AĞZININ TADINI BİLENLER, YA DA PİS BOĞAZLAR!

Ağzının tadını bilmek, yemeklerde öncelikle damak zevkini aramak demektir. Seçmeksizin herşeyi yemek, önüne konulanı ha bire tıkınmak ise, düpedüz pisboğazlıktır.
Hayvan masallarının (fabl) babası Ezop (Aesop ya da Aisopos) günümüze kadar gelen anlatılara bakılırsa, dünyamızdaki ilk ağzının tadını bilen gurmelerden (gourme, gourmand) biridir. Köle oluşu nedeniyle çarşı pazar alışverişlerine çıkar, efendisine ve hemen her gün çağırdığı konuklarına kurulan sofranın onu mahcup etmemesi için her şeyin en pahasını, en iyisini alırdı. Söylentilere inanmak gerekirse, aşçılık uğraşı da bu Ezop'a düşüyordu. Hayat hikayesinde efendisine anlattığı bilmem kaç türde pişirilebilir dil olayı aklınıza geliyor mu acaba?
Ah, Honere de Balzac... Tabii, evet! Bize kadar ulaşmış resim ya da fotoğraflarına bakın; onun ne denli ağzının tadını bilen biri olduğuna şıpınişi karar verirsiniz. Üstelik, doğru bir karardır bu.
Balzac, romanlarını yazmaya oturmadan önce ve de kalktıktan sonra, akıl almaz bir açlık duyardı. Ve o açlıkla da bir oturuşta neler yemezdi ki... Bir düzine pirzola, bir tüm ördek, 110 istiridye, 12 kocaman armut ve... bardak sayısı çeteleye gelmeyen şarap.
XVIII. Yüzyıl İngiltere'sinin Queenberry Dükü William Douglas, ağzının tadını bilenlerden değil, tersine, pisboğaz kesimine girenlerdendi. Günde iki kez kahvaltı eder, iki kez öğle yemeğine oturur, akşam yemeğine kadar olan sürede de beş kez ara atıştırması yapardı. Akşam yemeği onun için ikindi sularında, saat 17.00'de başlar ve ertesi gün sabaha karşı 03.00'te son bulurdu.
(İlgilenenler için özel not: Tarihte en ünlü pisboğazlar Romalılardır. Soylu kesimi, başlangıcı ve bitimi olmayan sofralara oturur, ha bire yerlerdi. Hiçbir ihtiyaç molası vermeden. Çünkü oturdukları koltuklar lazımlıklıydı)

Önceki ve Sonraki Yazılar
AKTÜEL Arşivi