Bir kent hakkında karar vermek

Aşırı büyümemiş kentlerin ortak alanları vardır. Alışveriş, zaman geçirme, küçük buluşmalar o bölgede yapılır. Büyük kentler de zamanla daha alt bölgelere bölünür ve bu bölgeler de zamanla kendilerine ortak alanlar yaratırlar.

Bu tür alanlar genelde albenilidir. Renkli ışıkları, geniş vitrinli mağazaları, sinemaları, kent mobilyaları, heykelleri, oturma ve gezinti mekânları vardır. Ziyaretçiler çoğu zaman kentin bu alanlarını ziyaret ettiklerinden o kenti bu yaratılmış güzellikten ibaret sanırlar. Hatta o kentte yaşadığı halde bu yanılsamaya düşen çok sayıda kentli vatandaş olduğunu da söyleyebiliriz.

Genelde kentin merkezini oluşturan bu tür alanlar bir tür zaman durduruculuk fonksiyonunu getirirler. Kenti zamandan, sosyallikten ve halktan kopararak –AVM’lerin yaptığı gibi– insanlara sanal bir ortam sunarlar. O alanlarda kentin tarihini, kültürünü, sosyal yaşamını ve ekonomisini göremezsiniz. Örneğin kentin büyük oranda gelirini sağlayan sanayi oralarda gözlenemez. O alanlarda kent yoksulluğu ve kentsel adaletsizlik yoktur. Orası soyutlanmış ve ustaca kurgulanmış bir bölgedir.

Yukarıda özetlediğim gibi; kendini bir vitrinle ortaya koymaya, kanıtlamaya çalışan bir kentte yaşıyoruz. İyi ki; hâlâ aramızda kentin geçmişini bilip hatırlayanlar, yaşı yetmese de merak edip araştıranlar var. Az sayıda araştırmacı da bu kentin geçmişi ile ilgili bilgi-belge toplayıp derliyor. Kentin yakın geçmişi üzerine bilgi sahibi olanlarla bu alanda çalışma yapanları dinlediğinizde; konuşmalarının odak noktasını insanın –özellikle ve ağırlıkla insanın– oluşturduğunu göreceksiniz. Size geçmişte tanıdıkları veya büyüklerinden duydukları kişilerin ilginç yaşam öykülerini ve anekdotlarını anlatacaklar. Konuşmaların, genelde insan ölçeği ile belirlenmiş olduğunu hayretle göreceksiniz.

Bugünün şehrine baktığımızda ise bir ölçek ve anlayış değişikliği gözlüyoruz. Artık caddeler, binalar, köprüler, heykeller –her ne varsa kent mobilyası adına şehirde, tümü– insan ölçeğini aşmış gibi görünüyor. Kentte insan yapısı olan dev mekânlar, insanın kendisinden daha önemli hale geldi. Şehirden insan gitti, betonarme binalar geldi. Şehirden insan gitti, aynılaşmış insan kütleleri geldi. Şehirden insan gitti, şehri sanallık ve yanılsama işgal etti. Sanallık ve yanılsama sayesinde kentler, bilgisayar oyunları gibi… Sahip düğmeye basıp elektriği kestiğinde ne kent var ne de o görkemli sanallık… Kente sonsuz enerji sağlayacak olan, ekonomiden sanata her anlamdaki üretim, büyük bir hızla yerini aşırı tüketim şaşaasına bırakıyor.

Eski zamanda evlenme veya sünnet düğününün birincil özelliği, insanların mutluluğu idi. Kentte faaliyetler insanın duyguları üzerine kurgulanmıştı. Kentin mutluluğundan söz ederken, o kentte yaşayan insanların mutluluğundan söz ediyorduk. Hâlbuki bugünkü kentin mutluluğu, bir mülkiyet ilişkisi olarak anlaşılıyor. Daha fazla tüketim algısı, mutluluk algısı ile eş tutuluyor. Büyük alışveriş merkezleri yapmak veya kenti basit ama devasa yapı ve mobilyalarla donatmak, kentli insanı mutlu etmek olarak anlaşılıyor. Günlük yaşamında ‘fast food’ yiyerek ya da herhangi bir marka ‘enerji içeceği’ ile mutlu olacağı kafamıza kazınan kentli yurttaşın, bir beton ve plastik ucubesi haline dönüştürülmüş kentte mutlu yaşamı yakalayacağı varsayılıyor. Görmemişliğin keyfiyle ucubelere alkış tutanlar var. İşin ilginci; bu ömür tüketici ‘fast food türü’ yanılsamaya ikna ve razı olmayanlar, şehrin haylaz çocukları muamelesi görüyor.

Bir kenti yaratan üreticiler ve tüketicilerdir. Kentli yurttaşlar ile kurum ve kuruluşlar, var oldukları kentte yeniden üreterek ve üretilmişi tüketerek kent yaşamını her an yeniden kurguluyorlar. Bu süreçte caddeler, binalar ve beton-plastik yığını olan her şey, insan yaşamının sadece nesnelerini oluşturuyor. İnsanın kendisi, ne kadar sistemin dışına itilmeye çalışılsa da, gerçek anlamda şehrin öznesi olmaya devam ediyor. Bu nedenle ister sade bir yurttaş ister önemli bir kent yöneticisi olalım; bilmeliyiz ki, kent, insan odaklı olmaya devam etmelidir. Kentin mutluluğu, vazgeçilmez biçimde üretime eklemlenmiş tüketimle kentli insanın mutluluğudur.

Burada bir noktayı şiddetle vurgulamam gerekir. Yukarıda saydığım kentsel ihtiyaçlar ile aşağıda özetleyeceğim diğerleri, sadece yaşamın bir zaman kesitine ait özellikler değildir. Kent, bir canlı organizmayı andırdığından; bu ihtiyaçları şehrin geleceğe akan yaşamı boyunda sağlayabilmelidir. Bu nedenle bir kentin vizyona sahip olması ve kısa – orta – uzun vadede gelişim planları olması önemlidir. Örneğin şehrin içme ve kullanma suyu konusunu ele alırken, bunun uzun vadeli olarak sağlıkla çözülmesi gereken bir plan unsuru olarak anlamak zorundayız. Sizce; su sıkıntısının her an biraz daha yakınımıza geldiği şu günlerde bu gereğin yerine geldiğini söyleyebilir miyiz? Yoksa kentin yanıltan görselliği içinde yine ana sorunları unutup bilmem-ne marka gazlı-boyalı su içerek mutlu olmamız mı bekleniyor?

Kentin mutluluğu, o kentte çalışabilir insanların iş sahibi olmaları demektir. Kentin mutluluğu, o kentteki kişi ve kuruluşlar arasında kabul edilebilir bir gelir adaletinin var olması demektir. Bir kentin mutluluğu, o kentte yaşayan yurttaşların belli saatlerde ya da belli yörelerde sokağa çıkmayı kendilerine yasaklamayıp içeride veya dışarıda yaşamlarını güven içinde sürdürebilmeleri demektir.

Bu saydıklarımı, ihtiyaçlar piramidinin üst basamaklarına kadar sürdürebilirim. Ama beklentimi çok büyük tutmak yerine; öncelikle bir kentte yaşamanın mutluluğunun, o kenti beton ve plastikten oluşan taklit yapaylık ile doldurarak sağlanamayacağının anlaşılmalı. Kentte insan; binalardan, mobilyalardan, akılsız ve ruhsuz fiziki göz boyamalardan çok daha önemlidir.

Bir kent hakkında karar vermek istiyorsanız, onun doğal yaşamla ve tarihsel gelişimle olan bütünleşmesine bakınız. Eğer kent doğal yaşamdan ve kendi özgün tarihinden uzağa düşüyorsa, işler yolunda gitmiyor demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi