
Gazi Özdemir
ATATÜRK VE KUR'AN-1
Yayınlanma:
Kur'an'daki gerçek İslâm'a vakıf olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, halkın dindeki doğruları Kur'an'dan öğrenmesi için Kur'an'ın Türkçe tercümesini yapma görevini 1934 yılında önce Mehmet Akif Ersoy'a vermiştir. Çünkü M. Akif, Kur'an'daki gerçek İslâm görüşündeydi ve şiirinde şunu söylüyordu "Nebi'ye atf ile binlerce herze uydurdun /Yıktın da din-i mübin-i yeni bir din kurdun". Tercümeye başlayan Ersoy, Kahire'ye Elçiliğe atanınca, Mısır Kralı olan Fuad'ın düşüncesini yürütmek konumundaki El Ezher Üniversitesi'nin Rektörü ile buluşup bu görevi anlatıp, "Zinhar, Kur'an sadece Arapça olmalıdır" direnci ile karşılaşınca vazgeçmiş ve bu nedenle de Atatürk ile arası açılmıştır. Ne gariptir ki, 2 yıl sonra aynı Rektör, Kral Fuad'ın değişen görüşü paralelinde fikir değiştirmiş ve Kur'an'ın başka toplumların anlaması amacıyla, o toplumun ana diline çevrilmesi konusunda fetva vermiştir. Ersoy'un vazgeçmesi üzerine konu TBMM'ne götürülmüş ve bu defa Meclis kararı ile Elmalı'lı Hamdi Yazır görevlendirilmiş ve Atatürk'ün bizzat kendi maaşından 10 Bin lira vermesi ile Türkçe Kur'an ve Tefsirler bütün Müftülüklere dağıtılmıştır.
Atatürk, Kur'an'ın ve Ezanın önce Arapça okunmasını, akabinde okunanın mutlaka Türkçe anlamının da okunmasını istemiş, fakat içleri fesat olanlar, hem Kur'an'ın, hem de Ezanın sanki sadece Türkçe okunması istenmiş şeklinde propaganda yapmışlar ve Atatürk'ün yanlış anlaşılmasına neden olmuşlardır.
Bu arada Atatürk yine bütün gerçek dindarları kucaklamak ve Kur'an'daki gerçek İslâm ve din demek olan muhkem-kesin ana hükümlerin öğrenilmesi amacıyla başlatmış olduğu "Dinin özüne dönüş projesi"ni devam ettirmiş ve bu çerçevede aydınların İslam dinine sahiplenmelerini istemiştir. Fakat vefatından sonra maalesef aydınlar, Kur'an ve din ile ilgilenmemeyi, ibadet yerlerinden uzaklaşmayı çağdaşlık olarak görme yanılgısına düşmüşler ve projeyi devam ettirmemişlerdir. Böylece de aydınlar tarafından sahiplenilmeyip başıboş bırakılan din, Atatürk'ün vefatından sonra Kur'an'ın dininden, geleneklerin ve kişilerin kendi görüşlerine göre yorumladığı "İnsanların Dinine" dönüştürülmüş haline getirilerek öyle devam ettirilmiştir. Buna göre, İslâm dininin ülkemizdeki şu andaki halinde, çağdaşlığı yanlış yorumlamış ve halen de aynı yanlışta olan aydınlarımızın büyük bir vebali bulunmaktadır.
Atatürk, Anadolu insanının, gerek genel eğitim ve gerekse Kur'an bilgisi yönünden asırlarca cahil bırakılmış olmasına rağmen, tertemiz, art niyetsiz saf birer dindar ve içten Allah'a iman eden bir toplum olduğunu, özellikle Çanakkale savaşı sırasında anlamış ve Kurtuluş savaşına da, bu içten imanlılığın gerçek güç olduğuna ve silah ile sayı gücünü yeneceğine inanmış olarak başlamayı göze almıştır.
Atatürk, meraklı ve sürekli öğrenme açlığında bir kişilik yapısındaydı. Daha lise öğrenciliğinden itibaren askerî konular yanında, ülkeyi ilgilendiren sosyal konular ve özellikle Kur'an temelli İslâm ile ilgilenir, her fırsatta Müftüler başta olmak üzere Din ve Kur'an tartışmaları yapardı. İşte yıllar içinde bu bilgiler, Atatürk'ün Kur'an'ın özüne ve Kur'an'daki gerçek İslâm bilgisine hakim oluşunu sağlamıştır.
Atatürk'ün Kur'an ve İslâm dinine yaklaşımını şu sözleri net bir şekilde belirtmektedir; "İslâm dini, Arabistan ve Orta-doğu sınırları içine hapsedilen bir Arap dini değildir. Kur'an, Evrenlerin ve insanların Rab'binden tüm insanlığa sunulmuş bir mesajdır. Tanrı'nın bilgisini kapsayan bu mesajı, insanlığa duyuran Hz. Muhammed'dir. Bu duyuru, belirli bir ırk ve coğrafyayla sınırlı değildir. Bu duyuruyu kapsayan Kur'an, Dünya'nın sonuna kadar sürebilecek bir zaman dilimine, çok farklı iklimlere, apayrı alışkanlık ve kültürlerin olduğu geniş bir coğrafyada yaşayan insanların tümüne hitap edebilecek esneklikte bir kitaptır-Mustafa Sağ. Dini Atatürk gibi anlamak-2006". Özellikle son cümlesi ile Atatürk, Kur'an'ın donuk ve sadece Hz. Muhammed zamanındaki topluma değil, Al-i İmran-7 nci ayette belirtildiği gibi, her biri birer ibadet hedefi olan Muhkem-kesin ana hükümlere ulaştırıcı araç yöntemler olan ve zaman üstü olmaları yanında her topluma da hitap eden müteşabih mesajları ile canlı bir kitap olduğu bilincindeydi (Al-i İmran-7. Ey Peygamber! Allah'ın indirmiş olduğu bu kitabın bazı ayetleri kesin hükümlü / muhkem özellikli, değişmez, herkes tarafından açık seçik kolaylıkla anlaşılan ve kitabın anaları /temeli /ana iskeleti ve hedef /amaç /kesin hükümlerdir. Geri kalanların bir kısmı ise çok anlamlı /değişken benzeşimli (müteşabih) mesajlar olup, bunların bazısı ilahi yapı ile ilgili semboller veya bilimsel bilgiler halinde, bazısı da kesin hükme yönelik, araç /yöntem /vesile mesajlardır).
Atatürk'ün 2 defa ağladığı görülmüştür. Birincisi 31 Ağustos 1922 sabahı, Kızıltaş deresindeki savaş alanını dolaşırken binlerce şehidi görünce olmuş ve bu sırada Fatiha'yı okuduktan sonra şu sözleri mırıldanmış ve bu sırada gözlerinden yaşlar akıyordu; "Yarab bana suç yazma! Yunanlılar yurduma girdi. Ulusumun namusuna saldırdı. Türklüğü ve Sana inanan, dua eden Müslümanları yok etmek istediler. Yurdumu kurtarmak için bu savaşı yaptırdım. Beni istilacı kumandanlarla bir tutma! Türk ulusunun kurtuluş savaşından, dökülen kanlardan dolayı affet!". İkinci ağlayışı ise, Çankaya'dan Meclise giderken, bozkırda tek ağaç olan söğüt ağacının, geçecek bir yol nedeniyle kesildiğini görünce olmuştur.
Atatürk, dinin siyasete alet edilmesini kabul etmediğini şu sözleri ile açıklamıştır; "İslâm dinini, asırlardan beri sürdürülen alışılagelmiş bir siyaset vasıtası olmaktan uzaklaştırmak ve yüceltmek gereğini görüyoruz. Mukaddes ve ilâhî inançlarımızı ve vicdanî değerlerimizi karanlık ve kararsız her türlü menfaat ve ihtiraslara görüntü sahnesi olan siyasetten ve siyasetin bütün bölümlerinden, bir an evvel kesin bir biçimde kurtarmak, milletin dünyevî ve uhrevi saadetinin emrettiği bir mecburiyettir. Ancak bu suretle İslâm dininin yüceliği belli olur".
Kısmetse haftaya kaldığımız yerden devam etmek üzere.
NOT-1: Ayrıntılı bilgiyi NÖVAK Vakfının "SON DAVET KUR'AN (Kısa tefsirli tercümesi)", "İSLÂM'IN ŞARTI SADECE 5 DEĞİL" ve "OKU! KONULARINA GÖRE KUR'AN AYETLERİ" kitaplarında bulabilirsiniz.
NOT-2: 16 Kasım 2016 Çarşamba günü saat 17.30-19.00 da Özdilek Sanat Merkezinde Halka açık "KUR'AN SOHBETLERİ"ne inşallah devam edeceğim.