Gürcan Banger
Değişen Demokrasi
Eğer elinize bir genel amaçlı sözlük alır ve demokrasi sözcüğünü araştırırsanız, “halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi” şeklinde bir tanımlama ile karşılaşırsanız. Ama konuya çağdaş siyaset bilimi açısından baktığımızda; bu tanımın çoktan aşıldığını fark ederiz. Böylece; bu çağın siyaset kuramcılarından olan Chantal Mouffe’nin ifade ettiği gibi; artık demokrasinin “öznelerin çoğulluğu” olarak algılanmaya başlandığını gözleriz. Bu çerçevede; toplumda zaten var olan sosyal çokkültürlülük, bireyler ve kurumların yeni çağda çokkültürcü olmalarını zorunlu kılar..
Günümüzün demokrasi anlayışında halkın bir bütün halinde iktidarı elinde tutması ve/veya denetlemesi yeterli bulunmuyor. Zaten ‘halkın iktidarı’ denen olgu da zafiyet içinde, eksikli bir siyasi temsilin ötesine geçemiyor. Benzer biçimde; yurttaşların birey olarak hukuklarının güvence altına alınması ve özgürlüklerinin tanıması da çağdaş demokratik ihtiyaçları tatmin etmek yönünde yeterli olmuyor. Liberal anlayışın bireyleri kendi özgün renklerinden arındırarak soyut varlıklara dönüştürmesi, çağdaş kimlik arayış ve korumasına uygun düşmüyor.
Küresel Çağ’da bireyler; etnik, kültürel ve/veya inanç temelli özelliklerinden soyutlanmadan –bunları yitirmeden var olmak istiyorlar. Çok yönlü farklılıkları ile temsil sisteminde yer alma çabasındalar. İşte; yeni demokrasi tanımının halkın iktidarı unsuru ile yetinmeyip sosyal öznelerin çoğulluğuna vurgu yapması bu nedenden dolayı…
Günümüzde toplum birbiriyle ilişkili, kimi zaman kesişebilen bazı alanlardan oluşuyor. Bunların birincisi; temel olarak bireyler ve ailelerle ekonomiyi temsil eden özel alan. İkincisi; temel olarak devlet ve ilgili kurumlar ile temsil edilen siyasal alan. Üçüncüsü; devlet dışı toplumsal örgütlenmelerin yer aldığı sivil toplum alanı. Dördüncüsü; bireylerin görüş bildirdikleri, tartıştıkları, kararlar ve uzlaşılar ürettikleri kamusal alan.
Ne yazık ki; ne bugünün devlet modeli, ne geçerli hukuk anlayışı, ne de mevcut siyaset modeli; toplumun bu çoklu yapısının ihtiyaçlarını, artan demokratik talepleri ve yeni türden beklentileri karşılayabilecek yetkinlikte değil. Demokrasi anlayışında ortaya çıkan yeni açılımlar, kurumlar ve yapılar düzeyinde yeni uygulamalar gerektiriyor.
Toplumda kimliklerin çoğalması ve yeni türden demokratik taleplerin artması, bir yandan sosyal uzlaşmayı zorlaştırırken, diğer yandan tek amaçlı çözümlerin ihtiyacı karşılamamasına neden oluyor. Nihai amacın, toplumda var olan tüm kesimlerin talep ve beklentileri ile uyumlu olması ihtiyacı giderek artıyor. “Bu ortamda çatışmadan kaçmak mümkün değil. Bana kalırsa; asıl olan, çatışmanın kendisi...”
“Toplumu oluşturan ve çatışan kimliklerin çoğalması ve farklılaşması, yeni bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Çok ölçütlü eniyileme adını verdiğimiz bu yaklaşım; çatışmaların, çok aktörlü toplumun ana hattı olduğunu ve çatışmadan kaçmak yerine onu yönetip çözebilmek gerektiğini saptıyor. Çok ölçütlü eniyileme sürecinin belli başlı özellikleri, bu sürece katılan bileşen ve ilişki sayısının çokluğu ile amaçlar dizisinin tek bir nihai amaca indirgenemeyişidir. Bu süreçte birden fazla hedef aynı anda göz önünde bulundurulur.”
İşin, güncel politika açısından gerçeği şudur: İçinde yaşadığımız toplumun sorunları; “şu parti kapandı, bu parti açıldı” veya “Ali gitti, Veli başkan oldu” ile çözülemez. Geleneksel siyaset, mevcut yapısıyla günün ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzakta... Bu nedenle; toplumun yukarıda sözünü ettiğim çerçeveyi tatmin eden yeni vizyona, söyleme ve uygulama programlarına ihtiyacı var. Bir kez daha tekrar ederim ki; mevcut siyaset zihniyeti ile çağdaş demokrasinin taleplerini yerine getirmeyi hayal etmek, ‘bitpazarına nur yağmasını beklemek’ fazlasıyla hayalciliktir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.