Aşk acısı çekiyorum sayın vekiller 6…

Koştu, çok koştu, soluk soluğa kaldı, soğuğu ciğerlerinde hissetti, pes etmeden vardı, varmak istediği yere bizim X kişisi…

Elleri cebinde, arabalar caddeden hızla geçerken önce üstüne başına baktı.

Günlerdir unuttu kendisini, o an hatırladı.

Bir tedirgin oldu, binayı uzun uzun inceledi.

Bakakalışı, on dakika sürdü.

Vazgeçmeyi düşündü, arkasına baktı, “geri mi gitsem” dedi.

Geldiği yollar aklına geldi, “Çok koştum, dönmeye halim yok” diye iç geçirdi.

Merdivenlerden çıkmaya cesaret edemedi.

Ayakları çıkarmayacaktı, belliydi.

Olduğu yere çöktü, partinin önüne…

İki bacağının üzerinde, yere çömelmiş, bekledi.

Uzun süre aynı yerde sabit kalınca “şüpheli” gözüktü, görevliler başına dikildi, “Hayırdır, ne bekleyip duruyorsun saatlerdir?”

Saatler olmuş muydu?

Soru sert olunca, bizim ki rüzgar etkisiyle cesaret buldu, doğruldu:

“Şeyy, Nebi Bey’i bekliyordum, bir şey diyecektim, gelir miydi bugün acaba?”

“Ne diyecektin, önce bana söyle!”

Umut fakirin ekmeği ya, konuştu bizim ki:

“Efendim, epeydir gönlüm yangında, aşk acısı çekiyorum, uzun süredir böyleyim, iyileşemiyorum, halkın vekili olduğu için derdimi aktaracaktım kendilerine, çok bir talebim yok sadece beni anlayacaklarını ve yol göstereceklerini umuyorum”

Adamın eski sertliği kalmadı, bir tuhaf güldü, gülmek bir kişiye bu kadar mı yakışmaz, alay eder gibi baktı.

Cebini yokladı, nakit aradı, bulamadı.

Bizim X kişisi içinden, “Sert olsaydı keşke” diye derin bir nefes aldı.

Sonra sorusunun yanıtını bekler gibi yeniden baktı gelen kişiye:

“Kardeşim, deli misin, işi gücü yok senle mi uğraşacak, hadi, git, meşgul etme burayı” diyerek yolladı, önce kendisi gitti.

Yavaş yavaş ilerledi bizim X kişisi…

Umutsuz ilerlerken, Allah’ın işi ya işte, birde ne görsün?

Lüks bir araba bir dükkânın yanında durdu.

İçinden janti giyinmiş biri indi, yanında uzun boylu, heybetli adamlar yürüyordu.

Koştu, gözlerini kısarak baktı, evet Nebi Hatipoğlu’nu buldu, mucize şekilde, sokakta, yürürken denk geldi.

Sevinçten yerinde zıpladı.

Bağırdı, çok bağırdı, ellerini, kollarını kaldırarak, biraz heyecan biraz umutla:

“Nebi Bey merhaba, heeyy, merhaba Nebi Bey!”

Tuhaf kişinin gürültüsüne dönüp baktılar.

Tedirgin oldukları belliydi.

Ama çaktırmadılar, halkın içindelerdi.

Uzun heybetli adamlardan biri geldi önce:

“Buyurun, kimsiniz?”

Soru onu kısa süreli etkiledi, “Boşver beni, bir şey diyecektim, Nebi Bey’e, efendim ben çok aşığım, ama aşk yaraya döndü, benim iyileşmem lazım, derdim taş oldu, taş yerden kalkmaz oldu. Ben taşa döndüm efendim, halkın vekili dinlemeyecekse beni, kime anlatayım derdimi?

Heybetli adam, şaşırdı, o da içinden “deli herhalde” dedi ama belli etmedi, “buyurun, gelin benimle…”

Nebi Bey’in karşısına gelince, dilini yuttu bizim ki…

Konuşamadı.

Önce lüks arabaya, sonra şık giyimine baktı.

Nebi Bey sordu:

“Buyur kardeşim!”

Kamburu çıktı bizimkinin:

“Aşığım, epeydir, iyileşemedim, kötüyüm, hava da çok soğuk bu ara, öyle işte…”

Ne dediğini bilmeden konuştu.

Anlamadı Hatipoğlu, detaylı sormadı da, sesli güldü:

“ESES’e mi yoksa biz de aşığız kardeşim ona, bu sene hak ettiği yere çıkaracağız inşallah” dedi, sırtını sıvazladı bizim X kişisinin…

“Efendim, benim derdim…”

Sonrası çıkmadı ağzından...

Geldiği yerden döndü, eli cebinde yürüdü…

Gittiğini fark eden olmadı.

Bir helikopter geçti gökyüzünden…

Kafasını kaldırıp göğe baktı.

Yürüdü…

Çok yürüdü.

Koşarak geldiği yerden yürüyerek döndü.

Uğramadı bana, gel dememe rağmen gelmedi.

“Halkın vekiline sadece yüreğimi açacaktım, deli dediler, yine anlamadılar” dedi bir yandan gökyüzünden kaybolan helikoptere bakarak, kendi kendine konuşarak, ne düşündüklerine aldırış etmeden…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özge Zaim Arşivi