ALLAH DÜŞÜNCEYE, İNSAN İSE ŞEKLE BAKAR-1


Kur'an, ayetler şeklinde yaptığı yol gösterici ve Din dediğimiz yaşam kurallarımızı Adem'den başlamak üzere biz insanlar faydalanalım diye Allah'ın Peygamberler aracılığı ile bildirdiğini ve böylece de zaman içinde dejenere edilmiş kuralları yeniden ve yeni toplumun gelişmişlik durumuna uyarlanmış şekli ile açıkladığını belirtmiştir (En'am-42. Ey peygamber! And olsun ki, Senden önceki toplumlara da elçiler gönderdik. Elçilerimizi inkâr eden o toplumları, Allah'a yalvarsınlar diye darlık ve sıkıntılarla sınadık ve bildirdiklerimize uygun olan gerçek yola yönelsinler diye de uğraştık). Yine Kur'an, kendisinin son vahiy kitabı olması nedeniyle de Allah'ın tek dini olan İslâm'a son davet kitabı, Hz. Muhammed'in de son Peygamber olduğunu da vurgulamaktadır (Necm-4. O, Kur'an ayetlerini uydurmadı. Onlar, Allah tarafından bildirilen birer vahiydir. Ahzab-40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirisinin öz babası değildir. O, Allah'ın elçisidir /resulüdür ve nebi olanların sonuncusudur ve şunu iyice bilin ki Allah, her şeyi de en iyi bilendir. Sad-67. Yine onlara "İşte bu Kur'an, çok önemli ve büyük bir çağrıdır /Allah'ın tek dini olan İslam dinine davettir. 68. Ama siz O'ndan uzak duruyorsunuz"). Kur'an'ın ifadesi ile Dünya, İns diye de isimlendirilmiş olan Ruh dediğimizin öğrenci olarak eğitim görmekte olduğu bir okul olmaktadır. İşte bu eğitim sırasında Allah, bir nevi okul kıyafeti olan vücut aracılığı ile olacak Ruh'un her davranışına doğrudan müdahil olmadığını, sadece gözleyici olduğunu birden fazla ayet ile belirtmiştir (Fecr-14, Kıyamet-36, Cin-28, Fatır-31, Hud-112, Şura-6, Nahl- 91, Al-i İmran-2, Hac-70, Tevbe-16) (Fecr-14. Çünkü Rabbin, insanları her an gözetlemektedir /durumlarını sürekli değerlendirmekte ve karşılıklarını henüz dünyada iken başlatmaktadır.). Buna göre biz insanlar /beşerler, sanki mobese kamerası altında yaşar gibiyiz. Ancak bu kameranın özelliği, bedensel davranışlarımızı, yediğimiz ve içtiğimizi değil, beynimizde oluşmakta olan düşünce enerjimizi okuyup kaydetmekte olduğunu anlıyoruz. Dolayısıyla da bizim ilahî sistem ile haberleşme dilimiz konuştuğumuz kelimeler değil, düşünce enerjisi olmaktır (Mülk-13. Ey insanlar! Şunu iyice bilin ki, sizler duygularınızı veya herhangi bir sözünüzü gizleseniz de, açıklasanız da hiç fark etmez. Çünkü Allah, sizin gönlünüzdeki gizli düşüncelerinizi de çok iyi bilendir. 14. Hiç, yaratan yarattığının her şeyini bilmez mi? Allah, en ince ayrıntıları gören, bilen ve her şeyden haberdar olandır /Latif ve Habir'dir). Böylece de her saniyemiz izlenmekte ve sürekli olarak düşüncelerimiz aşamasından başlamak üzere nefslerimizin bize aldırdığı kararlarımız ve yaptırdığı faaliyetlerimiz hem kaydedilmekte, hem de puanlandırılmaktadır.
Biz insanlar olarak diğer insanlarla olan iletişimimiz ise gördüklerimiz ve işittiklerimizle başlar, bu iki duygunun beynimize ulaşması ile devreye giren aklımızı çalıştırmaya başlamamızla devam eder. Bu akletmemizin ilk başlangıcını ise ön yargı, yani ilk kararımız olur. Bu ön yargımızda işin aslını ve ayrıntıyı düşünme henüz yoktur. Dolayısıyla ve çoğunlukla da, bu ön yargıya göre alınacak bir karar acele ve yanlış bir karar olabilmektedir. Abese suresi ile, bu hatanın insana özgü olduğu ve Hz. Muhammed'in de insan özelliği nedeniyle Peygamber de olsa böylesi bir hatayı işleyebileceğine değinilmiştir (Abese-1-2. Görme özürlü adam yanına geldiğinde, suratını astı ve onunla ilgilenmedi. 3. Ya Muhammed! Gelen görme özürlü adamla niçin ilgilenmedin, ne biliyorsun belki de o, Allah'ı anıp kör olduğu halde şükredecekti. 4. Yahut sorduğu Kur'an'dan öğüt alacak ve ondan yararlanacaktı. 5. Sen ise kendisini zengin ve üstün gören, 6. Öğüt almaya tenezzül etmeyecek kibirli kişi ile ilgileniyorsun. 7. O kendini beğenmiş adamın Senin bildirdiklerini kabul edip öğüt de alıp almamasından Sen sorumlu değilsin ki. 8. Hâlbuki Allah'a saygı duyarak, 9. Ve Sana büyük bir hevesle gelen görme özürlü kimseye Sen aldırmadın, 10. Ve yüzünü asıp çevirdin). Bu ayetler, Hz. Muhammed'in Mekke'nin müşriklerinin ileri gelenlerini ikna toplantısı sırasında Müslüman ve kör olan Abdullah b. Ümmü Mektum'un içeri girip Kur'an'dan bir ayet ile ilgili soru sorması ve konuşmasını kesmesi üzerine hemen o anda inmiştir. Bu ayetler üzerine Hz. Muhammed, Mektum'un gönlünü almıştır. Yine burada, peygamberin Beşer olduğu ve ilahlaştırılmamasına değinilmiş olmakta ve peygamberlerin de insan olmaları nedeniyle, hata yapmalarının söz konusu olabileceği ve bu nedenle ikaz edildiğine dikkat çekilmektedir. Burada (tavsiye özelliğinde olan) kesin hüküm, "insanların görünümlerini veya özürlülüklerini değil, niyet ve bilgilerini önemseyin" olmaktadır. Burada verilen mesaj, Peygamber de olsa görünüşten etkilenip ön yargıya girebildiğine göre, biz insanların hayda hayda etkileneceği ve bu nedenle de imanı ve dinî görüşü çağrıştıracak kıyafet, görüntü ve davranışlardan kaçınmamız gerekmektedir. Görünüşten de kişilerin imanı konusunda karar vermemiz, zorlamamız veya hesap sormamız da yanlış ve şirk koşma olacak demektir. Allah zaten Hz. Muhammed'e sen sadece tebliğini yap, kulumla beni baş başa bırak demiştir.
İnsanın dış görünüşten veya ilk işittiklerinden etkilenip oluşan ön yargıya göre hareket etmesi yanında, kendisinin de bu yönü kullanıp başkalarını etkileyeceğine de Kur'an'da dikkat çekilmektedir. Örneğin Allah ile aldatma ve O'nun adının vererek yalan yere yemin etme kesinlikle yasaklanmıştır (Nahl-94. Tekrar diyoruz ki, yeminlerinizi aranızda aldatma ve hile aracı kullanmayın ki, daha önce sapa sağlam yere basmış olan ayağınız kaymasın. Çünkü böyle bir şey yaparsanız, Allah'ın yolundan sapmış olacağınız için perişan durumlara uğrar ve acı azabı hak etmiş olursunuz. Yunus-17. Öyleyse Allah adına yalan uydurup O'nunla aldatandan, ya da Allah'ın ayetlerini kabul etmeyenden daha zalim kim olabilir? Bilesiniz ki böylesi suçlular asla mutlu olmazlar ve iflah etmezler. Hud-18. Allah'a gerçek dışı yakıştırmalar yapıp iftira etmekte olan veya O'nun adını kullanıp insanları aldatan ve haklarını gasp edenden daha zalim kim olabilir? Allah adına yalan uyduranlar, kıyamet gününde Rablerinin huzuruna çıkarılacaklar ve onları izlemiş olan görevlilerimiz şahit olarak gelip: "İşte Rableri hakkında ve O'nun adına yalan uyduranlar bunlardır" diyeceklerdir. İyi bilin ki Allah'ın lâneti, bildirdiğimiz gerçekleri çarpıtan zalimler üzerine olacaktır).Haftaya devam etmek üzere.
NOT: 03 ŞUBAT 2016 tarihinde 2 haftada bir Çarşamba günleri saat 17.30-19.00 da Özdilek Sanat Merkezinde Halka açık "DİN-BEYİN ve KUR'AN SOHBETLERİ" ne İnşallah devam edeceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gazi Özdemir Arşivi