Cinsellik Ekonomisi

Fransız düşünür Jean Jacques Rousseau, “İnsanlar ne başkalarını satın alacak kadar zengin, ne de kendilerini satacak kadar yoksul olmalıdır” diyor. Ama ne yazık ki; dünya düzeni, insanın bedenini köleleştirmek dâhil her şeyi alınır satılır hale getirmeye devam ediyor. Ailenin duygusal yapısı fırlatılıp yaşamın çöplüğüne atılırken, aşk bile bir ticari meta haline dönüşüyor. Bu çerçevede bir ekonomik değer olarak ticarete konu olan unsurlar arasında başta kadın olmak üzere insan bedeni giderek daha fazla yer alıyor. Artık neredeyse dünya ölçeğinde bir endüstri haline dönüşmüş bir ‘seks ticareti’ gerçeği var.

Dünya giderek daha fazla tüketim odaklı olmaya başladı. Daha fazla kâr hırsının, daha fazla üretime yol açtığı bir süreçte bu hırsı doyurabilmek için daha fazla tüketim gerekiyor. Dolayısıyla bugün üretim, sadece mal ve hizmet üretimi olarak kalmıyor; aynı zamanda insanların yeni tüketim ihtiyaçlarının oluşmasına (yeni ihtiyaçların üretilmesine) çaba harcanıyor. Dün aklımıza bile gelmeyen bazı konuların, bugün yaşamımızda adeta zorunlu ihtiyaçmış gibi yer almasını anlamak pek kolay değil. Daha fazla tüketim için biteviye yeni türden bir kültür saldırısı altındayız. Sistem, bizim için sürekli yeni ihtiyaçlar yaratıyor ve ‘ikna edildiğimiz’ bu ihtiyaçları karşılamak için bize yeni seçenekler sunuyor. İşte; ‘seks sektörü’ olarak sunulan tüketim alanını da bu çerçevede anlamak lazım.

İnsanların karşılıklı duyguları üzerine kurulmuş olmasını beklediğimiz cinsiyet ilişkisinin, bugün iktisadi bir bakış açısıyla ‘seks sektörü’ olarak yeniden tanımlandığını görüyoruz. Cinselliğin ticarileşmesine seks sektörü adını verdiğimizde, konuya da ‘teknik’ bir görünüm sağlamış oluyoruz. Sanki sıradan üretim – tüketim veya piyasa işlemleriymiş gibi ‘olağanlaştırılmış’ biçimde algılanmasını sağlıyor, işin insana ilişkin gerçek yüzünü gözden kaçırıyoruz.

Bizi çocuk pornosu ile itham eden Batılı ülkelerin seyahat şirketlerinin Uzak Doğu ülkelerine ‘seks turları’ düzenlediklerine bakınca, böyle bir sektörün gerçekten var olduğuna ikna olmamak mümkün değil. Malum bazı ülkeleri ziyaret edenler, oralardaki bazı çok yıldızlı otellerin ‘seks sektörünün fabrikaları’ olarak nasıl kullanıldığını –kişisel olarak ilgilenmeseler bile– görmek zorunda kalacaklardır.

Cinselliğin ticarileşmesi sorunu, gerçekten bir ekonomi konusudur. Daha doğrusu bir ekonomik politika sorunudur. Kadın ve erkek fahişeliği ile kadın kaçakçılığı, ilk elde ülkelerin yoksulluk düzeyi ve gelir dağılımı ile yakından ilintilidir. Hiç kuşkusuz; söz konusu toplumun, kadına bakışının ve cinsellik ile ilgili kültürünün de bu ‘yoz sektörün’ oluşup yerleşmesinde katkıları vardır. Ama yoksulluk sorununu genel anlamda çözememiş ülkelerin seks sektöründen kaçınması hiç de kolay değildir.

Tüketim toplumunun temel güdülerinden biri, biteviye yeni ürünlerin tüketiciye sunulmasıdır. Bir piyasa gibi çalışmaya başlayan seks sektörünün de bunun dışında kalmadığını görüyoruz. Önce kadın bedenini ticarileştiren süreç, devamında kadınlaşmış erkekleri veya masum çocuk bedenini piyasaya sunmaktan çekince duymamaktadır. İnternet ortamında sayıları ve türleri giderek artan porno siteleri uydudan yayın yapan bazı TV kanalları, bu tespitin sağlam kanıtları arasındadır. Diğer yandan geçmişte cinsel sapkınlık sayılan pek çok eylemin, kültürel olarak giderek olağan kabul edilmeye başlaması, sektörün ne denli hızlı geliştiğinin bir diğer göstergesidir.

Seks sektörü; kadın ticaretinden çocuk pornosuna, etik dışı reklamcılıktan fuhuşa özendiren film endüstrisine, renkli magazin basınından seks ürünleri ticaretine kadar türlü çeşitlilikler gösteren ve giderek büyüyen bir sektördür. Sadece yasal tedbirler alarak önlenmesi mümkün değildir. Sokağa düşerek fuhuş yapmak zorunda kalan her insanın acısında, onun yoksulluğuna ve sosyal sorunlarına çözüm bulamayanların günahı ve sorumluluğu vardır.

Bu arada her toplumda farklı ‘sosyal-kültürel’ kimliklere sahip örgütlenmeler içindeki cinsel istismar konusunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Toplumda ya da toplumun bazı parçalarında cinsiyete temel olan unsurlarda yanlışlık, eksiklik, zayıflık, illüzyon ve çıkar ilişkisi söz konusu olduğunda bunu çok farklı kişisel ve kurumsal profillerle görmek pekala mümkün olabiliyor. Sözün kısası malzeme kötü olunca yapı da çürük oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi