FIKRA VE ÖYKÜLERİYLE DEYİMLERİMİZ

Patlıcanın Değil Sizin Dalkavuğunuzum


Mirasyedinin patlıcan yemeği çok hoşuna gitmiş:


-Şu patlıcan iyi sebzedir.


Diyecek olmuş, dalkavuğu atılmış:


-Aman efendim patlıcan gibi faydalı ve mübarek sebze var mıdır?


-Dolması, kızartması cihan değer silkmesine doyum olmaz. Ya salatasına ne buyurulur? İnsan şekere batırsa kadayıf gibi tatlısı bile olur


Demiş. Demiş ama, mirasyedi aradan bir süre geçince bir akşam patlıcan yemeklerini fazla kaçırarak sancılanmış.


-Allah belasını versin bir daha yemem…


Şeklinde şikayet edince dalkavuk hemen atılmış:


-Aman efendim dünyadan kökünü kazımak lazım. Aslında suratında meymenet yok. Mideyi tahrip için bire birdir.


Deyince mirasyedi:


-Ulan demiş, daha geçen hafta meth ede ede bitiremiyordun şimdi meymenetsiz mi oldu?


Dalkavuk da cevap hazır:


-Aman efendim, bendeniz patlıcanın değil efendimizin dalkavuğuyum.


 


PüF NOKTASI


Yıllarca çini işinde çalışan bir çırak varmış. Artık kendi atölyesini açmanın zamanı geldiğine inanarak ustasından izin istemiş. Her defasında ustası "Sen bu işin püf noktasını bilmezsin daha erken" demiş. Ustasının bu sözlerinden bıkar çıkar kendine bir atölye açar. Kendi atölyesinde yeni yeni çiniler yapmaya başlar, Fakat ne kadar özen gösterirse göstersin ne kadar dikkat ederse etsin çinilerin çatlamasına mani olamaz. En sonunda dayanamaz ustasına durumu anlatır: Usta:


"Ben sana söylemedim mi?" der, "Her işin bir püf noktası vardır" diye. "Haydi bir çini yap da sana püf noktasını göstereyim." çırağın yaptığı çiniye bir göz gezdirir: çatlamaya neden olacak bir kısım hava kabarcıklarını "Püf" diye üfleyerek giderir.


 


PEŞİN PARAYI GöRüNCE


Nasreddin Hoca, her gün kapısına gelen alacaklısına:


-Yakında, demiş paranı vereceğim.


-Ne zaman?


-Bak…. Kapının önüne çalı ektim. çalılar ilkbaharda yeşerecek…


-Eeee?


-Kapının önünde gelip geçen koyunların yünleri çalılara takılacak…


-Sonra?


-Bu yünleri toplayacağız. Hanım bunları eğirip ip yapacak, ben de pazarda satacağım. Senin paranı da ödeyeceğim.


-Alacaklı gülmeye başlamış.


Hoca:


-Seni köftehor seni.. demiş peşin parayı avucunda görünce nasıl da gülersin!


 


SARI çİZMELİ MEHMET AĞA


Bir gün paşa konağında oturup etrafı seyrederken, yoldan geçenler arasında bir tanıdığını görür, uşağı çağırarak adamı gösterir. "Bak" der, "Şu sarı çizmeli adama git çağırdığımı söyle! Uşak uzaklaşırken adamın adı "Mehmet Ağa" diye seslenir.


Uşak yola çıkana kadar çoktan kalabalığa karışmıştır. Etrafına bakınır sarı çizmeli bir çok adam vardır. Tarife uyan birinin yanına yaklaşır:


"Mehmet Ağa! Seni paşa istiyor. Konakta bekliyor." Adamın adı da Mehmettir, fakat paşanın çağırdığı Mehmet Ağa değildir. Paşa uşağın yaptığı yanlışlıktan dolayı azarlar.


Adam: "paşam" der "Burası kocak bir şehir. Sarı çizmeli de çok Mehmet Ağa da. Uşağınız hangi bir sarı çizmeli Mehmet Ağayı tanısın bu kalabalıkta!…"


 


SEBİLHANE BARDAĞI GİBİ DİZİLMEK


Yoksul ve garip görünüşlü kişilerin, boynu bükük bir şekilde sıralanmalarına "Sebilhane bardağı gibi dizilmişler" denir.


Eskiden büyük şehirlerin işlek çarşı ve caddelerinden gelip geçenlerin serinlemesi için parasız su dağıtılırdı. Köşe başlarına bu amaçla yapılmış küçük taş binaların ufacık pencerelerin önüne bardakların sıralanmasından esinlenerek "sebilhane bardağı gibi dizili" sözü yeri geldikçe hala kullanılır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
AKTÜEL Arşivi