Eskimiş Ezberlerden Kurtulmak

 


Eskilerden kurtulmak hiç kolay değildir. İster eşya ister ‘ezberler’ olsun; adeta bizim bir parçamız haline gelir. Onlardan ‘kurtulamayız’; hatta bu ‘eskileri’ sevdiğimiz de sık görülen bir durumdur. Böyle baktığımızda; pek çoğumuz ‘çöp ev’ eşdeğeri bir ‘çöp zihinle’ yaşıyor olabiliriz.


 


Visa Kredi Birliği’nin kurucusu Dee Hock, “One from Many” isimli kitabının “İmkânsızı Hayal Etmek” adını verdiği bölümünde şunları söylüyor: “Sürekli olarak algımızı renksizleştiren ve bozan şey, –içsel gerçeklik tapınağımızdan dünyaya– bireysel bakış açımızdır. Etrafımızdaki her şey değişirken ve bunlara ilişkin yeni bir algı (yeni bir içsel gerçeklik modeli) geliştirmek gerekirken sorun zihnimizin içine yeni fikirler almak değil, eskileri dışarı atmaktır. Her zihin eski mobilyalarla doludur. Eskiye alışığızdır. Rahattır. Atmaktan nefret ederiz. Fiziksel dünya için kullanılan ‘Doğa, boşlukları sevmez’ sözü zihinsel dünya için daha geçerlidir. Zihninizdeki eski bakış açılarını temizlediğinizde, içeri yenileri dolacaktır.


 


Hock, burada bir evin içindeki fiziksel mobilyaları kast etmiyor. Kapı dışarı edilmesi gereken bakış açılarıdır; algılama, anlama, yorumlama ve değerleme tarzlarıdır. Herhangi bir düşüncenin kendisinden değil, eskimiş, zamanın ve ekosistemin şartlarına uygun olmayan düşünme tarzından kurtulmaktan söz ediyor.


 


Dee Hock’ın ‘eskimiş mobilyalardan kurtulmak’ benzetmesi bana “Diderot Etkisi” olarak bilinen ilginç bir konuyu hatırlattı. Eskimiş düşünme modelini yenileme işine girişmeden bu ilginç konuyu kısaca özetlemek isterim. Denis Diderot, 18’inci yüzyılda yaşamış, ünlü bir Fransız düşünür, sanat eleştirmeni ve yazardır.


 


Diderot, 1772 yılında “Eski Sabahlığımdan Ayrılmanın Pişmanlıkları: Ya da Paradan Daha Ziyade Beğenisi Olanlar İçin Bir Uyarı” başlıklı bir makale yazmış. Diderot, makalede bir arkadaşının kendisine yeni bir sabahlık hediye ettiğinden söz ediyor. Devamında bu yeni sabahlığın kendisini her şeyi değiştirmeye nasıl da değiştirmeye mecbur ettiğini anlatıyor. Odada sabahlık hariç her şey eskiydi. Yeni sabahlık (robdöşambr), bir anda çalışma odasındaki her şeyin eski püskü görünmesine neden olmuştu ve yenileriyle değiştirilmeliydi. Hâlbuki arkadaşı bu hediyeyi vermemiş olsaydı, kendisi eşyalarla yeni sabahlık arasında bir karşılaştırma yapmayacağından odanın değiştirilmesine de ihtiyaç kalmayacaktı.


 


Alışılmış mevcut tüketim dokuları ellenmediği ve kurcalanmadığı sürece büyük bir değişime karşı bir atalet oluşturur. Alışkanlıklar, değişimi ve dönüşümü gereksiz kılar, zorlaştırır ve en azından fikren uzak tutar. Yeni düşünme tarzını edinmek için öncelikle ‘zihindeki eski mobilyalardan kurtulmanın’ ardında bu ana fikir var. Eski bakış açıları var olmaya devam ettiği sürece yenilerin zihnimizde yer etmesine engel oluyorlar. Bu nedenle ‘temizlik ve yenilere yer açma’ ihtiyacı oluşuyor.


 


Eskilerin yerine yeni fikir üretmek veya yeni düşünme tarzları geliştirmek deyince aklımıza ilke gelen ‘şeylerden’ birisi beyin fırtınasıdır. Birkaç kişi masanın başına oturarak yeni bir gelecek tasarlamayı isteriz. Ama çoğu zaman unuttuğumuz konu, hem masa ve sandalyelerin hem de birer ‘Diderot’ olarak zihnimize giydiğimiz robdöşambrın eski olduğudur. Eskimiş malzemeyle, zamanın ruhuna uygun olmayan düşünme modelleriyle yeniyi tasarlamak mümkün değildir. Beyin fırtınası çalışmalarının sonucunda zaten bildiğimiz sonuçlara ulaşıyor olmamızın başka açıklaması olabilir mi?


 


Bir başka nokta daha var. O da beyin fırtınası gibi düşünme tekniklerine ‘tapınırcasına’ sevdalanışımızdır… Bir otomatik makine gibi bir taraftan zihinsel eskimişliğimizle hammadde olarak kendimizi süreceğimiz makinenin diğer ucundan yepyeni fikirler ve stratejiler, gelecek tasarımları ile yenilikler çıkmasını bekliyoruz. Beyin fırtınası gibi bir tekniğin hem uzun süredir aynı şartlarda bir kabile gibi yaşayan bizi yenilemesini hem de yeni sonuç ve tarzlar üretmesini hayal ediyoruz. İşte bu nedenle öncelikle kendi eskimişliğimizden kurtulmamız, zihnimizde yeniye yer açmamız gerekiyor.


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi