Beklentilerimiz

Beklentilerimiz... Gerçekleşmesini beklediğimiz, kimi zaman hayallerimizi umutla süsleyen şeyler… Bir başka insanla ilişkimizin türü ne olursa olsun, ondan ne çok beklentilerimiz vardır! Olmasını istediğimiz biçim, yapmasını veya yapmamasını istediklerimiz, ondan duymayı arzu ettiklerimiz arasında onun da kendi karakteri ve yaşamı olduğu aklımızdan çıkıverir.

İlişkilerin hastalıklarından biri, kendini onun için feda etmektir. Çevrenize dikkatle bakarsanız çok yaygın olduğunu fark edeceksiniz. İkincisi ise onun duygusal ihtiyaçlarımızı, karşılıksız ve sınırsız olarak hoşgörüyle karşılamasını beklemektir.

Neden telefon ile aramadığını ya da mesaj yazmadığını, neden ziyarete gelmediğini veya neden sürekli olarak güzel sözler söylemediğini merak ederiz. Hatta zaman zaman bunları neden yapmadığı konusunda onu kendimizce sorgular ve hatta yargısız ‘infaz ederiz’.

Böyle yaparak gözden kaçırdığımız çok önemli bir nokta var. O da bir ilişkinin iki kişilik bir yaşam unsuru olduğu. Birinin sürekli verdiği, ikincisinin sürekli aldığı bir yaşam tarzı, ne yazık ki duygusal anlamda sağlam bir ilişki sayılmaz. Olsa olsa bir kişinin konuştuğu herkesin dinlediği bir monolog olur. Hâlbuki sağlıklı bir yaşam ilişkisinde taraflar katılımcı ve paylaşımcı olmak durumundadırlar.

Karakter yapımız önemli ölçüde çocukluğumuz döneminde belirleniyor. İçinde büyüdüğümüz aile ortamının bu gelişimde kalıcı etkileri oluyor. Yaşamımızın ilerleyen bölümlerinde yaşamdan ve çevreden pasif olarak etkilenen bir birey olmaktan çıkıyoruz. Aklımızı, deneyimlerimizi kullanarak kendi karakter yapımızda, yaşam tarzımızda değişikler yapabiliyoruz.

İnsanın kendisini değiştirmesi için önce değişim ihtiyacının farkına varması gerekir. Eğer bir kişi kendini değişmeyecek kadar ‘mükemmel’ buluyorsa, onun bir ilişkide mutlu olma şansı son derece düşüktür. Karşısındakinden bir şeyler beklemekten, kendi ‘mükemmeliyetinin’ takdirini istemekten katılmaya ve paylaşmaya zamanı olmayacaktır.

Bir ilişkiye eşit, apoletsiz ve beklentisiz katılmayı engelleyen unsurlardan bir diğeri, kişinin korkularıdır. Bazı kişiler, toplum içinde zayıf görünmemek için korkularını içlerinde gizlemeyi tercih ederler. Korkularını açığa çıkarıp onunla savaşmak yerine bir maske edinerek onları saklamaya çalışırlar.

Korkuların içine taşındığı bir ilişkinin de sağlıklı olacağı düşüncesinde değilim. Böyle bir ilişki olsa bir uzun ömürlü olmasını beklemem. Bireyler öncelikle kendi korkularından arınmayı hedeflemeli ve bir ilişki içinde korkularının varlığına izin vermemelidirler.

Korkular bir yana; bireyler olarak hepimizin kendine özgü nitelikleri, yaşama dokunma tarzı var. Bir ilişkide bu gerçeği, aklımızdan çıkarmamalıyız. Eğer ilişkinin tarafları bireysel fark, özellik ve koşulları yok sayarak ilerlemeye çalışırlarsa, bu durumda taraflar bir süre sonra soluk alamaz hale geldiklerini fark edeceklerdir. Hiç kimse nefes alamadığı ve kendini sürekli zorlayan bir ilişkiyi sürdürmek istemez.

Neşeli, sağlıklı ve yaşam sevincini doyasıya yaşayabileceğiniz güzel bir cumartesi günü dilerim. Umutlarınız gerçek olsun. İyi ve mutlu olun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi