1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Dalgıç ile siyasetçi arasında müthiş bir benzerlik vardır aslında...

Ak Parti Tepebaşı ilçe Başkanı Vahap Ata, parti içinde diyalog kurabildiğimiz isimlerdendir.
Çoğu konuda aynı fikri taşımasak da, oturup saatlerce konuşabiliriz kendisiyle.
Konuştuğumuz saatler zarfında birbirimizi iknadan çok birbirimizin mantıklı söylemlerinin olup olmadığına dikkat ederiz.
Çoğu zaman "Bir Ak partili nasıl bunları söyleyebilir?" diye geleneksel kalıpların dışına çıktığında şaşırttığı olmuştur bizi.
Bazen de "Klasik ak partili gibi konuştu" diye yorum yaptığımız sözleri de.
Neticede...
Kendisine karşı herhangi bir önyargımız yoktur.
Kendimizi bir an o partiliymiş gibi ve onların gözünden düşündüğümüzde ise,
Partide üstlendiği görevlerin daha da üst rütbelerine layık olabileceği yorumunda bulunmuşuzdur.
Her neyse...
Aslında bu yazıda Vahap ata'yı anlatmayacaktık.
Ama, elimize geçen bir fotoğrafı, yazıya böyle girmemize yol açtı.
Fotoğraf; Ak partili Vahap Ata'nın Çifteler Sakaryabaşında ki Su Altı Görüntüleme ve Araştırma Merkezi (ESGAM) nde çekilmiş bir fotoğraf.
Anlaşılan o ki ziyaret etmişler söz konusu merkezi.
İşte bu ziyarette;
Vahap Ata giymiş dalgıç kıyafetlerini, biraz sonra suya dalacak.
Bu saptamayı daha önceki yazılarımızda da ucundan kıyısından yazdık.
Siyaseti tanımlarken, çoğu zaman siyaset yapmanın dalgıçlıkla müthiş bir benzerlik gösterdiğini düşünmüşüzdür hep.
Şöyle ki;
-Dalgıçlık öncelikle yüzme bilmeyi gerektirir, Siyasetçi de siyaseti az buçuk bilmelidir.
-Dalgıçlıkta nefes önemlidir, Siyaset de neticede uzun soluklu bir uğraştır.
-Dalgıç suya girince tek başınadır, Siyasetçi de siyasete girdiğinde.
-Dalgıcı sudan çıkınca alkışlarlar, siyasetçiyi ise sandıktan çıkınca.
-Dalgıcın hedefi rekordur, siyasetçinin hedefi ise koltuk.
-Dalgıç, özel elbisesi olmadan dalamaz, Siyasetçi parti elbisesi olmadan yapamaz.
-Dalgıçlık, yapmaya başladığında büyük bir tutkudur, siyaset de aynı şekilde.
-Dalgıç suyun altında tehlikeli canlılardan korkar, siyasetçi aynı partiyi paylaştığı ve rakibi olan canlılardan.
-Dalgıç su altında vurgun yer, siyasetçi aynı vurgunu karada, üstelik kendi partililerinden yer.
-Dalgıç suyun altında ölmek ister, Siyasetçi ise siyaset yaparken.
-Ne Dalgıç dalmaktan vazgeçer, ne de siyasetçi siyaset yapmaktan.
-Dalgıç tüpsüz yapamaz, siyasetçi küpsüz siyaset yapamaz.
-Dalmak da, siyaset yapmak da en pahalı uğraştır neticede.
-Dalgıç dünya rekoru kırsa bile konuşulmaz, siyasetçi ne kadar Başarlı olursa olsun kimseyi memnun edemez.
-Dalgıç rekora, siyasetçi koltuğa ulaşamazsa, her ikisi de sudan çıkmış balığa döner.
-Ne başarısız dalış, ne de başarısız seçim her ikisini de dalmaktan ve siyaset yapmaktan vaz geçirmez.
Sonuç olarak...
Dalgıcı da, siyasetçiyi de, ya birileri ittirir suya, ya da kendileri atlar.
Kimileri, daha ilk girdiklerinde vurgun yer, kimileri ise vasat bir dalgıç ya da siyasetçi olur.
İçlerinden çok azları rekora veya koltuğa uzanır.
Ve en kötüsü...
Belli bir süreden sonra her ikisinin de yaptığı unutulur...
Ne dersiniz?
Dalgıçlık ile siyasetçi birbirine benzemiyor mu?
Not- Yeniden söylüyoruz. Bu yazının Vahap Ata ile hiçbir ilgisi yoktur. Sadece elimize geçen bu fotoğraf, bu yazıyı yazmamıza vesile olmuştur.
........
Numan Kurtulmuş da gelecekmiş...
Eskişehir'de bu hafta sonu iktidar partisinin organize ettiği bir toplantı var.
Toplantının ismi; Kent Ekonomisi Formu.
Başkanlığını Nabi Avcı yapacak toplantının.
Eskişehir'in ekonomik durumu masaya yatırılacak bir anlamda.
Bu toplantı önceki gün Ak parti tarafından duyuruldu.
Başkanlığını da yukarıda belirttiğimiz şekilde Milli Eğitim bakanı Nabi Avcı'nın yapacağı söylenildi.
Ancak...
Söylenilenlere bakılırsa, söz konusu toplantıya katılacak olan ünlü bir isim daha var.
Bu isim;
Ak parti Genel Başkan yardımcısı Numan Kurtulmuş.
Basına açık ve kapalı bölümler halinde yapılacak olan söz konusu toplantı ilginç bir toplantı olacağa benziyor...
Umarız, toplantı sonucunda bir toplantı sonuç bildirgesi açıklanır.
............
Eskişehir'i kibir batıracak...
"Eskişehir'in en büyük sorunu nedir?" diye sorulsa? Hemen herkes aklına gelen ilk sorunu söyler.
Ancak...
Bize göre Eskişehir'in en büyük sorunu "Bir araya gelinememesi" dir...
Hep aynı örneği veririz Eskişehir'in bu en büyük sorunu ile ilgili olarak.
-"Eskişehir'de çok başarılı kurumlar var. Tek tek baktığınızda, başarıları ortadadır. Ancak, bu başarılı kurumlar 'bir araya gelelim ve başarı çıtamızı en tepeye taşıyalım' demez. Gerçekten de manzara yıllardır böyledir Eskişehir'de. Halbuki, o başarılı kurumlar bir araya gelse, Eskişehir bulunduğu konumdan daha da yüksekte olacaktır" diye.
Bunun sorumlusu olarak da, o kurumların başında olan insanları gösteririz hep.
Kibir içinde olduklarını, başarıyı tek başlarına yaşamak istediklerini, bu yüzden de sürekli olarak Eskişehir'e zarar verdiklerini ifade ederiz yıllardır.
Buna rağmen Eskişehir'de sözünü ettiğimiz birlik ve beraberliğin sağlanması yolunda bir tek adım ileriye gidilmediğine de şahit oluruz.
Hâlbuki...
Eskişehir; asgari müşterek olmalıdır herkes için.
Mesele Eskişehir olunca, kibir ve kıskançlık ortadan kalkmalıdır.
Zaman zaman bunu düşünsek de, bir türlü hayata geçiremeyiz.
Çünkü...
Eskişehir adına yapılacak her işte "Ben mi onun ayağına gideceğim" diyerek, kibrimizden asla vazgeçmeyiz.
Nasreddin Hoca'ya köylüleri "Sen Evliya mısın hocam?" diye sormuşlar.
Nasreddin Hoca da "Evliyayım tabii" demiş.
Bunun üzerine köylüler "İspatla o zaman. Şu ağacı yanına çağır" deyince, Nasreddin Hoca başlamış ağacı çağırmaya.
Bir, İki... Üçüncü kez çağırdığında Ağaç gelmeyince köylüler "Ne oldu Hocam?" diye sorunca Hoca da;
-"Eğer Ağaç gelmiyorsa, ben Ağaca giderim. Çünkü Evliyada kibir olmaz" cevabını vermiş.
Netice olarak...
Bu şehrin yönetiminde bulunanlar ve bu şehirde sözü geçen insanlar, kibri bırakıp birbirlerinin ayağına gidebilse, hem kendileri Evliya olur hem de Eskişehir ihya olurdu.
Ama olmadı, olmuyor...
Yıllar önce yazdığımız benzeri bir yazıyı bugün yine yazmak hasıl oldu.
Demek ki...
Eskişehir'de geçen yıllar pek bir şey değiştirmiyor.
Kibir adına, bir adım dahi gelişme olmuyor.
Ne yazık değil mi?

........
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?

Doktor:
Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz.
Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.

Siz ne yapardınız?

Adam:
OOO ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.

Hayır, der doktor.
Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi