CELAL VE AYVA…

Çocukluk anıları kıymetli…

Bu ara da öyle çok ihtiyacımız var ki gülmeye…

Sözcüklere dökmek geldi içimden…

Aslında gülmekten ziyade üzerinde düşünülmesi gerekilen bir anı ama “geçmişte” kalınca her şey tebessüm ettiriyor.

90’lı yılların çocukluğunu yaşadım.

O dönemin çocukları yediğinden midir içtiğinden midir farklı oluyor biraz…

Bakınız ben…

Fatih Sultan Mehmet’te okudum ortaokulu…

Bizim okulda da Celal diye bir çocuk var.

Hafif kilolu, gamzesi yanağında, boyu ortalamadan kısa, hep terlikle gezer…

Okulun olduğu gibi, mahallelinin de korkulu rüyası…

Çekerim ya böyle kişileri…

Aynı okulda okumayı geç bir sokak ötende oturması da ayrı bir dert bana o zamanlar.

Abartmıyorum, caminin o sokağını kullanmıyordum, denk gelirim de günümü zehir eder diye…

Sokakta geçti bizim çocukluğumuz…

Top oynamak için arabaların geçişini bekledik, telefon olmadan bir an da maç yapacak kadar kişiyi toplayarak da örgütlendik…

Mahallenin muhtarı gibisin, bütün çocuklardan illa ki haberim var.

Bizim evin önü de en çok tercih edilen oyun alanlarından…

Gerçi gamzeli Celal’le hiç maç yapmadım, ya da yakar top oynamadım ne bileyim ama tanıştık işte…

Her şey güllük gülistanlık değil tabi…

Ben gıcık bir tiptim…

Aksi, huysuz…

Yenilgiye zaten tahammülüm yok.

Bana ayar olmaya başladı.

Ayar olması belki de tipime, kapkara, zayıf bir kızsın neticede…

Okul çıkışlarına istisnasız her gün gelir, beklerdi…

Yemin ederim!

Işıkların karşısında onu görünce dayak yiyeceğimi anlardım.

Hatta bazen arkadaşlar camdan onu görür, arka kapıyı kullan Özge derlerdi…

Bir gün gene geldi, bisikletine binmiş, arkamdan konuşmadan ilerliyor.

Ne geliyorsun diye sorsan, cevap vermezdi…

Vallahi aynen böyle…

O gün kendime söz verdim.

“Buna ayar vereceğim ne olursa olsun!” dedim.

Şans bu ya tekim o gün!

Ben önde, o arkada ilerlerken evin sokağına girdim.

Ve ona bir anlık cesaretle sert bir şekilde bağırdım:

“Domaaaaaates!”

Koşuyorum ama nefes nefese, yakalasa düşünün siz, o da arkamdan bisikletiyle hızlandı.

90’lı yılların çocukları böyledir, ucunda dayak da olsa aileye sızmazdı hiçbir şey…

Apartmanın kapısı da bozuk, panikle kapıyı ittirdim sertçe, içeriye daldım.

Kapının bozuk olduğunu gördü, güldü.

Bir açık bulmanın rahatlığıyla…

Bisikletinden indi, apartmanın kapısına yaklaştı, cebinden çok aradığı şeyi çıkardı.

Neyi mi?

Ayvayı…

Ne oluyor diye sorgulayıcı bakarken ben…

Bir tane ısırdı iştahla ve apartmanın içerisinde sesi yankılandı:

“Sen ayvayı yedin Özge!”

Ve ayvayı apartmana atıp gitti…

O günü unutamam…

Hayatımda aldığım ilk tehdit…

Ama bir bilseniz…

Apartmanın içerisinde çok aradım o ayvayı…

O günden beri de ayva pek yemem…

Kimseye de domates demem!

Sende deme kardeşim!

Saygısızlığın lüzumu yok!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özge Zaim Arşivi