum farz ibadetlerini yerine getirmekle kurtulur. Nafile ibadetleriylede bana yakın olur" buyurulmuştur. (Buhari, nikak3)
Tasavvufi eğitim sonunda müridin iman açısından yakin elde etmesi, amel açısından ubudiyyet makamına yükselmesi temin edilmiş olur.
Rabıta: Sözlükte "bağ, ilişki" anlamına gelen rabıta, tasavvufta, müridin, zihni planda, tefekkür ve muhayyile gücünü kullanarak mürşidiyle beraberlik halinde olmasına denir. Mürid şeyhinden feyz almak için bazen kendisini onun şeklinde tahayyül eder. Buna rabıta-i muhabbet denir. Rabıta manevi birlikteliktir. Mürid'in üstadının önünde diz çökerek kalbini onun kalbine yönlendirerek feyz alması, kalplerden kalbe nur-u ilahinin geldiğini tehayyül etmesine rabıta denir. Rabıta gönüllerin bir olması ve kaynaşmasıdır. Buna da "Rabıta-i kalbiye" denir.
Bu mana birliği, müridi şeyhinde fani olmaya yani onun haliyle hallenmeye götürür. Rabıta Nakşibendiye ıstılahlarındandır. Diğer tarikatlerde de rabıta vardır.
Sufilere göre; "Sadıklarla beraber olunuz" (Tevbe Ayet 139) gibi ayetler ve kişinin sevdiği ile beraber olacağını bildiren Hadisler (Buhari edep 96)
"Rabıtanın" caiz olduğunu gösterir. (Dini kavramlar sözlüğü Diy.İş.Bşk.Yay. Doç.Dr.İsmail Karagöz Sh:542)
Ayrıca Kur'an-ı Kerimin 112.sahifesindeki Maide Suresi'nin 35. Ayetinde Yüce Rabbimiz (c.c):
"Ey iman edenler, Allah'tan korkun ve ona yaklaşıp vasıl olmak için "vesile" arayın ve onun yolunda cihad edin ki, feraha eresiniz" buyuruyor. Ayette geçen "vesile" kelimesi birçok müfessir tarafından; Mü'mini Allah'a ulaştıran vasıtayı "Mürşid-i Kamil"olarak izah edilmektedir. (Mesela Fahreddin-i Razi tefisiri kebir C:11, Sh:173, Cilt9, ShH53, Akçağ yay. Ruhul beyan v.d)
Mürşid-i Kamil-i ve Mükemaili bulup ona bağlanarak onun tarif ettiği şekilde evrad-ı ezkarı ile rıza-i ilahiye ulaşılır.
Zikir: Sözlükte "anmak, hatırlamak, yad etmek" anlamına gelen zikir, ıstılahta Allah'ı anmak ve hatırlamak gaflet halinde olmamak ve Allah ismi celalini tekraren söylemektir. Ayeti Kerimede "Ey inananlar Allah'ı çokça zikredin" buyuruluyor. (Ahzap, A:41) Hz.Peygamberimizde "zikrin en faziletlisinin "La ilahe illallah" demek olduğunu söylüyor. (İbn Mace edep29)
Ahmet bin Hanbel'in Müsnedinde Rasülüllah Efendimiz (a.s) cemaat halinde veya tek başına eshabına zikri telkin etmiştir. Hz.Ali (r.a.) Allah'a en yakın, kulları üzerine en kolay, faziletçe en ileri bulunan yola ulaşman için bana yol gösteriniz isteğinde bulunması üzerine Hz.Rasülü Ekrem şöyle buyurdu;
"Açıkta ve tehna yerlerde Allah'ı zikretmen lazımdır" bunun üzerine Hz.Ali, "Nasıl zikredeyim?"dedi.
Hz.Peygamberimiz de; İki gözlerini yum ve benden üç kere dinle, sonra sen söyle ben dinleyeyim"
Hz.Ali'de onu dinliyordu. Sonra Hz.Ali gözlerini yumup sesini yükselterek üç defa ; "La ilahe illallah" dedi. Efendimiz de onu dinlemişti. Rasül-ü Ekrem buyurdu ki; Benim ve benden evvelki Peygamberlerin söylediklerinin faziletçe en üstünü" (La ilahe illallah" cümlesidir.
Yeryüzünde Allah-Allah denilmeyesiye kadar kıyamet kopmaz" (Müslim ve Ahmed bin Hanbel rivayet etti)
Bu zikir şekli "Zikri cehri" nin beyan ve delilidir. Bir başka faziletli zikir olan "Zikri Hafi" gizli zikir vardır ki, Efendimiz onu Ebu Bekiri Sıddıka bildirmiştir. Bu da "Kalb ile yapılan zikirdir"
Ebu Hüreyre Efendimize sordu; "Şefatinize ilk önce kimler nail olacak ya Rasülüllah. Hz.Rasülüllah (a.s) cevap verdi; Kalbiyle/içinden "Lailahe illallah" diyenlerdir. 100.de "Muhammeden Rasülüllah" denir. (Buhari)
Hoşçakalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA) Arşivi